Bazı durumlarda bangır bangır hayatımıza giren teknoloji bazen de sessiz ve sinsice süzülüveriyor. Bir bakmışsınız yanınızda oturmuş size gülümsüyor. Cazibesine kapılmamak ise neredeyse olanaksız.
Bunun önüne geçmek ise maalesef artık imkânsız çünkü insanoğlu teknolojiye bağımlı yaşar hale geldi. Yaşamın her köşesine burnunu sokabilen teknoloji girdiği ortamları geliştirmesinin yanı sıra bazı nostaljik kavramları gözünün yaşına bakmadan silip atıyor.
Bu hakkı ona verenler ise bizden başkası değil. Uzun uzun teknolojinin kazandırdıklarını veya götürdüklerini tartışacak bir durumda elbette değilim, zaten çok derin olan bu konunun içine bir girersek, boğulup kaybolabiliriz.
Ancak benim burada tartışmak istediğim kendi açımdan müzik dinleyenlere teknolojinin getirdiği olumsuzluklar. Kaybolmuş olan bazı özelliklere olan ağıdım.
Müzik dinleme ve satın alma kültürü vardır bilmem bilir misiniz? Sevdiğiniz bir grubun yeni çalışmasının hevesle beklemek gibi, bu albüm çıktığında sabah erkenden müzik dükkânına gidip biriktirdiğiniz üç-beş kuruş ile bu albümü satın almak gibi.
Sonra günlerce odanıza kapanıp albüme hatim indirmeniz gibi. Albüm kitapçığının her köşesini okuyup ezberlemek gibi. Benim dönemimden (Commodore 64 / spectrum dönemi) gelen müzik severler bu ritüele mutlaka hayatlarının bir döneminde tanık olmuşlardır.
Ne peki günümüzde yok olma tehdidi ile karşı kaşıya olan bu ritüel? İsterseniz biraz fikir versin diye kendi ritüel geleneğimden biraz kesitler vereyim sizlere.
Elbette herkesin kendince bir ritüeli vardır ancak genel anlamda örtüşen bölümler ister istemez olacaktır. Sevdiğim bir grubun yeni bir albüm çalışmasına başladığını ilk duyduğumda resmen onlarla birlikte gün gün stüdyonun içerisinde zaman geçirirdim.
Neyi nasıl hazırlıyorlar? Şimdi ne çalacaklar? İnternet'in olmadığı bir dönemde gelen kısıtlı haberler ise bir hazine değerinde ağızdan ağza dolaşırdı. Bak işte yeni albümde şu olacakmış, daha sert veya yumuşak. Bununla birlikte gelen tatlı söylentiler bekleme sürecini daha keyifli ve heyecanlı bir şekle dönüştürürdü.
Sonra sabırla beklenen albüm çıkardı. Sevdiğiniz yönetmenin yeni filmine ilk seansta gitmek bir görevmiş gibi sabah erken saatlerde müzik dükkânınızın açılmasını beklerdiniz.
Gelen kutuların içinden çıkan mis kokulu kaset ve plakları görünce kalbiniz duracakmış gibi bir tane kapmak için hemen atılırdınız. Hevesle biriktirdiğiniz harçlıklarınızı göz kırmadan kasiyere sayıp acele acele evinize koşardınız ve kasetçalarınızın veya pick-up'ınızın başına çöküp bangır bangır müziğinizi dinlerdiniz.
Müzik dalgaları içinde süzülürken albüm kapağını ve içeriğini adım adım detaylı inceleyip ezberlerdiniz. Eğer şarkı sözleri varsa hemen parçaları ezberlemeye çalışırdınız yoksa stop/play düğmelerine sürekli basıp kendinizce sözleri yazmaya çalışırdınız.
Özellikle bir de beklediğiniz bu albüm güzel bir çalışma ise bunun zevki hiçbir şey ile kıyaslanamazdı. Sonra arkadaşlarla buluşup günler boyunca albüm hakkında derin sohbetler yapılırdı.
Böylece müziği en derin köşelerine kadar bütünüyle yaşamış olurdunuz. Bazen bir arkadaşınızda zor bulunur bir plak, kaset veya cd olurdu ve müzik dinleme günleri yapılırdı.
Hep birlikte bu arkadaşınızın evinde buluşulup sabahın ilk saatlerine kadar bir şölen gibi albüm dinlenirdi. Her gidilen evde özenle sıralanmış kasetler, plaklar ve yeni eğilim CD'ler görülürdü. Bu fiziksel görüntü o zamanlarda bir gurur göstergesiydi.
Bu dönemleri yaşayan müzik severler için belki hâlâ bu ritüeller devam etmekte, ancak bunun çok azaldığını söylemek yalan olmaz. Yeni gelen neslin teknoloji ile kavrulmuş olması bu ritüelleri yavaş yavaş öldürmekte.
İnternet'in hayatımıza çok hızlı girmesi ile birlikte müzik de, belirli bir dönemece girdi. İşte bu dönemde karşımıza mp3* çıktı. Fiziksel bir bedene sahip olmayan bu oluşum, müziğin mutasyona uğramış en uç noktası.
Sıkıştırılmış bir dosya, görsel bir satır, soğuk bir müzik aralığı. Müzik bu mu? Evet belki MP3* çok ekonomik, yüzlerce parça bir cd'ye sığıyor, her yerden indirilebiliyor, ufacık cihazlarla en alakasız yerlerde dinleniyor.
Pekâlâ, müzik dinlemek bu mu? Aksini iddia edebilirsiniz ve buna saygım sonsuz ancak benim cevabım hayır olacak. Ben müziğimi CD'den, plaktan hatta kasetten dinlemekten yanayım. Bir bilgisayara yerleştirilen 300 parçalık MP3 CD'sinden değil!
Ben oturup söz konusu grubun eserlerini peş peşe dinlemek, dinlerken kitapçığı karıştırmak, fiziksel olarak müziği hissetmek, okumak ve dinlemekten hoşlananlardanım. O kadar alın teri ve emek verilen bir müziği sıkıştırılmış, kötü ses düzeyinden ve sadece bir satır olarak ifade edilen bir ortamda dinlemek beni rahatsız ediyor.
On binlerce sıkıştırılmış parçayı bilgisayarınızın hafızasında tutmak güzel bir duygu olsa gerek ancak müzik böyle mi dinlenmeli sizce? Sevdiğiniz bir gruba minnettarlığınız sayısız paylaşım ortamlarınızdan indirdiğiniz dosyalarla ifade edilebilir mi?
Her grubun, sanatçının kendi özel alanı olmalı. Başkaları ile sıkış tıkış oldukları bir ortam değil. mp3 bir müzik boşluğundan başka bir şey değildir. Soğuk bir müzik aralığı...
Arşiv veya koleksiyon yapmak nedir? Özel bir şeye sahip olup ona değer vermektir. Bir grubun gizlice kaydettiği bir plağın değeri eşsizdir, artık olmayan bir müzik şirketinden basılan bir CD değerlidir. Onun için açık arttırmalarda müzik severler kapışmaktadır.
Neden yakınlarda kaybettiğimiz John Peel'in koleksiyonu paha biçilmez değerdedir? Aynı koleksiyona mp3 formatında sahip olmak aynı şey midir?
Asla!!! Aynen kitap okumak gibi. Ekran başında okunan bir kitapla elde tutulur, hissedilir ve kokan bir cismi okumak arasında kıyaslama bile yapılamaz. Ekranda okunan gazete ile elle tutulur gazete arasındaki alınan haz asla aynı olamaz.
Teknoloji gelişme özelliğinin yanı sıra yok etme özelliğini de çok güzel ve fark ettirmeden kullanıyor. Artık müzik cep telefonlarından dinlenebiliyor. mp3'ün sığmadığı yer yok ki. Bir müzik sever cep telefonundan müzik dinleyebilir mi? Müziği bir kulak eğlencesi olarak görenler için bu elbette çok önemli bir şey değil ancak müzik ile yaşayanlar için bu herhalde işkence olmalı.
Benim için önemli olan bir müzik dükkânına gidip tozlanmış yüzlerce cd ve plak yığını içerisinden eşsiz bir eser bulmak. Bunun verdiği keyif hiç bir şey ile kıyaslanamaz. Yoksa İnternet'ten aynı eseri indirmek değil.
Önemli olan bu esere fiziksel olarak sahip olabilmek, açıp okuyup, koklamak... Yoksa bir dosya indirmek nedir ki? O müziğe mp3 formatında sahip olmak nedir ki?
Zamanla ben ve benim gibiler yavaş yavaş yok olacak ve teknoloji istediği zaferi kazanacak ancak o zamana kadar bu savaş devam edecek... (ZŞ/BA)
* mp3'ün açılımı: MPEG Audio Layer 3 ( MPEG1 ve MPEG-2 özelliklerinden oluşan sıkıştırılmış ses teknolojisi. Fraunhofer Enstitüsü tarafından 1991 yılında Almanya'da geliştirildi. MP3 algısal ses kodlaması kullanarak Cd kalitesindeki sesi 12 defa sıkıştırıyor. MP3 dosyalar bilgisayar veya özel MP3 çalarlarda dinleniyor.