Bundan tam 500 yıl evvel, ne bir eksik ne de fazla! Adı "Yavuz" olarak ünlenen Osmanlı Padişahı Sultan Selim doğu seferine çıkmadan evvel Kürt Îdrisê Bedlîsî ile tarihe geçecek anlaşmasını yapar. Kadim Kürdistan diyarı Osmanlı tarafından "güvence"ye alınmıştır artık!
İdris, Padişah'tan mutabık kaldıkları politikalarının rahatça uygulanması için Diyarbekir Bölgesine Kürt Beylerinden birinin atanması talebinde bulunur. Ve rivayet edilir ki Padişaha, Bıyıklı Mehmed Paşa adını dilendirir. Padişah Yavuz Selim tereddüt etmeden Diyarbekirli olarak bildiği ve defalarca çeşitli savaşlarda denediği ve rüştünü Osmanlıya ispatlamış Kürt Bıyıklı Mehmet Paşa'yı Beylerbeyi olarak Diyarbekir'e tayin eder.
Bıyıklı Mehmet Paşa Osmanlı tarihinde Diyarbekir'e atanan ilk Vali olarak tarihlere geçer. 1516- 21 yılları arasında altı yıl süreyle görev yapar vali paşa Diyarbekir'de. Safevi savaşları nedeniyle kent de savaştan nasibini almış ve hayli tahrip olmuştur. Hızla kentin imarına girişir Bıyıklı Mehmet Paşa.
Şehrin doğu yakasında kentin ilk kurulduğu İçkale bölgesine çok yakın olan noktada cami, medrese ve hamamdan oluşup kendi adıyla anılan "Bıyıklı Mehmet Paşa Külliyesi"ni yaptırır. Külliyenin yerinde harap olmuş eski bir kiliseden arta kalan bazalt taşlar külliye inşasında kullanılır.
Cami çok özgün bir mimari ile yapılır. O tarihlere kadar henüz İstanbul'un tanışmadığı yarım kubbe tarzı denenir ve sonradan İstanbul'daki camilerin mimarisinde de bu tarz uygulanır. Büyük kubbe ve etrafındaki küçük kubbelerin üzeri kurşunla kaplanır. Bu özelliği nedeniyle cami halk arasında "Kurşunlu Camii" olarak ünlenir ve adeta diğer adı "Bıyıklı Mehmet Paşa" ya da sonradan paşanın unvanı olması nedeniyle eklenen "Fatih Paşa Camii" isimleri neredeyse unutulur...
Caminin eklentisi olarak hizmet gören hamam, yıllar sonra şehre seyyah kimliğiyle gelen Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinde çok özel bir anlatımla "Kürtler Hamamı" bir diğer adıyla "Eşbak Hamamı" olarak dillendirilir. Külliyenin sahibi ve kentin ilk Osmanlı valisi Bıyıklı Mehmet Paşa 1521 yılında vefat edince vasiyeti üzere kendi adıyla anılan Külliyenin arka hazire'sine defnedilir.
Bu uzunca girişi yazmaktaki meramım anlaşılmış olmalı! 10 Ekim 2015 günü Valilik kararıyla şehrin en eski hikâyesinin kayıt altına alındığı tarihi sur beldesi ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ile yasak bölge ilan edildi. Üç gün süreyle sur içinde ne oldu ne bitti kent sakinleri bilemedi, sur beldesinin dış dünyayla ilişkisi kesildi. "İkinci emir" gelip de yasak kaldırılınca suriçindeki tahribatın hangi boyutlara ulaştığı çıplak gözle görüldü. 12 Yaşındaki Hêlîn, 27 yaşındaki kuşbaz, bizzat medyaya konuşan semt sakinlerinin ifadeleriyle devletin timlerince katledildi. Bunlar örnekleriyle yazıldı, video kayıtları youtube üzerinden paylaşıldı. Tekrar yazmayacağım.
Benim beş asırlık Kurşunlu Cami tarihi üzerinden yazmama biraz da sebep olan bir(kaç) kare fotoğraf oldu. Fotoğraflardan biri Kurşunlu Caminin minaresine çekilen Türk Bayrağıydı. Diğeri cami şadırvanında abdest alan özel harekatçı timler ve yine aynı ekibin akrep aracından ezan okuması ve camide namaz kılmasıydı. Bunlar elbette normal zamanda her bireyin ibadet hakkı ilkesinden hareketle olabilecek işlerden. Ama "asayişi tesis" amacıyla "devlet yetkisini" kullanan bir yapının şiddeti en üst düzeyde uygulayarak islamın fetihçi yıllarına gönderme yaparcasına adeta dini telkinli tehdit uygulayarak yapacağı işler böyle mi olmalıydı sorusudur asıl kafaları meşgul eden.
Tarihi, hafıza yoklaması ile hızla geriye sarıp 1970 yılına giderek, o yıllarda Necmettin Erbakan Hoca'nın öncülüğünde kurulan Milli Nizam Partisini anımsadım. Bütün dizelerini hatırlamasam da partinin bir marşı vardı. Ve o Milli Nizam Marşının bir dizesi şöyleydi: "Minarelerin ucuna / Milli Nizam yazacağız".
Ve 45 yıl sonra 2015 Türkiye'sinde bizzat devlet eliyle Anadolu ve Mezopotamya kadim topraklarının diğer bütün etnik, dini ve mezhepsel varlıklarını adeta yok sayarak "tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek ulus, tek dil, tek din..." söyleminden türetilmiş "Türk-İslam sentezli" dayatma, yeniden toplumun nabzına zerk edilmeye çalışılıyor.
Minarelerinin ucuna "Milli Nizam" yazmaya niyetlenilen bir vurgudan; Minaresine bayrak, cami duvarlarına kurşun yağdırılmış / giydirilmiş bir yeni Türkiye düzeni dikte ettiriliyor topluma, hem de devletin "güvenlik kurumları" marifetiyle. "Allah her şeye yeter, Türkün gücünü göreceksiniz-Esedullah Timi" kazınan duvar yazılarıyla.
Ve elbette ilham aldıkları / referans verdikleri hatta adına yeşil üç hilalli "Ocak" kurdukları Osmanlı'nın görkemini kubbesine kurşun giydirdiği camisinin adına nazire yaparcasına cami duvarlarını kurşun delikleriyle "süsleyerek"...
Tarih unutmayacak, biz de unutmayacağız. Unutursak adımızın lanetle anılacağını bilerek...(ŞD/NV)