bazı sorular vardır, sormamayı yeğleriz. bazen yanıtını bilmemekten; bazen de yanıtını bilmekten, ama o yanıtı doğru kabul edememekten.
buna karşın o sorular hep çıkar karşımıza; bizi zorlar, zora düşürür ve çaresizliğimizden dolayı “isyan” etmemiz gerektiğini bize anımsatır durur.
ama eğer herhangi bir konuda “değişim” gerektiğini düşünüyorsak, o konuda aklımıza gelen tüm soruları sürekli sormalı ve yanıtlarını sürekli aramalıyız.
sağlığa dair sorular
işte “çok sorunlu” ama “her şeyin iyi gittiği” iddiasının sıkça dile getirildiği “sağlık alanına” dair iki “can acıtıcı” ve yanıtı henüz verilmemiş iki soru...
1.
çok acil!..
anneannem 96 yaşında sağ kalçasının kırılması sebebi ile bir eğitim araştırma hastanesinde ameliyat oldu ve protez takıldı. hastane bir gün sonra taburcu etti ama o günden beri anneannemin dayanılmaz ağrıları var. hastaneye tekrar yatış için arıyoruz. ameliyat olduğu hastaneyi aradık kabul etmiyor. buradaki hastaneleri arıyoruz kabul etmiyor. bir tek özel hastane hemen kabul ediyor ama onu da karşılayabilecek gücümüz yok. şu anda da şiddetli ağrıları devam ediyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. gözümüzün önünde çocuk gibi ağlıyor ameliyat yerlerini koparmaya çalışıyor ve artık acıdan aklını da neredeyse kaybetmeye başladı ve ne yapacağımızı bilmiyoruz.
ve 2.
eşim 65 yaşında sağ bacağı dizden aşağısı kesildi ve protez var. yürüme güçlüğü çekiyor. şu an iki haftadır kanser tanısı konuldu. kanser diğer organlarına da sıçramış.kanser tedavisi uygulanması gerekiyor. ama yaşadığımız yer tedavinin yapılacağı yere uzak. hastamın oraya düzenli taşımam ne koşul ne de olanaklarım yeterli olmadığı için mümkün değil. tedavi ücretsizmiş ama hastaneye götürüp getiremiyorum. ne yapabilirim?
yanıtları belli, biliniyor!
başka sorular da var kuşkusuz: örneğin bunlardan birisi de bu hafta bazı gazetelerde ve sosyal medyada gördüğünüz bir ilan ve imza kampanyası sırasında sorulan ve bu yazının başlığı olan soru:
“kim hasta ediyor bizi?”
bu kampanyaya artık aktif hekimlik yapmayan eski bir hekim ve bir sağlık hakkı/hasta hakları savunucusu / aktivisti olarak ben de imza attım.
o sorunun altında bu soruya karşılık olarak sunulmuş bazı yanıt olasılıkları da sıralanmış:
* kim bize işsizliği bir kader olarak sunuyor, kim bize açlık sınırında asgari ücreti dayatarak “bunla da geçinilebiliyor canım” diye dalga geçiyorsa,
* kimin döneminde çalışanı köle eden taşeronluk sistemi icat edilip, alt işveren-üst işveren söylemleri arasında taşeron çalışanların sayısı milyonları bulduysa,
* kim savaş, çatışma ve şiddet ortamlarına yol açtı ve sürdürmek istiyorsa,
* kim ölümlü iş kazalarında türkiye'yi avrupa birincisi yaptıysa,
* kim düzenlemelerle çocuk işçiliğini “geliştiriyorsa”,
* kim engellilerle dalga geçip yapılacakları erteliyorsa,
* kim “ucuz konut üretiyoruz” diye bizi yıllarca borç altına sokup ruh sağlığımızı bozuyor ve sağlıksız konutlarda yaşamaya mahkum ediyorsa,
* kim kâr ve daha çok kâr uğruna taşa, toprağa, suya, havaya… kısacası doğaya ve bütün canlılara kast ederek dört bir yanımızı hes'liyorsa,
* kim enerji lazım diyerek nükleer santralleri planlıyorsa…
bunların hepsi de gerçekten sağlığın sosyal belirleyenleri olarak bizi hasta eden nedenler arasında.
başka pek çok neden daha sıralanabilir ve hepsi de mevcut iktidar ve onun tüm karar ve politikalarını dayatan, sürekli daha çok “kâr” etmeyi hedefleyen, bu arada insanı kendine “kazanç” getiren bir meta/araç değerine indirgeyen küreselleşmiş sermayenin egemenlerinin neden olduğu ama yine onların daha çok kazanmasına neden olan durumlar.
“gezi direnişi” rehberdir, direnmek gerek
tüm bu nedenleri ortadan kaldırmak o soruyu sormak ve onu yaratan bu nedenleri ortadan kaldırmak için “gezi direnişi”nin bize işaret ettiğini yapmaktan ve sürekli bir direniş halinde tüm bunlara itiraz etmekten başka çaremiz yok. bunu yapacağız, yapıyoruz!.. o kampanya bunun araçlarından birisi.
ama sağlık gerçekten özgür, demokratik ve yaşanılır bir dünyaya erişmeyi bekleyemeyecek kadar “acil/ivedi” bir sorun. o yüzden başta söz ettiğim iki soruda “ne yapacağım” diyen o ‘anneanne’yle, ‘kanserli hasta’nın sorularının yalnız yanıtını vermek değil gereğini de yapmak gerekiyor, hem de şimdi, hemen...
işte sağlıkçılar tam da bu noktada bu yanıtları vererek işlerini yapmak o soruların gereğini yerine getirmekle yükümlüler.
bu yüzden
“türkiye, bir yerel seçim ve takip eden seçimler arifesinde. yurttaşlarımız bu süreçten sağlıklı/sağlıkla çıksın istiyoruz.
sağlık kişisel bir durum değil, toplumsal yaşantının bir sonucudur. bu nedenle bireyin değil, toplumun meselesidir.
sağlığın eşitlikçi, aydınlanmacı, özgürlükçü, dayanışmacı, paylaşmacı, doğaya saygılı, toplumcu, barışçı bütünlüklü bir yaklaşımla korunup geliştirilebileceğini biliyoruz.
sağlığın korunması için tüm çabaya rağmen hasta olunduğunda toplum yararına bir tedavi edici hizmet üretimiyle gereksinimlerin karşılanmasını halkçı bir tutum olarak görüyoruz. hizmetin eşit, gereksinimi olanı önceleyen, coğrafi engellerden, anasının dilinde anlaşılabilir ve derdini anlatabilir olmaya, cezaevlerinde özgürlüğü kısıtlanmışlara dek herkes için her açıdan ulaşılabilir, insani, nitelikli ve parasız olmasını savunuyoruz. bizi insanların acılarından/hastalıklarından para kazanmaya zorlayan bir sistemi reddediyoruz.”
diyorlar.
çözümlerini de aynı metinde ortaya koydukları için ben de metni imzalayarak yanlarında yer aldım.
çünkü bu noktada onlarla elbirliği yapmak ve “çok” olduğumuzu, “çoğunluk” olduğumuzu ve aslında da “belirleyen” olduğumuzu göstermek için o kampanyaya katılmamız ve o metnin altındaki imzaları “milyonlara” eriştirmemiz gerekiyor.
var mısınız! (ms/as)