Son yıllarda kadın cinayetleri gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinin bir değişmezi oldu!
Katledilen kadın! Katleden erkek! Katil ister nikahlı eş veya birlikte yaşadığı erkek olsun; isterse de baba, ağabey ya da erkek kardeş! Hepsi de aynı gerekçeye sığınıyor. İşledikleri cinayeti "namus" diyerek, savunuyorlar! Meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Ayşe Paşalı, katili şiddet uyguladığı için savcılığa şikâyet ettiği kocasıydı...
İpek Tekin, kocasının şiddetine dayanamayıp baba evine döner. Aile meclisi hakkında ölüm kararı verir. Kocası tetiğe basar. 23 yaşında iki çocuk annesidir.
Songül Elçi, 50 yaşında iki çocuk annesi; on yıl önce boşandığı eşi tarafından sekiz bıçak darbesiyle katledilir..
Ayşe Çakır, 38 yaşında üç çocuk annesi. Evinin bahçesinde kocası tarafından av tüfeğiyle öldürülür. Direksiyondaki kocasına iyi muavinlik yapamadığı, onu yanlış yönlendirdiği, duvara çarpmasına neden olduğu için katledilmiş...
Hacer Alan, 20 yaşında ailesinin izni olmadığı için babası ve ağabeyi tarafından üç aylık oğluyla birlikte yatağında boğularak öldürülür.
Arzu Yıldırım altı yıldır birlikte yaşadığı adamdan ayrılmak istediği için sokak ortasında öldürülür. 33 yaşında iki çocuk annesidir.
Saliha Erdem, 60 yaşında, üç çocuk annesi; beş yıldır ayrı yaşadığı eski eşi tarafından "namus" gerekçesiyle katledilir..
Remziye Çakmak, 42 yaşında, dört çocuk annesi. Eşinden boşanmak istediği için çocuklarının gözü önünde kocası tarafından öldürülür.
Adile Erzurumlu, 41 yaşında yedi çocuk annesi. Katil babasıydı! Gerekçe ise, gördüğü şiddet nedeniyle kocasından ayrı yaşamayı tercih etmesi!..
İsimleri, yaşadıkları kentler farklı olsa da; katiller erkek! Katledilenler kadın! Gerekçe ise; "namus"!..
Erkek aldatıldığını ileri sürer... Kadın erkeğin sözünü dinlememiş, erkeğin şiddetine maruz kalmış, kadın şikâyetçi olmuş, ayrılmak istemiş. Devlet kadını korumamış. Erkek ayrılmayı kabul etmemiş.
Katil erkek(ler) savcılığa çıkarıldığında soğukkanlı bir şekilde mikrofonlara; "namusumu temizledim" demeyi de ihmal etmez. İyi bilir böyle dediğinde yasaların da, toplumun da kendinden yana olacağını.
Kadın çalışıyordur. Ama kazandığı paraya dokunamadan evin reisi erkek o paraya el koyar. Çatışma çıkar. Kadın emeğine el konulduğu yetmez gibi, birde koca şiddetine maruz kalır. Olaylar büyür. Kadın ayrılmak ister ve bu isteği, onun katledilmesinin gerekçesi olur..
Kadın sevdiğiyle evlenmek ister. Ailesi karşı çıkar. Aileye rağmen evlilik, birlikte yaşama isteği; aile meclisinin alacağı ölüm kararıyla son bulur.
Kadın cinayeti işleyen erkek bununla ne yapmaktadır? Erkek kendi ilişkisinde toplumsal erkeği; egemen cins olarak, cins iktidarının sahibi olarak erkeği ihya etmeye, yeniden üretilmeye çalışmaktadır. Efendi, egemen ve hegemon olarak, üstün cins olarak toplumsal erkeği üretmektedir.
Kadın cinayetleri; her kadına boyun eğmesi mesajını gönderirken, her erkeğe de yeni kadın cinayetleri için yol gösterir. Bu bir davranış biçimidir. Toplumsal erkek, "erk-ekliği"ni üretmek için böyle davranmamalıdır.
Kadınlar üzerindeki erkek egemenliği, baskı düzeni bu yolla korunur. Devletlerin cinsiyetçi politikaları, toplumsal cinsiyet ayrımı her gün, her saat toplumun yarısını oluşturan erkekler tarafından uygulanmak suretiyle böyle yaşatılır!
Peki ya kadınlar? Diyelim ve yanıtını haftaya vermeye çalışalım...
***
5 Mayıs'ta üç fidan ve çok sayıda devrimcinin savunmanı Avukat Halit ÇELENK'İ yitirdik. Ölüm haberi; "üç fidanla öylesine bütünleşmiş ki, ölüm günü bile sanki ona göre ayarlamış! Her 6 Mayıs'ta Deniz, Yusuf ve Hüseyin'i anarken onu Karşıyaka'da görmeye alışmıştık. Artık sonsuza dek 6 Mayıslarda Karşıyaka'da olacak! Ve bizler bizden sonraki kuşaklar üç fidanla birlikte Halit Çelenk'İ de anacak! "dedirtti"...
6 Mayıs'ta orada, Karşıyaka'da olmak isterdim. Ama ne mümkün! Uğurlama sözcüklerimi havalandırmadan saldım gökyüzüne, Karşıyaka'ya!
Güle güle Halit ağabey! Güle güle güzel insan! Özgürlük mücadelemizde hep yaşayacaksın! (FE/Lİ/EÖ)
(*) Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishanesi