Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) yönetici kurullarının toplantısı geçen hafta İstanbul'da gerçekleşirken İstanbul'un meydanları ve sokakları IMF-DB karşıtı gösterilere ev sahipliği yapıyordu.
Bu eylemlerin düzenleyicileri arasında yer alan bir grup da Direnistanbul'du ki onlar aklımızda "IMF papucu yarım çık dışarıya oynayalım" sloganıyla kaldılar.
İstanbul için "isyan vakti" bayrağı açan Direnistanbul'la IMF-DB "misafirperliği" üzerine muhakemeyi yapmak için Direnistanbul'dan Zehra Zühre'yle konuştuk.
Direnistanbul fikri nasıl çıktı? Kimlerden oluşturuyor? Nasıl bir araya gelmeye karar verdiniz?
Direnistanbul bir grup anti-otoriter aktivistin ortaya attığı bir fikir olarak Haziran ayı sonlarında ortaya çıktı. Aslına bakarsan, IMF ve DB toplantılarının İstanbul'da olacağını yaklaşık iki yıldır biliyorduk. Fakat herkesin gündeminde farklı konular olduğu için ortak bir zeminde toplanmak biraz zaman aldı. Bu grup kısa zamanda büyüdü. Birbirini tanıyan, kimi zaman birlikte hareket etmiş aktivistler bir araya gelmeye başladı. Bu küçük grubun yaptığı ilk iş bir direnistanbul blogu açmak oldu. Blogda "Direnişin Şenliğine Bekliyoruz" adı altında ilk mobilizasyon çağrısı yapıldı ve 20 kadar farklı dile çevrildi. Ardından 22 Temmuz'da TMMOB'da açık bir toplantı yapıldı. Burada direnistanbul'un anti-otoriter, anti-hiyerarşik bir eylem zemini ortaklığı olarak yoluna devam etmesine karar verildi. Bir diğer konu da alışılagelmiş temsiliyet mekanizması dışarısında bir yapılanmada karar kılınmasıydı. Bununla şunu kastediyorum: Direnistanbul kurumların temsilcilerini bir araya getiren bir platform değil, her bireyin kendini temsil ettiği, konsensüsle karar alan esnek bir yapılanma. İçerisinde anarşist, feminist, LGBTT, özgürlükçü Marksist, anti-otoriter, ekolojist bireylerin yer aldığı kara-kızıl-pembe-yeşil-mor bir oluşum.
İlk dönemde Direnistanbul'un yapmaya çalıştığı iki şey vardı. İlki ve en önemlisi IMF ve DB toplantılarını toplumsal hareketlerin gündemine sokmaktı. Biz çalışmalara başladığımızda sol oluşumlar, sendikalar ve diğer muhalif gruplar deyim yerindeyse yaz rehavetine kapılmışlardı. Bu yapıları harekete geçirmek ve bir gündem oluşturmak için yoğun bir afişleme ve "sticker"lama çalışmasına girdik.
Eş zamanlı olarak haftalık açık toplantılar aldık. Direnistanbul için önemli olan sadece bir zirve karşıtı gösteri düzenlemek değildi. Küresel kapitalizmin bu en önemli iki aktörünün toplantılarını bir fırsat olarak değerlendirerek toplumsal muhalefetin muhtelif birleşenlerinin bir arada bulunabileceği, tartışabileceği anti-kapitalist bir eylemlik zemini yaratmaktı amaç.
Bunun için ekoloji, eğitim, emek mücadelesi, toplumsal cinsiyet, kentsel dönüşüm igbi alanlarda çalışma grupları kurduk. Katılımın herkese açık ve gönüllülük esasında olduğu bu grupların amacı taban örgütlenmesi esasında toplumsal muhalefetin özneleriyle birlikte bir mücadele oluşturmaktı.
Bahsettiğim alanlarda parçalı olarak yürütülen mücadelelerin, örneğin suyun özelleştirilmesi, terminatör tohumların kullanımı, Gülensu-Gülsuyu'nda insanların evlerinden mahallelerinden sürülmesi, sendikasızlaştırma, eğitimin ticarileştirilmesi vs. küresel kapitalizmin işleyişinden ayrı tutulamaz.
Tam da bu nedenle IMF ve DB toplantısına karşı ortak söz söylemek önem kazanıyor.
Bu çalışma gruplarının diğer bir amacı ilan ettiğimiz direniş haftasında gerçekleştirilecek tematik eylem günlerini belirlemekti. 2 Ekim'de yapılan Kapitalizmin Ekolojik tahribatına karşı küresel eylem günü ve 3 Ekim'deki Kentsel Dönüşüme ve Evsizleştirilmeye Karşı Küresel Direniş Günü çalışma grupları tarafından organize edildi örneğin.
İki ay boyunca IMF-DB toplantıları haftasına eylemlerle sokaktan hazırlık yaptınız, nasıldı? Kentsel dönüşüme ya damültecilerin yaşadığı sıkıntılara dikkat çeken eylemlerden bahsediyorum .O eylemlerle IMF ve DB'nin alakasını nasıl kurmalıyız?
İlk eylemimizi "Direniş Sezonunu açıyoruz" sloganıyla 5 Ağustos'ta yaptık. Tipik bir Taksim eylemiydi aslında ama sloganlarımızla, pankart ve dövizlerimizle , kurmaya çalıştığımız muhalif dille farklı bir direniş biçimi ortaya koymaya çalıştık en başından beri. İlk eylemde okunan çağrı "Sokaktayız" kapitalizme karşı sokakta, işyerinde, evde, okulda verdiğimiz her türlü mücadeleyi benimseyen ve IMF ve DB'ye karşı tekrar sokakta olmaya davet eden bir metindi.
Bu metni "IMF pabucu yarım çık dışarıya oynayalım" gibi oyuncu ve çatışmacı bir sloganla birleştirdik.
Takip eden sokak eylemliklerinde direnişin gerçekten bir şenlik olduğu konusunda ısrar ettik. Bu taktiksel bir yaklaşım elbet. Kendimizi güçsüz, yılgın ve başarısız hissettirmeye çalışanlara karşı kendi gücümüzü keşfetmeye dair bir seçimdi. "Direnişin Ritimleri" samba grubunun oluşturulması da direnişin biçimini ve tavrını gösteriyor.
Bu şekilde hem sesimizi farklı bir şekilde duyurduk hem de polis şiddetini farklı bir yöntemle tersine çevirmeye çalıştık. Sokak özgürleştiren ama aynı zamanda da özgürleştirilmesi gereken bir alan. Bu nedenle eylemliklerin nasıl olduğu, biçimi, ne olduğu önemliydi bizim için.
Sokak eylemlikleriyle eş zamanlı olarak kentsel dönüşüm, ekolojik tahribat, emek mücadelesi gibi konularda film gösterimleri, söyleşi ve paneller düzenledik.
Özellikle Eylül ayında Tarlabaşı, Balat, Okmeydanı, Kartal gibi semtlerde etkinlikler yaptık.
Bunların amacı kentsel toplumsal muhalefeti farklı konular üzerinden birlikte örmekti. Örneğin Tarlabaşı'nda başlamış olan kentsel dönüşüm süreci salt hükümet-sermaye işbirliğiyle yürütülen bir kentsel temizlik operasyonu değildir.
Benzer şekilde Karadeniz'de yapılması planlanan Hidroelektrik santralleri enerji açığını kapatmaya yönelik girişimler değil IMF ve DB tarafından uluslararası, yabancı ya da yerel şirketlerin çıkarları doğrultusunda geliştirilen ticarileştirme, çevreye ve insana rağmen "kalkınma" projelerinin bir parçasıdır.
Bu projeler gerçekleştirildikçe yoksullaştırılan, evsizleştirilen, yaşam alanları yok edilen, sosyal güvenlikten giderek daha da mahrum bırakılan ve ötekileştirilenlerle bir arada durmak için 16 Ağustos'ta Tarlabaşı'nda, önceki günler pazarlardan para vermeden topladığımız atık yiyeceklerle yaptığımız yemeklerle 'Para Değil Yemek' eylemini gerçekleştirdik.
İstanbul'un dört bir yanında uygulanan kentsel soylulaştırma projeleri sonucu evleri ellerinden alınmak istenen mahallelilerin isyan seslerine sesimizi katabilmek için bu IMF ve DB projelerinin doğrudan mağdurlarıyla beraber 3 Ekim'de Kentsel Dönüşüme ve Evsizleştirilmeye Karşı Küresel Direniş Günü eylemini örgütledik.
IMF-DB toplantılarının olduğu hafta Direnistanbul için nasıl geçti? Murat edilene ulaşabildiniz mi?
Murat edilenin, sadece en yüksekten haykırıldığı şekliyle toplantıları durdurmak olduğunu kabul edersek, hal yegâne ereğimize ulaşamadığımız şeklinde görülecektir.
6-7 Ekim'de gerçekleşen IMF ve DB buluşmasına karşı, aslında 2.5 ay kadar kısa bir süre önce olsa da buranın koşullarına göre nispeten erken sayılabilecek bir zamanda başlatılan direniş sezonu çağrısının sınıfsal mücadele yürüten sendika ve birlikleri, devrimci muhalefetin içindeki parti, kurum, örgüt ve inisiyatifleri, kentsel dönüşüme, ekolojik tahribata, kadının emeğinin sömürülmesine, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı olan grup ve bireyler ile mücadele mevziini oluşturan diğer unsurları bu hat üzerinde söz söylemek ve eylemek adına daha duyarlı olmaya kışkırttığını ve bundan önce bu topraklarda gerçekleştirilen benzer zirvelere karşı gerçekleşenlere nazaran toplumsal muhalefetin daha yüksek perdeden haykırdığını söyleyebiliriz.
Feminist, LGBTT, özgürlükçü Marksist, anarşist, anti-otoriter, ekolojist bireylerin doğrudan bu zirveye karşı, yatay bir şekilde örgütlenerek oluşturduğu Direnistanbul koordinasyonu, hem 1-8 Ekim haftasına kadar hem de bu hafta içinde gerçekleştirdiği eylem ve etkinlikler ile sürekli direnişin yeni, bu topraklarda işleyen ve daha etkin formlarını aradı.
Sürecin tamamı, Direnistanbul'u oluşturan bireylerin beraberce söz söyleme, karar alma, eyleme deneyimlerini arttırdı ve gelecekte daha geniş bir alana yayılabilecek kalıcı bir ortak mücadele mevziinin tohumlarını attı.
Kentsel dönüşüm mağdurlarını, bu dönüşüme karşı çıkan grup, örgüt ve bireyleri, ekolojik tahribata karşı mücadele edenleri, evsizleştirilmeye ve yoksullaştırılmaya karşı olanları, küresel direnişi yükseltmek şiarıyla yerel ve uluslararası alanda örgütlemeyi hedefleyen Direnistanbul'un yaşadığı sürecin sonunda elinde kalan deneyimler mukavemet ve muhalefet alanlarında gelecekte daha fazla insanı, daha etkin bir şekilde mobilize edebilmek adına neler yapılması gerektiği sorusuna önemli cevaplar verdi.
Anti-kapitalist mücadele, küresel çaptaki düşmanı olan kapitalizme karşı olan savaşımında her daim daha fazla isyan, daha fazla direniş muradındadır ki küresel kapitalizmi tarihe gömmek için, yerelde yeşeren bu isyanlar küresel direnişi büyütsün. Direnistanbul olarak şunu söyleyebiliriz ki direniş sezonu boyunca tüm yaşadıklarımız, yerel mevziimizi inşa etmenin ve bu mevziiyi korumanın küresel özgürleşme muradımıza ulaşmak için tek çaremiz olduğunu yeniden bize gösterdi.
Peki "direniş haftası"ndan eğlenceli anılar var mı? Bir delege arabasının üzerinde zıpladığınızı gördük misal?
Mevzuumuz direniş olduğunda, her formu ayrı bir şenliktir. Direnişin her lahzası ayrı bir coşkun lezzet bırakır insanın ağzında. 6 Ağustos'ta başlattığımızı ilan ettiğimiz direniş sezonu, elbette ki hem doğrudan eylem anlarında, hem de mobilizasyon sürecinde sayısız unutulmaz hatıra bıraktı arkasında.
6 Ekim günü Kongre Vadisi'nin Nişantaşı'na açılan VIP kapısı önünde buluşup 'Direnişin Ritimleri' ile beraber polis barikatı önünde yolu kesip, eyleme başladık. Polis barikatında yaşanan bir itiş kakıştan sonra sayısı artan polis etrafımızda çember oluşturdu. Yarım saat kadar sonra Beşiktaş'a doğru inen yönde açılan polis barikatından geçen Direnistanbul, Akaretler'in en üst noktasından itibaren 'Direnişin Ritmleri'nin eşliğinde mobil yol blokajlarına başladı. Bir süre sonra karşımıza çıkan bir delegasyon coşkumuzu iyice arttırdı. Önünü kestiğimiz delegasyon ve eskort araçlarının önünde yirmi dakika kadar nümayiş ettikten sonra, delegasyon araçları üzerimize sürüldü. Korumaları almadan hareketlenen araçlardan birinin üzerine bir arkadaşımız kucağında trampetiyle son anda atladı. Tavanında trampetiyle arkadaşımızın oturduğu son sürat hareket eden delegasyon aracının arkasından, önde korumalar arkalarında biz koşturmaya başladık. 200 metre kadar ileride fren yapan aracın üzerinden fırlayan arkadaşımız, yere düştüğünde bir an için hepimizin yüreği hopladı. Koşmaya devam ederken, bir de baktık ki arkadaşımız oturduğu yerden elinde bagetle el sallıyor ve gülümsüyor. Bu ciddi durum ne mutludur ki birkaç ufak sıyrıktan daha fazla bir zarar vermedi arkadaşımıza. Yaşanan hadiseden sonra elimizde kalan sadece bu eğlenceli anı değil, bir de üzerine atlanan aracı son anda durdurmaya kalkışırken kablosu kopup elimizde kalıveren mavi mühim araç ışıldağı var.
2 Ekim'de gerçekleştirdiğimiz Kapitalizmin Ekolojik Tahribatına Karşı Küresel Eylem Günü eyleminde pet şişelerden yapılma koruma aparatları kuşanan "pembe robokoplar"la polis arasında yaşananlar ve 4 Ekim'deki Kapitalizme Karşı Küresel Ayaklanma Günü eyleminde 4 kişilik palyaço ordusu, ellerinde rengarenk toz alma sopalarıyla çok ülkeli kapitalist şirketlerin vitrinlerinin tozunu alırken Burger King'in içerideki müşterilerin üzerine kepenklerini kapatması çok şahane anlardı. (EZÖ)
Fotoğraf: Mustafa Özer