Hong Kong’daki protestoları nasıl yorumlamalı? Bu soruyu yanıtlamak için uzak ve yakın nedenleri ayırmamız gerekiyor.
Hong Kong’daki Çin varlığı, en az 2 bin 200 yıl geriye gidiyor. Dolayısıyla, anakara Çini-Hong Kong ayrılığı, aslında tarihsel olarak çok kısa bir dönemin ürünü.
1. Afyon Savaşı sonucunda, 1842’de, İngiltere, Çin’in bir parçası olan Hong Kong’un bir bölümünü topraklarına katar. Daha sonra sınırlarını genişletir ve 1898’de Çin’le 99 yıllık kira anlaşması yapar.
Bu süre dolduğunda, Hong Kong, yeniden Çin’in bir parçası olur, ancak özel bir statüyle. Bugünkü protestoların temel bir nedeni, bu statünün altında yatan anlaşmanın uygulamaya dökülmemesi ve Hong Kong’un Çin’in ayrıcalıksız herhangi bir bölgesi olarak görülmesi biçiminde.
İlk bakışta, burada, çok akla yatkın bir talep varmış gibi görünüyor. Konunun ayrıntılarına indiğimizde ise, farklı bir resimle karşılaşıyoruz.
Hong Kong ve İngiliz sömürgeciliği
Hong Kong’daki yaklaşık 150 yıllık İngiliz sömürgeciliği, yalnızca kendi çıkarları için bölgeyi soyup soğana çevirmekle kalmadı; aynı zamanda celladına aşık olan, kendi halkını aşağılayan, dışı Çinli görüntülü, içi İngiliz’den de İngiliz, bunun için de, muz olarak adlandırılan (dışı sarı, içi beyaz) bir Çinli tipi yarattı.
Hong Konglular, bu dönemde, kendi adlarına ek olarak İngiliz adları aldılar ve hatta bu İngiliz adlarını kendi adları olarak benimsediler. Çin’le bağları zayıf olan bu yeni üretim Çinli tipi, İngiliz sömürgeciliğinin makbul vatandaşından başkacası değildi. Bununla birlikte, elbette, bir Batı hayranlığı da gelecekti.
Hong Kong’un ayrıcalıkları
Çin için, Hong Kong, sömürgecilik döneminden kalma bir yüz karası; Çin’in zayıf olduğu dönemlerin bir anıtı ve kalıtı...
Evet, Hong Kong’un özel statüsü var; ama neden olmalı? Sırf İngilizler sözgelimi, başka bir yeri değil de Hong Kong’u işgal ettikleri için mi? Bu, hiç anlamlı görünmüyor. Çin, bu özel statüyü tanısa da, bunu sonsuza dek kabullenecek değil.
Ejderha ülkesi, daha önce zayıftı; kendi coğrafyasında bile kükreyemiyordu. Fakat ülkenin ekonomik yükselişiyle birlikte, bu tablo değişiyor. Protestocular içerisinde, İngiliz hayranları da var. Hatta daha önceki protestolarda İngiliz bayrağı açanlar bile oluyordu.
Yine protestocular arasında, demokrasi yanlıları var; fakat hak savunuculuğunu, birçoğu, Hong Kong’un ayrıcalıklı olması üstünden kurguluyor. Oysa, Hong Kong’un ayrıcalığı, geçici.
Tayvan’ın durumu, kimi açılardan, Hong Kong’a benziyor. Öte yandan, ABD, Tayvan’ı bile artık yarı yolda bırakmış durumda.
Eskiden, Tayvan, ‘Kızıl Çin’e karşı, ‘asıl Çin’ olarak sunuluyordu. Oysa bugün Çin korkusuyla ya da Çin’le girişilen ekonomik ilişkiler dolayısıyla, Tayvan’la resmi ilişki içinde olan ülke sayısı çok az. Hong Konglu protestocuların Tayvan’ın durumuna bakarak ders çıkarması gerekiyor.
Çin ve Hong Kong ilişkileri
Protestocular arasında, bir de, kendileri de Çinli olmalarına karşın, anakara Çinlilerinin, özellikle turistlerin, Hong Kong’a gelmesinden rahatsız olanlar var.
Hong Kong’un altyapısının bu kadar çok konuğu kaldıramayacağı çok açık. Ancak, gelenlerin Hong Kong için sağladıkları ekonomik girdiler, azımsanmayacak düzeyde. Yakın zamanda, Hong Kong’la anakara Çini’ni tarihte ilk kez birbirine bağlayan köprünün açılmasıyla, konuk sayısı daha da artacak. Ayrıca, tahmin edileceği üzere, köprü, Çin’in Hong Kong’a daha hızlı ve kolay bir biçimde müdahale etmesini sağlayacak.
Hong Kong ve Sovyetlerin çöküşü
Elbette, protestocular arasında, sınıfsal nedenlerle saflara katılanlar da çokça. Özellikle genç kuşakta bunu gözlemliyoruz.
Bunlar, gelir uçurumundan, önceki kuşağın tersine ev sahibi olamayacak olmaktan, hayat pahalılığından, buna oranla ücretlerin yetersizliğinden vb. dert yanıyorlar.
Bu talepler doğru; ama bunları bağladıkları nokta doğru değil. Uzak nedenleri konuşmanın tam sırası: Aslında, bütün bu ekonomik sorunların temelinde, şaşırtıcı gelebilir ama, Sovyetlerin çöküşü var.
Sovyetler, kapitalist dünya için bir korku kaynağıydı. 20. yüzyılın büyük bir bölümünde, hak hareketleri oldukça güçlüydü. Kapitalist ülkeler, Ekim Devrimi türü bir ayaklanmadan korkarak, Keynesgil bir sosyal devlet modelini uygulamaya geçirdiler.
Hong Kong’un önceki kuşakları, bu sosyal devlet modelinden yararlandı. Ancak, bu model, gelir adaletsizliğini tümüyle ortadan kaldırmayı değil, ayaklanma olasılığı olanları sosyal devletin olanaklarıyla susturup zenginlere dokunmamayı hedefliyordu.
Hong Kong’daki önceki kuşaklar, bu sosyal devlet anlayışıyla daha yüksek bir yaşam kalitesine sahip olsalar da, zenginlere dokunulmadığı için, bu düzen, daha en başından bile, sürdürülebilir değildi. Zaten 1997’de Hong Kong’un İngiltere’den Çin’e geçmesinden hemen önce, birçok Hong Konglu ultra zengin başka ülkelere göç etti ve elbette malvarlıklarını yanlarında götürdü.
O arada Sovyetler çökmüştü. Sendikal mücadeleler de zayıflamıştı. Nasılsa artık bir devrim tehdidi kalmamıştı. Bu durum, neo-liberal akımla birleşince, sosyal devlet modeli, hızla ıskartaya çıkarıldı.
İkinci olarak, Hong Kong zaten, küçük bir yer olduğu için, orada ekonomik büyüme uzun erimde sürdürülebilir olamayacaktı. Gökdelenleşmenin getirdiği ek sorunlar bir yana, yeryüzü kadar gökyüzünün de bir sınırı vardı. Dolayısıyla, Hong Kong’un Çin’le bütünleşmesi, ekonomik olarak zaten kaçınılmazdı.
Çin, ekonomik büyümesinin henüz belli bir noktaya gelmediği 1990’lı yıllarda, böyle bir özel statü anlaşmasını kabul edebilirdi elbette. Henüz siyasal olarak o kadar güçlü değildi; üstelik de ekonomik nedenlerle, ‘Batı’yla yakın ilişkide olan bir Hong Kong’a gereksinimi vardı. Fakat bugün Çin’in ekonomik gelişiminde, Hong Kong, devede kulak misali… Bu da, Hong Kongluların siyasal pazarlık gücünü düşürüyor. Dahası, İngiltere de eski gücünde değil, Hong Kong’a sömürge hamiliği yapmaktan çok uzak. Tayvan’a bile sahip çıkmayan ABD’nin ise Hong Kong’la hiç ilgilenmemesi şaşırtmayacak.
Sonuç: Hong Kong çıkmazı
Sonuç olarak, burada sayılan noktalar dolayısıyla, Hong Konglu protestocuların bir kazanım elde etmeleri olanaksız.
Ne arkalarında bir dış destekçi var ne de tümüyle haklı sayılabilecek bir çıkış noktaları. Ünlü sözde dendiği gibi, tarihin akışını geriye çevirmek zor. Dönem, Çin dönemi; sömürgecilerin anakaradan kopardıkları toprakları, yalnız coğrafi olarak değil, siyasal, ekonomik, toplumsal vb. açılardan da geri alma dönemi… Çin yükselişteyken, Hong Kong’un kazanması olanaksız... (UBG/EKN)