* Fotoğraf: Şebnem Coşkun / AA
Kurban ne anlama geliyor?
Kurban Bayramından ne anlamamız lazım?
Gurbân (kurban) kelimesi yakınlaşmak demektir; aynı zamanda, yumuşak g (ğ) ile söylendiğinde, ğarip (garip), ğurebâ (gureba) aynı kökten gelen kelimelerdir. Garip, gureba kelimeleri, Kuran’ın kullandığı kavramlar. [Yalnız kalmış, garip kalmış bir yetime…] diye de, Beled Suresi’nde geçer.
Kurban, gariplerle, kimsesizlerle, yoksullarla, itilmişlerle, dışlanmışlarla, ötekileştirilmişlerle yakınlaşmak, onlarla hemhal olmak demektir. Peygamberimiz bu bayramda yani garip gureba ile yakınlaşma bayramında, sabah, bayram namazından sonra ilk yaptığı şey, ashab-ı suffa diye bildiğimiz, gariplerin, yoksul kimselerin, evsiz sahabelerin kaldığı yere gelip, onlarla bayramlaşmak idi. Kendi evinden ve ailesinden, eşlerinden önce, kimsesiz, garibân diye ifade ettiğimiz sahabelerle bayramlaşırdı. Onlarla kahvaltı eder, sohbet eder, gününü onlarla geçirmeye gayret ederdi. Bu, sadece bayramlarda değil, başka zamanlarda da böyle idi.
Malum, İslam’ın ilk doğuş yıllarında Müslümanlar günlük toplanırlar, yani salât ederlerdi. Hayye ale’ssalâh diye çağırılırlar, bu, haydin yardımlaşmaya ve dayanışmaya demekti. Ve herkes toplanır. Abdest alınır, salâta katılırken el yüz yıkanır, toplantıya temiz çıkılır. Ve insanlar, çalıştıklarında, ürettiklerinde hayvan olarak ihtiyaçtan fazla ne varsa, onu salât toplantısına getirirler, onu orada ihtiyaç sahibi alır. Bunu haftalık olarak Cumada, yıllık olarak da hacda yaparlar.
Kameri aylara göre, yılın son ayı Zilhicce ayıdır. Zilhicce, hac sahibi, ziyaret sahibi ay demektir. Zilhiccenin dokuzuncu günüde, Arabistan’ın hatta dünyanın her yerinden gelenler, Allah’ın evinin etrafında toplananlar, Arafat’ta vakfeye dururlar, sonra Kâbe’yi tavaf ederler. Herkes, bulundukları yerden, ihtiyacından fazla ne varsa oraya getirir, Cumada haftalık yaptığımızı, orada yıllık olarak yaparız ve başka diyarlardan gelen ihtiyaç sahipleri de, onları oradan alır. Şimdi bu, dünya genelinde oluyor. Peygamberimiz zamanında Mekke çapında ve giderek Arabistan çapında oluyordu. Peygamberimiz vefat ettiğinde, İslamiyet Arabistan dışına çıkmamıştı. Allah’ın evi Kâbe, kamuyu temsil ediyor. O zamanların tarım toplumunda, ihtiyaçtan fazlası dendiğinde, koyun, deve akla geliyordu ve onun ihtiyaçtan fazlasını Kâbe’ye getiriyorlardı. Ne için? İhtiyacı olan alsın, taşımada, çift sürmede kullansın diye. O hayvan, bir anlamıyla sermaye olmuş oluyor, oraya kesilmesi için geliyor değil.
Bu, aynı zamanda, eski bir kültürün (İslam öncesi kültürün) devamıdır. Sümerlerde ihtiyaç fazlası tapınağa getirilen mallar yine koyun, deve, inekti. Ortadoğu halkları binlerce yıl, sermaye olarak bu hayvanları kullandı, bunlardan iki tanesine sahip olursan yoksulluktan kurtuluyordun. Bunlar getiriliyordu ve üzerlerine “Tanrı malı” diye damga vuruluyordu ve ona kimse dokunamıyordu. Neden? Çünkü o, mabede getirilmiş. O kimin hakkı? İhtiyaç sahibinin, yoksulun hakkı. Ona dokunamazsın. Tanrı malı, demek, yoksulun hakkı demek. O hayvanların üzerine çentik atılarak işaretleniyordu. Tanrı malı olduğunu bildiren işaretler, Sümerlerden Fenikelilere geçerek, matematikteki x, y, w ifadeleri doğdu. Dil bilimde, bu böyle anlatılmaktadır. Sümer tapınaklarına bu hayvanlar neden getiriliyordu, orada da mabedin görevi (Cuma toplantısı ve hac ile) aynıydı, ihtiyaç fazlası olan oraya getirecek, ihtiyaç sahibi oradan alacak. Bu kültür devam etti etti etti, Kâbe’ye geldiğinde de, aynı kültürü İslamiyet sürdürdü. Sümer’in peygamberi Sümerlilere bunu anlatmıştı, Babil’in peygamberi Hz İbrahim Babillilere onu anlatmıştı, Asur’un peygamberi Asurlulara, Ninova’da Hz Yunus peygamber Ninovalılara onu anlatmıştı. Mekke’de çıkan Peygamber Hz. Muhammed’de, insanlara aynı şeyi anlattı. Dedi ki, burası Allah’ın evidir, ihtiyacından fazla olanı herkes buraya getirsin. Getirdiler ve oraya bıraktılar. Üzerinde, Allah’ın ismi anılmak, üzerine Tanrı damgası vurulması kültürünün devamıdır.
Üzerine Allah’ın adı anmayı, bıçağı eline alıp, bismillahirrahmanirrahim diyerek, böyle fışkırtarak hayvanın kanını dökmeye çevirdiler. Üzerinde Allah’ın ismi anılmak bu değildir! Üzerinde Allah’ın ismi anılmak demek, ben bu keçiyi, koyunu, deveyi, kamuya, yoksula, gitsin diye adıyorum demektir. Üzerinde yazıyor işte Tanrı malı, eskiden böyleydi, Kuran’dan sonra buna, üzerine Allah’ın ismini anmak dendi, bu sözler, bu hayvan kamu malıdır, yoksulun malıdır, kimse almasın demektir. İşte bunlara [hedy] denilir.
İlk bakışta bunların, kesmekle alakası yoktur. Fakat daha sonra, uzak diyarlardan gelenler (hacılar) olduğu için, o hayvanlardan kesip, o insanların karınlarını doyurmak için de kullanılmıştır. Zamanla, önceki asli vazifesi unutulup, kesme ön plana çıkarılarak, getirilip kesiliyor, bırakılıp gidiliyor şekline dönüştü. Kuran geldiğinde Araplar bunu zaten yapıyorlardı, Kâbe’nin etrafı, kesilmiş kurbanlarla doluyordu. Kuran geldi ve bu insanlara dedi ki, bu kestiğiniz hayvanların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz, ulaşacak olan sizin takvanızdır. Bu şu demektir: Bunları kesiyorsunuz da, bunlar Bana ulaşmıyor, dolayısı ile, kesip durmanıza gerek yok, siz asıl, kendi aranızdaki davranışlarınıza bakın, birbirinize iyilik etmeyi öğrenin, adaletle davranın, işçinizi ezmeyin, kimseyi sömürmeyin, kul hakkı yemeyin, Ben bunlara bakarım, kestiğinize ve kana değil! Bunu açıkça söylüyor. Fakat bunu da şöyle anladılar: Tamam, Allah ete ve kana bakmaz, takvaya bakar, yani bıçağı eline alır, hayvanı keserken ki duygularına bakar, bunu Allah için kesiyorum derken ki duygularına bakar, takva budur, diyorlar. Böyle yorumladılar. Ben bu yoruma da katılmıyorum, yanlış bir yorumdur. Kuran diyor ki, onların etleri kanları Allah’a ulaşmaz! Yani, boşuna kesip durmayın. Allah diyor ki, onlar Bana ulaşmaz, Ben sizden iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, merhamet, sevgi, bunları bekliyorum; karz-ı hasen, salât, zekât, ihtiyaç fazlasını verme, isâr, birbirinize kendinizi feda etme, yoksulları gözetme, zayıfın elinden tutma, düşmüşü kaldırma, bunları beliyorum, takva budur. Her yeri kan gölüne çevirdiğin zaman, Allah bundan mutlu oluyor değildir. İşin aslı buydu, sonra döndü dolaştı ve başka bir şeye dönüştü.
"Paylaşalım, dayanışalım, bu, hayvan kesmeden de olur!"Kurban Mehmetçik Vakfına verilir mi? İhsan Eliaçık: İstediğiniz yere verebilirsiniz. Nereye istersen oraya verirsin, şuraya verilir, buraya verilmez, şuraya verildiği zaman suçtur, şuraya verildiği zaman suç değildir diye bir şey söylemek, bence doğru değil. Vatandaş kurban kesiyorsa ve buna inanıyor ise, hür iradesi ile istediği yere verir. Kurbanın yerine bağış yapılabilir mi? Yapılabilir. Bir yoksula verilebilir. İlla kurban kesmek istiyorsanız, onu da üçe bölmeniz gerekir. İster kesin, ister kesmeyin, ister parasını verin, ister kendisini, her iki halde de paylaşmak durumundasınız. Kurbanın üçe bölünmesinden, paylaşım mesajı çıkmıyor mu, neden üçe böleceğiz? Neden hepsini kendimiz alamıyoruz? Yasaktır! Bakın, kurban üzerinden bile, bu Kitabın her yerde mesajı aynıdır. Birine söz verdin, gitmedin, yemin ettin tutmadın, on fakiri doyur, üç gün oruç tut, köle azat et. Özgürlük, yoksula vermek veya kendin aç kal, açlığın ne olduğunu gör. Bakın, açlar, yoksullar, köleler, Kuran lafı dönderir, dolaştırır, buraya getirir. İslam'ın özünün, sosyal adalet ruhunun ne olduğunu buralardan anlayabiliriz, kurban kesince üçe böleceksin diyor, orada da paylaşma var, bunu yap da, nasıl yaparsan yap. Asgari ücretli birinin kurban kesmesi gerekir mi? Hayır, gerekmez. Asgari ücretli biri, kredi kartı ile borçlanıp kurban kesmek zorunda kalıyorsa, burada din anlayışında bir sorun var. Neden yapıyor bunu? Kurban kesemedi demesinler diye. Olmaz. Çok yanlış. Paylaşalım, dayanışalım, bu, hayvan kesmeden de olur! Paylaşalım, dayanışalım, yakınlaşalım, bu hayvan kesmeden de olur! Üçüncü kez: Paylaşalım, dayanışalım, bu, hayvan kesmeden de olur! Bayramlaşalım, helalleşelim, bu, hayvan kesmeden, kurban kesmeden de olur kardeşim. Böyle yaparsanız, umulur ki, bayramdan maksadın ne olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Çünkü bu kan revan, bu bağırsak, deri, teke kanı, öküz, dana kovalamaları yüzünden, bayramın ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Bir gurup plaja gidiyor, öbür gurup dana peşinde koşuyor. "Kestin kesmedin, bağırsak var mı, deriyi kime verdin, sucuk yaptın mı, elini kesen acemi kasaplar, ipini koparan danalar" bayram ne idi yahu, bayram? "Hayvan kesimine hayır bayrama evet" diyen vejeteryan/vegan çevrelerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz. Olumlu buluyorum, hatta kurban konusundaki tavırlarını destekliyorum. Bu tavırlarıyla, dinin ruhuna, tekbir getirerek elinde kesik kafa sallayan IŞİD'ciden daha yakınlar. Hayvan eti yemeye ve ürünlerini kullanmaya sömürü ve zulüm olduğu gerekçesiyle karşı çıkmakta dinsel bir ruh var. Çünkü kökünde merhamet ve adalet duygusu var. Dinler tarihinde böylesi akımlar çoktur. Hiçbir canlıya, doğaya zarar vermemek ilkesi İslam'ın ruhuna çok uygun hatta bizzat kendisi. Böylesi tutumları yüksek takva (ileri derecede sakınma duygusu) olarak bile görebiliriz. Hayvan eti yemeyen ve ürünlerini kullanmayan bir çok insan tanıyorum. Gayet de sağlıklılar ve hiç de bir şey olduğu yok. Demek ki alternatif doğal yaşam yolları çok. Hayvanların ve ürünlerinin yenmemesini, kürkten deriye kadar endüstriyel hayvan sektörünün ana sermayesi olduğu için gayet antikapitalist bir tavır olarak da görmekteyim. (Bu makale KRT; Kültür Radyo TV'de yayınlanan 'Bana Dinden Bahset' programında kurban ile ilgili sorulara verdiğim cevaplardan derlenmiştir. Hayırlı bayramlar.) |
Bugün yoksul insanlar, çevre baskısında kalarak, ben kurban kesemedi dedirtmem diyor ve gidiyor bankadan bayram kredisi, kurban kredisi alıyor, faizli kredi kartı taksiti ile, kurban borcuna giriyor. Bu insanlara bu eziyeti yapmaya kimsenin hakkı yok. Diyanet açıklama yapmalı ve demeli ki, Kuran’da kurban ayetleri, genellikle hacda geçer, şuanda orada büyük bir toplantı oluyor, insanlar uzak diyarlardan geliyor, orada kesilenler hem yenmek hem yoksullara dağıtmak içindir; madem orada bu kesimi yapıyorsunuz, onu üçe bölün, paylaştırın ve yoksullara, garibanlara bunu verin diyor. Bu sözler kimedir, hacılaradır. Bu, hacda sürüp gelen bir kültürdür. Şimdi bunu, hacca gitmeyenlere de teşmil ederek, bütün herkes, giden gitmeyen (hacda olan olmayan), yediden yetmişe, hem de ikişer üçer, dörder tane..! Vatandaşı bunun altına sokmak, bunu yapmazsanız dini vecibeniz yerine gelmez demek, insanlara, kan dökerseniz onu alnınıza sürerseniz, gelecek kurbana kadar günahlarınız af olur, kan aktıkça pir-u pak olursun diye bir itikat telkin etmek, son derece yanlıştır. Böyle şeyler, bu dinde yoktur.
Bakın, açık açık söylüyorum. Ben kendimi söyleyeyim, yirmi yıldır bayramda hayvan kesmiyorum. Ama, gurban, yakınlaşma, garip gureba ile yoksulla yakınlaşma bayramını çok seviyorum. Hayvan kesmiyorum ama bayram kutluyorum. Bayram çok güzeldir. Temiz elbiseler giyiyorsun, küsler barışıyor, insanlar birbirlerine güler yüzlü davranıyor, hediyeleşiyor, karşılıksız yardımlara alabildiğine coşuyor. Kalplere sevinç bırakılıyor, insanlar seviyor, sevgi yayılıyor, ne güzel. Bayramlar ne güzel! Ama, bayramda illa hayvan keseceksin diye bir şey yok kardeşim. Böyle bir dini mecburiyet ve zarurette yok. Allah, herkesten böyle bir şey istiyor da değil. Allah bizden, yardımlaşma, dayanışma, iyilik, güzellik, sevgi, merhamet istiyor, başka bir yarattığı olan hayvanın kanını akıtmanızı değil. Onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan, birbirimize karşı yaptığımız iyilikler, doğruluklar, dürüstlükler, isârlardır, burada anlattığımız yardımlaşmalar ve destekleşmelerdir. İslam’ın bu konuda söylediği budur.
Kuran’da Kurban Ayetleri Haritası diye bir yazım var, buradan ayetleri tek tek inceleyebilirsiniz.
Haccdaki hayvan kesme Allah adına bir ritüel değildir, uzaktan gelenleri doyurmak için, et ihtiyacını karşılamak için yapılan kesimdir. Benim görüşüme göre, İslam’da, insanların biyolojik ihtiyacını karşılayacak et tüketimi anlamında hayvan kesimi vardır. Tanrı için hayvan kesimi diye bir şey yoktur. Allah bizden böyle bir şey istememektedir. Bu, Kuran’ın ruhuna da aykırıdır. Yeryüzünde kan dökmek ve fesat çıkarmak, hayvan kanı dahi olsa, Kuran’ın hiç istemediği, hiç hoş karşılamadığı, nefretle karşıladığı bir durumdur.
Bazıları şöyle söylüyor, Müslümanlardaki kurban kesme olayı, insanlardaki şiddet eğilimini, enerjinin toprağa verilmesi gibi, içimizdeki şiddet canavarını, kurban keserek, kan fışkırdığını görerek gideriyormuşuz; böyle kan göre göre, şiddet eğilimini kurbana vererek, hiç olmazsa, insanları kesmekten kurtulurmuşuz. Bunlar, gülünç yorumlardır, bu yorumu yapan adama kahkahalarla gülerler. Açın videoyu bakın! Adam, genci yatırıyor, eline bıçağı alıyor, lebbeyk allahumme lebbeyk diye “dua” okuyorlar ve genci, tıpkı bir koyunu keser gibi Allahu ekber diye diye kesiyor ve kan fışkırıyor! Bu nedir! Herhalde bunu yapanlar, bu kurban kesenlerden olmalı, adam alışmış! Adam genci koyun yerine koydu, ben izleyemedim, tam bıçağı vururken kapattım. Lanetler okuyarak kapattım! Bunu yapanlar kim? Müslümanlar! Kurban vacip diyenler, hayvan kesilmeli diyenler. Allah kan istiyor diyenler! Allah hiç kan ister mi! Yeryüzünde kan dökmek kadar kötü bir şey var mı? Kan dökmek! Hayvan kanı dahi olsa! Barış dinine yakışır mı? Olacak şey mi? Nerden çıkarıyorsunuz bunu? İbrahim aleyhisselam zamanında, insanlıkta, insan kesme olayına Allah müdahale ederek, İbrahim’in rüyası vesilesi ile, durun, Benim için insan kesmenizi istemiyorum demiştir. İbrahim çağında böyle idi. Aradan ikibin yıl geçtikten sonra Muhammed çağında hayvan kesmek Kâbe’ye sıkıştırılarak, Kâbe’nin etrafına mahsus kılınarak, o da, fakiri doyurun, Ben sizden et kan falan istemiyorum, bunlar Bana ulaşmaz diyerek, daraltıla daraltıla iyice kenara çekildi.
Benim görüşüme göre, Peygamberimizden sonra, hayvan kesme olaylarının giderek azalması gerekiyordu. Kuran’ın doğrultusunda daraltılıp, sadece biyolojik ihtiyaç kadar et tüketimine izine dönüşmesi gerekiyordu, İbrahim’den beri gidişat bu yöndeydi. Ama gel gör ki, bu hususta tam tersi bir gidişat olduğunu ve hayvan kesmenin patlama yaptığını, bunun bir bayrama dönüştüğünü görüyoruz, aman Allah’ım! Bu da, Türklerin geninden midir nedir, Araplarda, Farslılarda bu kadar yok. Türk illerinden başka diyarlara gittikçe bu iş azalıyor ama burada, acayip bir kurban kanı akıtma geni var. Bu gen nereden geliyor, bunun üzerine düşünmek lazım. Geçen bayramın birinci günü, Kahire’deki bir arkadaşımla konuştum, bayram orada nasıl gidiyor dedim, yolda yürüyorum, tek tük kurban kesen gördüm, birisinin yanına gittim, o da Türk’müş dedi. Araplarda falan bizim gibi öyle yollarda bellerde kurban kesmek bu kadar yaygın değil.
İnsanlar şu soru üzerinde düşünsünler: Alevilik ve Sünnilik namaz konusunda anlaşamıyor, biri cemevine gitmiyor, öbürü camiye gitmiyor; Alevi diyor ki namaz yok niyaz var, neden böyle dediğini anlıyorum, çok iyi anlıyorum, bu, Sünniliğin ritüel dayatmasına bir tepki aslında, din ritüeldir demesine bir tepki, hayır, din gönüldür, kalp kırmamaktır, incinsen dahi incitmemektir diyen bir bilgelik var burada, anlıyorum. Camiye gitmiyor cemevine gidiyor, Kâbe’ye gitmiyor, insan Kâbe’dir, yeryüzü Allah’ındır diyor, tamam bunu da anlıyoruz, Sünnilik ne diyorsa, onun ritüelini icra etmiyor, onun yerine başka bir yolu var, bunun da tarihsel, ideolojik birçok nedeni var. Fakat iş kurbana gelince, enteresan bir şekilde (Aleviler ve Sünniler) yekvücut oluyorlar. Bütün cemevlerinin etrafı, bütün camilerin etrafı kurbandan geçilmiyor. Neden! Bu nereden geliyor? Eğer Kuran’dan geliyor dersen, Alevinin Kuran’da geçen Kâbe’yi, Sünniliğin camisini falan herhalde kabul etmesi lazım ama burada başka bir şey var. Kurban denince ikisi neden birleşiyor? Birçok konuda anlaşamayan Alevilik ve Sünnilik, nasıl oluyor da Kurbanda anlaşıyor? Bunu biraz düşünün, neden bu illerde kurbanın bu kadar parlatıldığını anlayacaksınız.
Türkiye’de, kurban kesme oranı, yüzde doksansekiz oranla birinci ritüel, ikinci ritüel domuz eti yememek, diğer namaz, hac yüzde altmışa elliye kadar iniyor, faizden kaçınma oranı ise, yüzde üçbuçuk, dörde bile varmıyor. Faizden kaçınma oranı yüzde üçbuçuk, kurban kesme oranı yüzde doksansekiz, domuz eti yememe oranı yüzde doksanbeş! Beşbuçukmilyon asgari ücretli var, onüçmilyon, yoksulluk sınırı altında yaşayan insan var. Son on yılda, her yıl, muhafazakâr iktidar zamanında, hacca gidenlerin sayısı, oruç tutanların sayısı, namaz kılanların sayısı, başını örtenlerin sayısı artmış. Ve fakat zenginle yoksul arasındaki fark da, geçen sene, sekiz kat artmış! Burada bir yerlerde, kesinlikle, kablolar yanlış bağlanmış. Bu kabloları çekip, doğru bağlamamız gerekiyor.
Kardeşim, dinin temelleri şu beş şeydir, lütfen bunları tepeye koyalım. Sizin o, dinin temeli zannettiklerinizi, lütfen şöyle aşağı indirin denmesi gerekiyor. Bizim (benim) yapmaya çalıştığımız şey de bu, size, Kuran’ın ilk surelerini açık seçik bir Türkçe ile anlatıyorum ki, Kuran en çok neyin etrafında dönüyor görün. Umarım, birileri bunları görüyordur.
Bunlar benim doğrularım. Bir yıl, insanlar kurban kesmese, o zaman yakınlaşmanın ne demek olduğunu, bayramlaşmanın ne demek olduğunu çok iyi anlayacaksınız. Ben yirmi yıldır kurban kesmiyorum. Ben, yakınlaşmayı yaşıyorum. Bağırsak, deri, et, dana, koyun, teke, bunların olmadığı bir bayram, insanları derinden saran ve insanları birbirleri ile yüz yüze getiren bir bayram oluyor. Ben, bireysel olarak bunu yapıyorum ve bayram çok güzel. Bayram çok güzel!
Kuran diyor ki, bunların kanları etleri Allah’a ulaşmaz ama insanlar illa kesmek istiyor ve kesiyor. O zaman ne yapacağız? Öyle ise bunu üçe böl, yakınındaki komşuna, uzağındaki komşuna, ancak üçte biri sana. Kestiğin kurbanın tamamını kendine alamazsın, ancak üçte birini alabilirsin, üçte ikisi başka yere gidecek. Kestiğinden biyolojik ihtiyacın kadarını ye, yoksula ver diyor, ayet böyle söylüyor. Bu da, kesmekte ısrar edenlere önerilen bir yoldur. Başta ne demişti, onların etleri ve kanları Bana ulaşmaz; buradan da (kurbanın önerilmediği) anlaşılıyor. (Kuran) Kurban geleneğini de yardımlaşmaya ve dayanışmaya dönüştürün diyor. (İE/AS)
* İhsan Elieçık’ın yazısı, Adil Medya sitesinden alındı.