Bu hafta A-8 sakinlerinden Arda'nın Cücüsü, bizim Gulemiz, Gülizar Erman'ı konuk edeceğim.
Sizlere söyleyecekleri var Gule'nin.
Daha önce de, "Görülmüştür" damgalı Cuma yazılarımda konuk etmiş, uğradığı hukuk cinayetini paylaşmıştım.
Dosya Anayasa Mahkemesi'ne gittiğinde de, "Hüzün Her şey Bitmedi" demiş; Gule ve Xece'yle dayanışma çağrısında bulunmuştum.
Evet, henüz her şey bitmedi!
Bunu dikkate alan Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) "Gülizar Erman ve Hatice Duman'a Özgürlük" kampanyası başlattı.
Bu kampanya için Gule dışarıdaki duyarlı kişi ve kurumlara gönderdiği bir mektupla seslendi.
Dayanışma ihtiyaç ve talebini dile getirdi.
Ben de bir koğuşdaşı olarak Gule'nin bu mektubunu sizlerle paylaşmanın isabetli olacağını düşündüm:
"Merhaba,
Ben Gülizar Erman.
Gebze Hapishane'sinde tutsaklığımın 10. yılını doldurmak üzereyim.
Bir polis komplosuyla 9 Nisan 2003 tarihinde gözaltına alındım; çıkarıldığım savcılıkta tutuklandım.
O tarihten itibaren ben de, ailem de, avukatım da hep adaletin tecelli edeceğini, tahliye olacağımı ve beraat edeceğimi umut edip, bekledik.
Sakın ha, bu beklentimizi yargılanan herkesin kurduğu bildik, klişe sözleri olarak yorumlamayın!
Zira İstanbul Terörle Mücadele Şubesi polislerince monte edildiğim dosya ile hiçbir ilgim alakam yoktur.
Dosyada şahsıma isnat edilen suçlamalarla ilgili tek bir maddi kanıt söz konusu değil.
Ve bir hukuk insanı gözüyle bu dava dosyası incelendiğinden, uğradığım adaletsizlik, bir hukuk cinayetine kurban edildiğim kesinlikle görülecektir.
İşte bu gerçeğin bilinciyle yıllarca umut edip, bekledik!
Polisin gözaltına aldığı ve hiç tanımadığım birine işkence yoluyla imzalattığı bir ifadeden hareketle bir insanın gaspçı, soyguncu ilan edilemeyeceğini düşündük.
İstanbul 12. ACM heyetinin sadece polis fezlekesine dayanarak hazırlanmış iddianameyi...
Polis zoruyla hiç tanımadığım bir şahıstan alınmış ifadeyi esas olarak bir hukuk cinayetinin altına imza atacağına ihmal vermedik.
Bu nedenle dokuz yıl boyunca her duruşmaya 'bu defa tahliye olurum' beklentisiyle katıldım...
Ve sonuçta yaşayarak gördüm ki; eski ceza hukukçusu Faruk Ekrem'in dediği gibi:
'Bir insanın Türkiye'de suç işlemeden hayatını sürdürmesi mümkündür; ancak hüküm giymemesi kendi elinde değildir.'
Bana ve aileme yıllardır yaşatılanlar da aynen böyle!
Bir insanın en küçük bir ilgisinin, alakasının olmadığı bir dosyaya siyasi polisçe monte edilmesi yıllarca hapiste tutuklaması...
Sonunda da müebbet hapis cezasına çarptırılmasının nasıl bir şey olduğunu cümlelere dökmek gerçekten çok zor.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 4 Mayıs 2011 tarihinde kalemi kırdığında Yargıtay'da gerçekler görülür diye umut ettim(k).
Yargıtay duruşması öncesinde dosyamın bir hukuk insanı gözüyle incelemesi talebimi Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e gönderdiğim mektupta dile getirdim.
Meğer adaletin tecelli edeceğini umut edip beklemem koca bir yanılgıymış!
12 Eylül 2012 tarihinde Yargıtay 9. Daire dosyayı görüştü.
Ve 15 Ekim 2012 tarihinde de müebbet hapis cezasını onayladı!
Şimdi dosya Anayasa Mahkemesi'nde!
Ben de, ailem de, avukatlarım da hiç değilse bu defa adalet tecelli etmeli diye umut edip, beklesek de...
Bunca adaletsizliğin, haksızlığın yaşandığı coğrafyamızda; acaba Anayasa Mahkemesi gerçekleri görüp, teslim eder mi?
Bugüne kadar yaşadıklarım gösterdi ki; Türkiye'de elini kolunu bağlayıp, adaletin tecelli etmesini beklemek nafile bir bekleyiştir.
Ve ne yazık ki, haksızlığın, adaletsizliğin bu kadar yaygın olduğu coğrafyamızda insanın kendini anlatması...
Kamuoyunda bir duyarlılık oluşturması hakikaten çok zor. Fakat her şeye rağmen insanın uğradığı haksızlığa, adaletsizliğe karşı hiçbir şey yapmadan beklemesi ise, insanlık adına en kötüsü...
Henüz tüm umutların 'yitmediği' bu süreçte, Anayasa Mahkemesi'ne taşıdığımız dava dosyasının bir hukuk insanı gözüyle incelemesi, hakkımda adaletin tecelli etmesini sağlamak için...
Siz basın emekçisi gazetecileri, köşe yazarlarını, kadın örgütlerini, sendika ve meslek odalarını, kitle örgütlerini benimle dayanışamaya, sesime ses katmaya çağırıyorum!
5 Ocak 2013
Gülizar Erman"
Gülizar'ın çağrısı çağrımdır!
* Füsun Erdoğan, 26 Ocak 201, Gebze Kadın Hapishanesi