Füsun Erdoğan'ın iletişim yasağı dönemi boyunca yayınlayamadığımız mektuplarını dizi olarak yayınlıyoruz.
* * *
Temmuz ayının ortalarından itibaren koğuşça gerilimli bir beklentiye girmiştik.
12 Eylül 2012 tarihinde koğuşdaşlarım Gülizar Erman (bizim Gulemiz) ve Hatice Duman'ın (Xece'miz) dosyaları Yargıtay 9. Daire'de görüşülecekti.
Yerel mahkemenin kararına öfke, isyan...
Yargıtay'daki duruşmaya dair adalet beklentisi, umut ve umutsuzluk arasında gidip gelen duygularla dolu geçen günler, haftalar...
Her görüş gününde Gule'nin ailesinin çaresiz ama umutlu bekleyişleri ve kahkaha atarken bile gözlerini terketmeyen o kederle karşılaşmak!
Hakikaten insanı yüreğinden çarpmaya yetiyordu.
12 Eylül yaklaştıkça yaşadığımız gerilim artmış.
O gün de gelip boğazıma oturmuştu desem; sanırım yanlış olmaz.
Aynı gün Darıca hastanesine gitmiştim.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tutuklu koğuşu olmadığı için; tutuklu koğuşu ve genel cerrahi bölümü olan ve ameliyatımı yapabilecek bir hastane arıyorduk.
Ne var ki, doktorlar hastanede mahkûm koğuşu olsa da yeterli donanım olmadığı gerekçesiyle ameliyatımı yapamayacaklarını söylediler.
Yani tedavim konusunda bir nevi başa dönmüştük!
Bir yandan bunlarla uğraşırken; aklım da, fikrim de A-8'deydi.
Sanki ben yokken haber gelecekmiş de...
Arkadaşlarımı uğurlayamayacakmışım duygusu ile Beşiktaş 12. ACM'nin kırdığı kalemi bir kez de Yargıtay 9. Daire'nin kıracağı/kırabileceği duyguları arasında bütün gün gidip geldim.
Hapishaneye döndüğümde heyecan ve merakla kapıdaki görevlilere sordum; "haber geldi mi" diye?
Koğuşa gelince, 10 Ekim'de kararın açıklanacağı haberini aldım
Bu defa koğuşça 10 Ekim'e kilitledik kendimizi.
Tesadüf bu ya!
O gün de hastanedeyim.
Bu defa ailemin de çabasıyla, ameliyat olacağım hastane bulunmuş; anestezi için gerekli bazı testlerin yapılması için Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne götürülmüştüm.
Akşam üzeri hastane dönüşü hızla X-ray cihazından geçerek, koşar adım geçtim maltayı.
Merakla, heyecanla girdim koğuşun kapısından.
Hala bir haber çıkmamıştı!
Kulağımızın biri mazgaldaysa, diğeri saat başı radyo haberlerindeydi.
O gün de sonraki günlerde de bir ses çıkmadı Yargıtay'dan.
Tam beş gün boyunca aynı merakla, aynı stresle, gerilimle Yargıtay'dan çıkacak haberi bekledik!
15 Ekim pazartesi akşam haberlerinde de bir ses çıkmayınca ertesi gün belli olur fikrine kendimi hazırlamışken...
Her ihtimale karşın gece haberlerini de dinleyelim dedim.
Ve radyoyu açtım...
İlk haber olarak cezanın onandığı bilgisi geçtiğinde; çalışmak için oturduğum masanın başında dona kaldım.
Arkadaşlarımın uğradığı bu haksızlığa, adaletsizliğe isyan eden yüreğime, göz pınarlarıma yürüyen gözyaşlarım eşlik etti!
Saatlerin, günlerin, haftaların, ayların ve yılların beklentisi, umudu, bir anda cezanın onaylandığı haberiyle taşa dönüşmüştü.
Üst katta haberi birlikte dinlediğimiz Xece ve Sultan'la birkaç dakika soluklanıp aşağı inmeye hazırlanırken...
Meğer alt kattaki radyo da açıkmış
Bizim üst katta yaşadığımız şoku alt katta Gule, Meral ve Hülya da yaşamış.
Nasıl bir andı?
Ertesi gün de kapalı görüş günümüzdü.
Gule'nin annesi ve babası gelecekti.
Haberi onlar da almış olmamalıydılar!
Hepimizin aklının da, yüreğinin de yarısı onlardaydı.
Ne yapmışlardı gariplerim?
Ertesi gün görüşe geldiklerinde onlara nasıl moral vereceğimizi düşünürken.
Ziyaret kabininde gördüm ki, onlarda aynı kaygıyı gütmüşler.
Babayla ilk önce ben konuştum.
Arkadaşlarımın uğratıldığı bu hukuk cinayetine çok öfkeliydim, üzgünüm.
Adalet Bakanı'nın dosyayı incelediğinde bunu göreceğini beklemiş.
Yargıtay'ın da dosyayı bir hukuk insanı gözüyle incelemesini umut etmiştim(k).
Aynı beklenti ve umudu görüş günlerinde Gule'nin ailesiyle de paylaşmıştım(k).
İsyan ve öfke yüklü yüreğime, sinirlerime hâkim olamayıp, titreyen ses tonuyla konuşmaya başladığımda.
Gözyaşlarımı tutmadım.
Bu nasıl bir adaletsizlikti?
Bu nasıl bir haksızlıktı?
Memlekette haksızlıkların da, adaletsizliğinde gayet bol olduğunu farındayım elbette!
Bu türden dava dosyalarının yüzlerle, hatta binlerle sayıldığını biliyorum.
Kendimde bizzat böyle bir hukuksuzluğun ortasında altı yıldır hukuk mücadelesi yürütsem de!
Yanı başımda iki kadın arkadaşım için kalemin kırılmış olmasını kabul etmek hakikaten çok zor.
15 Ekim akşamından başlayarak, ertesi gün görüş kabinlerinde geçen zaman ve yüreğimde, yüreklerimizde esen fırtınaları birebir burada anlatmam öyle zor ki!
Şu an bu satırları yazarken, günler sonra avukatın getirdiği Yargıtay 9. Daire'nin kaleme aldığı "ilam"a bakıyorum...
Kararda deniyor ki:
"Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar Aligül Alkaya, Güllüzar Erman, Hatice Duman, Ahmet Doğan ve Hasan Özcan'ın üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanıklar Aligül Alkaya, Güllüzar Erman, Hatice Duman ve Ahmet Doğan'nın sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuştuma sonuçlarına uygun şekilde suçun vasfı tayin edilmiş, sanık (...) incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde aşağıdaki husus dışında (yasadaki bir değişiklik kastedilmektedir bununla-bn) bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcıları ve sanıklar Aligül Alkaya, Hatice Duman, Ahmet Doğan ve Güllüzar Erman ve Hasan Özcan müdafilerinin temyiz dilekçeleriyle sanık Aligül Alkaya, Güllüzar Erman, Hatice Duman, Ahmet Doğan ve Hasan Özcan müdafilerinin duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdürdükleri yerinde görülmeye değer temyiz itirazlarının reddine"
Dosyada Gule ve Xece bakımından kanıt diye sundukları bir kişinin polis işkencesiyle imzalanmış ifadesinden başka hiçbir maddi kanıt olmadığını geçerken belirtmeliyim.
Gule ve Xece'nin uğratıldığı bu hukuk cinayetine sadece üzülmek, öfke duymak, isyan etmek de yetmiyor.
İçeride ya da dışarıda bütün bu anti-demokratik, faşist yasalara, TMY'ye karşı mücadeleyi büyütmenin yanı sıra:
Gule ve Xece'ye özgürlük ve adalet talebini yükseltmek.
Bunun için çaba harcamak, emek sarfetmek gerekiyor.
Zira henüz her şey bitmedi!
Avukatlar Anayasa Mahkemesine başvurdular.
Beşiktaş 12.ACM'nin altın imza attığı, Yargıtay 9. Daire'nin de onayladığı bu hukuk cinayetini görünür kılmak.
Anayasa Mahkemesi'nin gerçekleri görmesini ve hakikaten hukuk ilkeleri çerçevesinde dosyayla ilişkilenmesini sağlamak için...
Herkesi dayanışmaya çağırıyorum! (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 27 Ekim 2012, Gebze Kadın Hapishane.