Günlerdir durup dinlenmeden yağan yağmur, yerini kara bıraktı.
Böyle zamanlarda iyice koğuşa tıkılıp kalıyoruz.
Nota tellerine, saçaklara birikmiş karlar topraklar halinde havalandırmaya düşerken; tok bir ses çıkıyor.
Pencereden çocukluğumun pamuk şekerini anımsatan kar tanelerinin uçuşunu seyrediyorum.
Garip bir sıkıntı, hüzün yüreğimi teslim almış!
Siz hiçbir mektup ya da faksa dokunduğunuzda elinizin ve yüreğinizin aynı anda ve aynı şiddette yandığını hissettiniz mi hiç?
Geçtiğimiz Perşembe yaşadık bunu.
Nerede olursanız olun, ölümün yüzü her daim soğuktur.
Asla yakınlarımız, sevdiklerimize yakıştırmayız ölümü!
Kendisi gibi haberi de soğuk bir duş etkisi, şok yaratır. İnsanın aklında ve yüreğinde fırtınalar estirir.
Hele bir de beklenmedik bir anda, hapishanenin soğuk beton duvarlarının orta yerine düşerse böyle bir haber.
Üzüntüsü de, öfkesi de bir başka oluyor!
Yitirdiğiniz bu son yolculuğunda yalnız bırakmış olmanın öfkesine; alnına dudaklarınızı değdirip, güle güle diyemeyecek olmanın üzüntüsünü katarsınız.
Birkaç adımda tükettiğiniz havalandırmadaki voltalarınızla, yanınızdakiyle anıları paylaşmak ve öfkeli adımlarla havalandırmada dönmekten başka elinizde hiçbir şey gelmemesi zindanı dar eder insana!
26 Ocak Perşembe, Gün Ortası Haber Bülteni'nden öğrendim trafik kazasını.
Radyodan kulağıma akın eden cümlelerdeki isim tanıdık gelince; insanın kimyası da o anda değişiveriyor.
Kişisel olarak tanışmasak da, o aşinalık yetiyor buralarda!
Bu defa genç bir sosyalist kadını almıştı trafik canavarı!
İlke'ye seslendim "tanıyor musun" diye!
Çok yakın arkadaşıymış... Manevi kuzen olduklarını da, o gün gelen fakstan öğrendim. Böyle anlarda sığınağımız olan voltaya vurduk kendimizi.
Ben sordum İlke anlattı...
Ta ki, ayaklarımız "artık yeter" dercesine ağrısını hissettirinceye kadar yürüdük.
İlke'yi alt katta bırakıp yukarı çıkmıştım ki; mazgal açıldı.
Posta gelmişti...
Nöbetçinin uzattığı mektuplarıma bakıyordum. Kimler konuğum olmuş diye!
İlke'nin hıçkırıklarıyla ranzamdan fırladım.
Aşağı indiğimde, elindeki faksa bakıp, katıla katıla ağlarken buldum onu!
Faksı aldım. Gönderen kısmına baktım...
Bir an donakaldım.
Gözpınarlarıma hücum eden gözyaşlarını kendi haline bırakıp, İlke'yi sakinleştirmeye çalıştım.
Faks birkaç saat önce ölüm haberini aldığımız Rezan'dandı!
17 Ocak'ta göndermiş...
Sevinçli, cıvıl cıvıl satırları öyle bir anda ulaşmıştı ki elimize. İnsanın eliyle yüreğini aynı anda yakıyordu!
"Sevgili Kuzen,
"Kuzen seni çok özledim. Sanma ki unuttum. Bu aralar biraz yoğunum. Ama tabi ki de unuttuğum ve sana yazmamam anlamına gelmiyordu. Zaten sen affedersin. Kuzenim benim en çok sevdiğim kuzenimsin ne de olsa. Kuzen iyi olduğun için nasılsın demiyorum. Bu arada ben işimi değiştirdim. Artık yıkım firmasında çalışıyorum. Yapmadan yıkmayı öğreneceğim. Şimdi şantiye ye Burdur'a gidiyorum. Canım seni çok seviyorum ve de özlüyorum. Annemin sana sürprizi var. Ne de olsa kuzensin o kadar olacak. Öpüldün. Füsun'a da çok selam. Çok kucakla benim için. Diğer arkadaşlara da çok selam. Aklındasın, sevildiğini ve özlendiğini unutma, Kuzen Rezan"
Dün Hemşince ağıtlar eşliğinde, memleketi Hopa'dan Antalya Sosyalist Kadın Meclisi sözcüsü Rezan Kotil'i sevenleri, yoldaşları uğurladı.
Bu erken gidişe isyan etse de yüreğimiz! Güle güle sevgili Rezan! ...
Ailesine, yoldaşlarına, dostlarına baş sağlığı diliyorum(uz)...
* * *
25 Ocak 2012 tarihli Birgün Gazetesi'nde Ali Ekber Yürek'in yeğeni Şükran Yılmaz'ın "İki yürek... İki saat" başlıklı yazı ve çağrısını okudum.
Düşündüm ki, Şükran Yılmaz'ın aradığı kişiye ulaşmanın yolu; bu çağrıyı çoğaltmaktan geçer!
Öyle ya! Herkes aynı gazeteyi okumuyor! Her haber sitesini takip etmiyor.
12 Eylül askeri faşist diktatörlüğün bütün ülkede uyguladığı kaskı ve işkencelerden payına işkenceyle katledilmek düşen Ali Ekber Yürek'in öyküsünü burada özetlemeyeceğim yeniden.
Ama Birgün Gazetesi'nin ilgili sayısında Duvar sayfasına girip, yeğeni Şükran Yılmaz'ın anlatımdan A.E.Yürek'in işkencede katledilişinin öyküsünü okumanızı öneriyorum.
Birde Ali Ekber Yürek'le Maraş'ta o meşhur "Ring" dedikleri işkence merkezinde sorguda olan ve "Abla" dedikleri; Yürek'in saatini verdiği kadın arkadaş veya onu tanıyanların Şükran Yılmaz'ın çağrısına yanıt vermesini diliyor ve istiyorum...
* Füsun Erdoğan, 28 Ocak, 2012, Kandıra, 2 Nolu T. Tipi Hapishane