Et yemek pek çok diyetin doğal parçası olarak algılanırken, tarihsel olarak süregiden bir yeme biçimi olarak gözlemlenir. Carol Adams (2010) 'Etin Cinsel Politikası' (The Sexual Politics of Meat) adlı çalışmasında etoburluk ve toplumsal cinsiyet normları üzerine düşünme biçimleri geliştirir[i]. Et yemenin basit ve doğal bir olgu olmadığı, aksine eril kültüre maddesel, ideolojik ve sembolik pek çok bakımdan sıkı sıkıya bağlı olduğu ileri sürer.
Bu bağlamda ataerkil toplumlarda et yemek maskülenetinin toplumsal olarak icra ediliği bir mite dönüşmüştür. Bu mit et yemeyi güçlü olmanın ve güçlü kalmanın koşulu olarak görür. Bir başka değişle et yemek ve eril gücün sağlanması ve korunması arasında önemli bir bağlantı vardır. Bu duruma eleştirel açıdan yaklaşan bazı feminist araştırmacılar, yeme alışkanlıklarının toplumsal cinsiyeti oluşturan önemli bir unsur olduğunu savunurak feminizm ve vejetaryanlık arasındaki tarihsel bağa dikkat çeker (bkz. Donovan 1990; Adams 1991; Adams 2010)[ii].
Feminist bakış açısına göre ataerkil toplumlarda kadına yönelik şiddetin kaynağı doğaya hükmetme arzusunun bir uzantısıdır. Birinci dalga feminizmden itibaren insan ve doğa arasındaki bütünsel bağa dikkat çekilerek uyum ve barışın hakim olduğu bir dünya düzeni tahayyül edilmiştir. Vejeteryanlık bu düzenin kurulmasında, insan ve doğa arasındaki hiyerarşiyi sorgulayan bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Feminizmin ortaya çıktığı 18. yüzyıldan itibaren vejeteryanlık ve/veya hayvan haklarının korunması feminist söylemin parçası olmuştur (Donovan 1990).
PETA: 'Erkek arkadaşım vegan oldu ve benim canıma okudu'
1980 yılında Amerika'da kurulan ve uluslararası platformda etkin olan PETA dünyanın en büyük hayvan hakları koruyucusu örgütü olarak biliniyor[iii].
Kar amacı gütmeyen kuruluş bugüne kadar yaptıkları yankı uyandıran eylemlerle medyanın gündemine hayvan haklarıyla ilgili birçok konuyu taşıdı. "Hayvanların varoluş sebebi insanlara besin ve giyecek sağlamak, denek olmak ya da insanları eğlendirmek değildir" sloganıyla yola çıkan örgüt, örneğin hayvanların denek olarak kullanılmalarına karşı labaratuvarları basarak birçok hayvanı serbest bıraktı veya kürk giyenlerin üzerine kırmızı boya atarak dikkat çekti.
Grubun en güncel kampanyası ise internet üzerinden duyurdukları "Erkek arkadaşım vegan oldu ve benim canıma okudu"[iv] isimli kampanya. Amacı özellikle genç erkekleri veganlığa, yani hiç bir hayvansal ürün kullanmadan beslenmeye teşvik etmek. Ancak kampanya veganlığı yazının başında belirttiğim feminist bağlamından tamamen çıkartarak, erkeklerin cinsel güçlerini gösterdekleri bir alan ortaya koyuyor.
Et, sanayileşmiş toplumlardan avcı topluluklara kadar neredeyse evrensel bir erkeklik sembolüdür ve et yemenin erkekliği güçlendirdiğine inanılır. Fasulye ve benzeri bakliyatın ete alternatif bir protein kaynağı olabileceği bilinirken pek çok kültürde erkeklerin erkekliğe atfedilen işleri yapmak (çalışmak, aileyi korumak, soyun devamını sağlamak, savaşmak gibi) için gerekli gücü elde edebilmelerinin yolunun et yemekten geçtiğine olan inanç devam ediyor. Kadınların ise böyle bir ihtiyacı kaydedilmiyor. Stanford'un belirttiği gibi vejeteryan bir halterci ya da futbolcu fikri pek çoğumuza inanılmaz gelecektir (Stanford 1999)[v].
Tüm bu yargılardan ve mitlerden yola çıkan PETA işte bu söylemi bir yönüyle tersine çevirerek et yemek ve erillik ilişkisini sebze yemek ve erillik olarak yorumlamak yolunu seçiyor.
Havuçla beslenerek de "erkek" olabilmek
2012 yılında vegan diyet kampanyası için yayınladıkları on kısa film ile etçil mağara adamlarını aratmayacak bir otçul erkek tipi çizerek havuç ile beslenerek de 'erkek' olunabileceğini ispatlamaya çalışıyor.
Kampanyanın ana filmi, 14 Şubat Sevgililer Günü'nde dolaşıma girdi. Film çıplak bedeninin üzerine montunu giymiş genç bir kadının sokakta tek başına yürüyen görüntüsü ile başlıyor. Boynunda boyunluk olan kadının acı içinde olduğu yüzünden okunuyor. Bir eliyle montunun önünü kapatmaya çalışırken diğer eliyle de torba taşıyor. Kamera kadını ağır ağır merdivenleri çıkarkan arkadan gösteriyor ve kadının kilotla olduğunu görüyoruz.
Tüm bu görsel dil ile ev içi şiddete veya tecavüze uğramış bir kadınla karşı karşıya olduğumuz izlenimi veriliyor. Tam o sırada dış ses bu genç kadını bize tanıyor: "Bu, Jessica. 'Erkek arkadaşım vegan oldu ve benim canıma okudu' sendromundan muzdarip. Yani erkek arkadaşının vegan olduktan sonra birdenbire porno yıldızına dönüşmesiyle acılar içinde.[vi]"
Bu tanıtımın ardından eve giren Jessica yataklarının yapışık olduğu duvarın önünde duran erkek arkadaşına içi havuç ile dolu olan torbayı veriyor. Duvar Jessica gibi perişan olmuş, üzerinde oyuklar var. Çektiği acıya rağmen gülümsemeye başlayan Jessica'nın tekrar sevişmek istemesini ifade etmesiyle video bitiyor.
İçerdiği seks ve şiddet diskurundan dolayı sadece internet üzerinden dolaşıma sokulan kampanya yukarıda bahsettiğim film ile birlikte on videodan oluşuyor. Videolar erkek arkadaşlarının cinsel gücünün ne denli vahşi boyutlara ulaştığını ve kendilerini nasıl 'perişan' ettiğini anlatan sekiz kadının, bir gey erkeğin, ve kendisi vegan olduktan sonra nasıl da seks makinasına dönüştüğünü anlatan bir erkeğin anlatılarına odaklanıyor. Bunların yanı sıra kampanyanın web sitesinde sessizce çığlık atma ve seks sırasında yaralanmayı azaltmaya yarayacak bir takım püf noktalar tavsiye ediliyor.
Ataerkil anlayışın veganlık propogansadında kullanılması
Kampanya direktörü Lindsay Rajt, New York Times gazetesiyle yaptığı söyleşide bu filmlerle yüzlerde gülümseme yaratacaklarını söylüyor. "Bizim yapmaya çalıştığımız insanlara eğer sevgilileri vegan olurlarsa başlarına matrak şeylerin gelecebileceğini öğütlemek. O kadar çok güçle karşılaşacaklar ki canların okunacak." Haber aynı zamanda Rajt'ın filmlerin erkeklere çok ciddi bir sağlık mesajını verdiğini, hayvansal ürünlerde bulunan kolestrolün erkeklerde cinsel gücü azaldttığını söylediğini de belirtiyor[vii].
Kampanyayı yapanlar canları acıyarak ve sakatlanmış bedenlerini göstererek konuşan kadınların durumdan pek de sikayetçi olmadıklarını ima etmelerinin kadına yönelik şiddet açısından bir sorun yaratmadığına ikna olmuş görünüyor. Ne de olsa erkek arkadaşlarının seks makinasına dönüşmesini her kadın ister...
Seksin iki yetişkin insan arasında karşılıklı bir etkileşim temeline dayalı olması yerine bir tarafın (erkek) diğer tarafı (kadın) fiziksel/cinsel gücüyle yerlere yeksan ederek sakatlayacak şekilde ona sahip olması olarak yorumlayan ataerkil anlayışın veganlık propagandasında da kullanılması, hayatlarının büyük kısmını hayvan haklarına, vejeteryanlığa/veganlığa adamış feministlere karşı yapılan büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyoruz. Adeta hayvan eti yerine sevgilinizin etini koyun, hayvanları köleleştirmek yerine kadınları köleleştirin diyen alt metini gözardı etmek çok zor.
PETA vegan erkek arkadaş kampanyası ile et yemeyen erkeklerin de en az et yiyenler kadar 'erkek/eril' olduklarını ispatlamaya çalışırken ataerkil normların tek bir taşını bile yerinden oynatmayarak gerçek erkek olmayı, partnerini cinsel gücüyle sakatlamak ile eşitliyor.
Ataerkilliğin ve eril gücün kadınlar tarafından içsellestirilerek erkek arkadaşlarını, kocalarını, babalarını kendilerinde olmayan fallusa dolaylı yoldan da olsa sahip olmak arzusunda olduğu varsayımıyla adeta kadınların bu güç gösterisi karşısında memnuniyetsiz olamayacağı gibi bir sonuca varılıyor.
Eviçi şiddet davalarında "sayın yargıç, niyetim eşimi incitmek değildi. Bir süredir veganım ve tofu ve sebzeler cinsel gücümü hatırısayılır derecede arttırdı ve biraz kontrolden çıktım. Evet, eşime fazla yüklendim ve sakatlanmasına neden oldum ama her seferinde geri dönünce düşündüm ki o da bundan zevk alıyor" gibi savunmalar duymaya başlarsak şaşırmamalıyız. Hayvanlara uygulanan şiddeti eleştirerek vegan/vejeteryan olmayı güya ahlaki bir duruş olarak ortaya koyan bir kampanyanın, her nasılsa kadına yönelik şiddeti bu kadar övünülesi bir durum haline getirmesi de PETA'nın açmazlarından biri olsa gerek. (BD/İİ/ÇT)
* Kampanya ana sayfası ve filmi için tıklayın.
-------
[i] Adams, C. J. (2010) The Sexual Politics of Meat 20th Anniversary Edition,New York: Continuum International Publishing Group.
[ii] Adams, C. J. (1991) "Ecofeminism and the Eating of Animals", Hypatia, Vol. 6 (1), pp. 125-145.
Donovan, J. (1990) "Animal Rights and Feminist Theory", Signs, Vol. 15 (2), pp. 350-375.
[iv] Boyfriend Went Vegan and Knocked the Bottom Out of Me (BWVKBOM) http://www.bwvaktboom.com
[v] Stanford, C.B. (1999) "Meat's Patriarchy" in The hunting apes: meat eating and the origins of human behaviour, New Jersey: Princeton University Press.
[vi] This is Jessica. She suffers from BWVAKTBOOM, 'Boyfriend Went Vegan and Knocked the Bottom Out of Me,' a painful condition that occurs when boyfriends go vegan and can suddenly bring it like a tantric porn star."
[vii] http://articles.nydailynews.com/2012-02-14/news/31060903_1_peta-ad-anti-milk-new-ad, erişim Mart 2012.