Eskiden meczuplarımız pek ünlüydü. Gazetecilere, devlet büyüklerinin büstlerine, muhalefet liderlerine saldıranların meczup olduğu açıklanırdı kısa sürede. Malum meczup olunca kişinin cezai ehliyeti olmuyor.
Şimdilerde saldırılar münferit. Kadına tekme atıyorsun, saçını yoluyorsun, sokak ortasında taciz ediyorsun, parkta el ele gördün diye eşcinsel çiftlere tekme tokat dalıyorsun, üstelik bunların bazılarını resmi görevinden güç alarak yapıyorsun, lâkin ‘münferit’ olaylar deniyor. Bu kişilere, kamusal alanda kadın veya LGBTİ görüp de canları sıkılırsa mırıldanmaları öğütleniyor. Yaptıklarına karşılık kanunda ceza öngörülmekle birlikte bir bedel ödediklerine şahit olmuyoruz.
Ülkede yazı yazarak, tweet atarak, haber yaparak bir çırpıda örgüt üyesi olunuyor, ancak sırtını eril devlete dayayıp kamusal alanda terör estiren bu kişilerin eylemleri hep münferit.
Oysa onlar dünyanın en büyük ve küresel örgütünün üyeleri. Üstelik kayıt mayıt da istemeyen bir örgüt, bir penisle doğman üyelik için yeterli. Ama örgütten çıkmak istersen –ki çıkanların sayısı yavaş da olsa artmaktadır- hayli çaba harcaman, kafa yorman, eşitlik ve adalet üzerine düşünmen, en önemlisi örgüt üyeleri tarafından dışlanmayı göze alman gerekiyor.
Eril Dünya Örgütü (EDÖ) uluslararası bir şebeke ancak daha güçlü olduğu topraklar var tabii, Türkiye mesela… Pek çoğu kayıtlara bile geçmeyen sayısız cinayetleri, muhtelif silahları var. Bundan yıllar önce halam, bir kadın tarafından trafikte sollanmayı ‘gururuna’ yediremeyen bir erkek yüzünden öldü örneğin. Kim olduğunu bile öğrenemediğimiz adam, bir ‘ders vermek’ üzere önüne geçip frene asılarak şarampole yuvarladı içinde üç kadın bulunan otomobili. Araç taklalar atarken durup yardım etmedi bile.
Erkek cinayetlerinin aklınıza gelmeyecek silahları olabiliyor işte…
İstanbul’da Maçka Parkı’nda, bir başka erkek, görevinden de güç alarak bir kadını kamusal alandan ‘atmaya’ kalktı. Parkın özel güvelik görevlileri, parkta oturan kadınları parktan çıkarmak istedi. "Bu kıyafetle parkta dolaşmana izin vermiyorum, göğüslerini açamazsın" dedikten sonra polis çağırdı. Üstelik henüz bir –iki saat önce parkın bulunduğu yerin karşı kıyısında, Kadıköy’de binlerce kadın ‘Kıyafetime Karışma’ diye haykırarak yürümüşken…
Maçka Parkı ‘güvenliğinin’ ilk vukuatı değildi bu. Eşcinsel bir çift, 25 Mayıs akşamı aynı güvenlik elemanlarının saldırısına uğramıştı. KaosGL’ye konuşan mağdurlardan biri olayı şöyle anlatıyordu:
“Bir köşede erkek arkadaşımla öpüşürken birinin ‘Napıyorsunuz orada?!’ diye seslendiğini duyduk. Arkamızı döndüğümüzde köpekli bir güvenlik görevlisi gördük. Ben görevlinin gay bir çift görmekten rahatsız olduğunu anladım ve sorun çıkartmamak için ‘Gidiyoruz şimdi’ dedim ve toparlanmaya başladım. Görevli ‘Beklesenize biraz’ dedi. Bunun üzerine arkadaşım ‘Niye bekliyoruz, yanlış bir şey yapmadık ki’ dediğinde görevli yanındaki telsiz ile üç görevliyi daha bulunduğumuz yere çağırdı. Etrafımızı, insanların görmesi zor bir yerde dört görevli sarmış oldu. Güvenliklerden biri ‘Hepimizi niye çağırdın? Dikkat çekeceğiz’ dedi. Bizi orada tutan görevli diğerlerine ‘Bu gençler öpüşüyordu’ dedi. Bunu duyan diğer görevlilerden biri bana tokat, arkadaşıma da tekme attı. ‘Bir daha görmeyeyim sizi burada, pezevenkler!’ diye bağırdı. Köpekli güvenlik görevlisi arkamızdan gelmeye devam etti.”
Hâlâ insan haklarının abc’sini yazmak zorunda kalıyor olmak zul gelse de tekrarlayalım; ayrımcılık yasağı ilkesine ve Anayasa’nın 10. maddesine göre LGBTİ’ler, tüm vatandaşlarla eşit haklara sahiptir. Buna sevgilinle parkta öpüşmek de dahildir. Ama zaten hepimiz biliyoruz ki, o üniformalı tacizcilerin hukukla, hakla bir bağı yok. Onlar ‘canını sıkan olursa mırıldan’ diyen devletin vazifeperver askerleri. Herkes, onların belirlediği standartlarda tek tipleşene, kadını, LGBTİ'leri, farklı görünen herkesi kamusal alandan silene kadar durmayacaklar. Otoritenin, otoriter rejimin kamusal alanla derdi vardır çünkü. Yoksa evinde kimin ne yaptığından devlete ne? İsteyen öğrencisine tecavüz eder, isteyen karısını döver. (BT/HK)