Ben size bir dört yıldır hiç olmazsa işte bunu da anlatmak istedim. Kimse anlatmak istemediği için daha çok anlatmak istedim.
Hamaset paçalardan aktığı, hakikatler asla görülmediği, görülmek istenmediği, gizlendiği için daha da çok anlatmak istedim.
Şanlı derken, onbinlerce, mevcudun neredeyse yüzde 90'ının nasıl acılar çektiğini öğrendiğim, duyduğum, dinlediğim, binlerce mektuplu, elektronik postalı, sms'li, telefonda canlı sesli tanığım ve tanışım olduğu için çok çok anlatmak istedim.
Pohpohlanan ama hep kol kırıp yen içinde bırakıldığı için, insan acıları asla fark edilmek istenmeyen, şehitlerine devlet ve millet törenleri düzenlenirken, onbinlerce görevlisi sık sık yerin dibine sokulan bir kurum, bir durum kavranılsın diye sık anlatmak istedim.
Bunalımları, intiharları, acı çeken aileleri, ayrımcılığa uğrayan çocukları, aşağılamaları, yasakları, onca kıdeme iki dudak arasında hakaret veya cezaları bilmezsiniz diye durup durup anlatmak istedim.
Bunun da demokrasi, insan hakları, adalet, hukuk meselesi olduğu hiç akıllara gelmiyor diye bir daha anlatmak istedim.
Ve esasta...
En cumhuriyetçi kurumun...
Bize en çok cumhuriyet dersi veren kurumun...
Cumhuriyeti en çok koruyup kolladığını iddia eden kurumun...
Cumhuriyetin adalet, eşitlik, kardeşlik ilkeleriyle nasıl derinden çeliştiğini...
Cumhuriyetin zümre egemenliğine, imtiyazlara, ayrımcılığa karşı idealleriyle nasıl çatıştığını, bizzat kurumun içindeki yüz binlerce insanın tanıklığıyla belki nihayet anlarsınız diye anlatmak istedim.
***
Şimdi, birçoğuyla aynı siyasi görüşleri paylaşmıyor olsak da, aynı insani hislerde buluştuğumuz, şu dört yılda birbirimize fikir ve duygu kattığımız onbinlerce asker dostum var.
Bazen tehdit, bazen dava, bazen küfürlere, bazen alaylara, bazen sivil ve askeri büyük vaatlere, yalanlara ve dolanlara, ama ille de Meclis'teki, siyasetteki, hükümetteki, medyadaki sessizliğe, tabutlara ve tabulara karşı ısrar ve inatla işte bu yüzden de anlatmak istedim.
***
Şimdi siz de düşünün:
Liseli genç...
Babası profesyonel asker...
Asker çocuğu arkadaşlarıyla askeri kamptan denize girmek istiyor...
Onu içeri almıyorlar...
Çünkü babası uzman çavuş... Çünkü babası şehit düşerse, duruma göre, tabutu başına koşuşuyor komutanlar, bakanlar, başbakanlar...
Ama canlı ise, ne eşin dostun sokulduğu orduevi kapısına bir öğün yemek için yanaştırılıyor, ne eş, dost dolu askeri kampın kumuna, denizine kavuşturuluyor...
22 yıllık asker çocuğu gizlice girmek, arkadaşlarının yanına gidebilmek istiyor...
Orada elektrik var...
Elektrik de biliyor, kim girer, kim giremez...
Bedenine çarpıveriyor 16 yaşındaki Emrah'ın...
Yere cansız seriveriyor!
Kimine göre, derler ya, Emrah zayiat...
Lakin ille de Emrah artık askeri kamp şehididir!
***
İşe bakın ki ey ahali...
Ey hükümet...
Ey Genelkurmay...
O duvar, o duvarınız, o cumhuriyet, demokrasi karşıtı yasaklarınız...
Aynı şehit töreninin sessiz tabutlarında olduğu gibi...
Cansız Emrah'a artık vız geliyor...
Canlı, hayat dolu, umutlu bir çocuk, bir genç olarak sokmadığınız o kıymetli askeri kampınızın hudutları dahiline, handiyse inadına, ceset olup düşüyor...
Hadi kovun o cesedi de oradan...
Misal olmasın, emsal olmasın, kuralları, töreleri bozmasın...
Rütbeleri çiğnemesin, yerini, haddini, nizamını, babasını bilsin.
Hadi bir oda hapsi sallayın 16 yaşında bir cesede.
***
Ya da...
Yapıyorsunuz ya arada...
İşte Ey Türk Gençliği...
Şimdi, bu kez utanmadan değil, utanarak, sıkılarak da olsa gidin...
Cenazesinde saf tutun...
Başı açık ya da kapalı, hiç fark etmiyor ya o anda, annesine, ninesine sarılın...
Söz verin millete...
Ayrımcılığın, cumhuriyet ve demokrasi ve de insan hakları ihlallerinin bu kadarı da artık yetecek, artık bitecek diye!
***
İşte bunları anlatmak istedim en az bir dört yıldır.
Yaşayanlar zaten hemen bildi...
Ölenler zaten yaşayarak gitti.
Günahı...
Anlamak, görmek, bilmek istemeyenlerin; saklamak, gizlemek, bastırmak, susturmak, bu düzen böyle gider diye kusmak, kusturmak isteyenlerin boynuna!
Sözde yok ama...
Bu da bir nevi bedelli askerlik işte!
Bedeli evladının canıyla ödeneni. (UT)