OHAL ilanından sonra Türkiye genelinde 11 bin 285, Diyarbakır’da ise 4300 öğretmen açığa alındı. Bu açığa alma işlemi kendi içerisinde pek çok hukuka aykırılıklar barındırsa da amaçlananın sağlıklı bir soruşturma süreci olmayıp topyekun Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasına (Eğitim Sen) yönelik bir operasyon olduğu açıktı. Nitekim açığa alınan 10 bine yakın öğretmenin Eğitim Sen’li oluşu bu iddiayı destekler niteliktedir.
Öğretmenlere dönük böylesi bir yönelimin sinyalleri 29 Aralık 2015 tarihinde KESK’in aldığı karar üzerine bir günlük iş bırakma eylemine katılan sendikalı öğretmenlere dair başlatılan soruşturma süreçleri ile verilmişti. Hemen devamında yayımlanan Başbakanlık Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkındaki 2016/4 sayılı Genelgesindeki “legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla mücadelesini” cümlesiyle yakın zamanda sendikalara bir yönelim olacağının habercisiydi. Legal bir şekilde faaliyet yürüten bir sendika hukuka aykırı bir şekilde kapatılamayacağına göre hukuk tekniğine tamamen aykırı bu genelge ile sendika kapatılamayacaksa da üyelerine yönelik baskı ve soruşturmalarla işlevsiz hale getirilebilecekti. Genelgeden sonra araya 15 Temmuz darbe girişimi girdi. Devamında darbe sonrasında bu yapıyla hukuksal zeminde bir mücadele beklenirken yargıda ibre Eğitim Sen’lilere döndü.
Açığa alınan öğretmenlerin açığa alma yazısında hangi eylemlerden ötürü açığa alındıkları belirtilmiyor olsa da çok az bir istisna olmakla beraber 29 Aralık grevine katılan sendika üyelerinin hedef alındığı açıktır. Bu açığa alma sürecinden sonra yaratılan algı operasyonları ile açığa alınan öğretmenler üzerinden kara bir propaganda süreci başlatıldı. Henüz haklarında hüküm verilmemişken hatta açıkça neyle suçlandıklarına dair isnatlar kendilerine bile bildirilmemişken yüzlerce haber sitesinde isimleri, kimlik bilgileri, okulları, TC kimlik numaralarına varana dek rızaları olmadan bu kişisel ve özel bilgileri paylaşılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı bile resmi twitter hesabından açığa alınan öğretmenlerle ilgili kesin yargıya varıp açığa alma işlemini; “Bölücü terör örgütü bağlantılı 11 bin 285 personel açığa alındı” şeklinde duyurmuştur.
Açığa alma süreçleriyle ilgili hukuksal girişimler devam ederken sendika üyelerine yönelik bugüne kadar belki de sendika tarihinde görülmemiş bir gözaltı furyası başladı. Bu yazı yazılana kadar son bir ayda Diyarbakır’da 200’e yakın gözaltı oldu. OHAL’den kaynaklı kentte açık hava eylem ve etkinliklerinin yasaklanmasından ötürü sendikalıların bu duruma demokratik tepkilerini duyurma girişimleri kendilerine darp, biber gazı, gözaltı olarak geri döndü. Sadece “öğretmenime dokunma” tişörtü giyip gezdiği için bile gözaltına alınan onlarca öğretmen oldu.
Tüm bu süreçler devam ederken 25 Eylül itibariyle UYAP’ta dahi görünmeyen bir soruşturma dosyası sebebiyle sabaha karşı 25 öğretmen gözaltına alındı. Yeri yurdu belli olup davetiye üzerine ifade vermeye gidecek bu öğretmenlerin evine saat beşte kar maskeli polislerce baskınlar yapıldı. Ayrıca soruşturma dosyası gizli denilerek dava dosyasına erişimimiz de engellenmiş oldu. Bu şekilde sabaha karşı gözaltılar normalleştirilmeye çalışılarak bırakılan her gruptan sonra aynı şekilde yeni ev baskınları ve gözaltı süreçleri devam etti.
Bu güne kadar 75 kişi ev baskınları ile yukarıda belirttiğimiz şekilde alındı. Bu gözaltılardan sonra 12 öğretmen tutuklandı. Gözaltı işlemleri yapılırken özgün durumu olan hasta, yaşlı, engelli olanlar hiç dikkate alınmadı. 10 günlük bebeğiyle gözaltına alınan bir kadın öğretmen ifade boyunca bir yandan ifade vermeye çalışması öte yandan bebeğe süt verip altını temizlemek için ara vermesi ise trajedinin başka bir yüzüydü. Devam eden ev baskınlarında yine bu şekilde bebekli anneler gözaltına alındı ve nezarethanede polislerin gözetiminde günde iki üç kez bebeklerine süt vermeye çalıştılar.
Bu kadar insan neden gözaltına alındı? Neden tutuklandı? Bugüne kadar gözaltına alınan ve tutuklanan tüm öğretmenlerin yargılamalarına konu edilen tek şey sendikal eylem ve etkinliklerdi. 2012 yılında başlayan telefon dinlemeleri ve fiziki takiplerden oluşan bu dosya ilginç ve manidar bir şekilde 2016 yılında tam da açığa almaların olduğu bir döneme denk getirildi. Dört yıl boyunca bu dosya neden bekletilmiş ve neden ihraçların gündeme getirildiği bir döneme getirildi? Hukukla açıklanacak bir durum değil.
Gözaltına alınan öğretmenlerin pek çoğu keyfi bir şekilde dinlenmiş, basit gündelik konuşmaları bile kriminalize edilmiştir. Örneğin; “Sabah okula giderken benim sağlık raporumu da okula bırakır mısın?” diyen öğretmenin tek bir cümlesi örgüt lehine eğitim-öğretimin faaliyetlerini engellemesi olarak yorumlanmıştır. Hakkında toplatma kararı olmadığı halde Fehim Taştekin'in “Rojava” isimli kitabı suç delili diye el konulup soru olarak öğretmene sorulabiliyor. Bir öğretmenin “memur maaşlarına zam yapılsın” temalı bir basın açıklamasına katılması bölücülük olarak değerlendirilebiliyor. Kimi gözaltına alınanlara sorulacak hiçbir soru olmayınca aynı okulda çalışıp birlikte gözaltına alındıkları öğretmenleri tanıyıp tanımadıkları sorulup birlikte ne tür “bölücü faaliyetler” yaptıkları soruluyor.
Hukuka aykırılıklar sadece saydıklarımız değil ama belki de en çarpıcısı; gerek emniyet sorgusunda gerek savcılık gerekse hakimlik sorgularında gözaltındaki öğretmenlere yöneltilen ilk soru “Eğitim Sen üyesi misiniz?” oluyor. Halen mevcut yasalara göre faaliyet yürüten hakkında bir kapatılma kararı olmayan bir sendikaya üye olmak kriminalize edilerek gerek gözaltına alınan gerekse geride kalan üyelere hukuk eliyle mesaj verilmektedir.
Gözaltı ifadeleri sonrası tutuklamalarda hiçbir somut gerekçe sunulmadığı gibi mevcut yasalara aykırı bir şekilde tutuklama kararları verildi. Sadece tutuklanan öğretmenler değil geride kalan yakınları da mağdur edildi. Örneğin; sendikal faaliyetleri nedeniyle tutuklanan Adile Gülçiçek Ekinci’nin oğlu Egît annesinin tutuklanmasından sonra psikolojik sorunlar yaşadı, kendisine soğuk algınlığı şurubu diye antidepresan ilaçlar verilerek sakinleştiriliyor. Egît’e bakan teyzesi Fatma Gülçiçek Arı kızkardeşinden bir hafta sonra aynı şekilde sendikal faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklandı. Fatma’nın 18 aylık bebeği gözaltı süresi boyunca üç saatte bir süt emzirmesi için terörle mücadele şubesine götürüldü. Üstelik Fatma’nın da tutuklanmasıyla birlikte her iki çocuk da annesiz kalmış oldu. Fatma’nın 18 aylık bebeği ağır hastalığı nedeniyle cezaevi koşullarında kalamayacağı için annesinden ayrı kaldı.
Şunu net ifade etmek gerekir ki; sendikal eylemelere katılmak suç olarak değerlendirilemez ve yargılama konusu edilemez. Öğretmenler üyesi oldukları sendikaların aldığı kararlar doğrultusunda toplu eylem hakkına sahiptir. Bu husus uluslararası sözleşmelerde, Anayasa ve mahkeme kararlarında hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde tanınmaktadır. Buna dair sayısız AİHM, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve idari yargı kararı bulunmaktadır. Sendikal özgürlükler o kadar ödemlidir ki Türk Ceza Kanunu (TCK) ile de korumaya alınmış, TCK 118. maddesinde sendikal faaliyetlerin engellenmesi yasaklanmıştır. Hatta bu engellemeyi yapanların bir yıl ile üç yıl arası hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir.
Sonuç olarak sendikal mücadelenin yargılamaya konu edilemeyeceği sendikanın kararı doğrultusunda iş bırakma, yürüyüş, basın açıklamasına katılanların hiçbir şekilde cezalandırılamayacağı hukuksal zeminde güvence altına alınmıştır. Uzun vadede bu kadar mevzuat ve emsal kararlar ortadayken bu üyelere ceza verilemeyeceği açıktır. Kısa vadede amaçlananın bu eylemleri cezalandırmak değil sendikanın zayıflatılmasının olduğu açıktır. Bu yönüyle ülkede güçlü muhalefet yapan ve eğitim reformu için bugüne kadar sayısız girişim ve kazanımların mimarı Eğitim Sen’in bu operasyonlarla zayıflatılmasının en büyük zararının yine bu ülkenin çocuklarına olacağı açıktır.
Son olarak yetişkin merkezli bir bakış açısıyla (bu yazıda dahil) hep öğretmenlerin işlendiği bu süreçte; bu sürecin en büyük mağduru olan çocuklar unutuldu. Yüzbinlerce çocuk öğretmensiz kaldığı için eğitim formasyonu almayan ücretli öğretmenlere teslim edilen çocuklar telafisi imkansız zararlara uğradılar. (ST/EKN)