Covid-19, yani coronavirüs, tüm dünyanın dilinde.
İnsanlarda korku ve panik hakim. Dünya Sağlık Örgütü acil durum çağrısı yaptı. Seyahatler iptal ediliyor. İnsanlar birbiri ile yakın teması kesti.
Birçok ekonomi durma noktasında.
Şüpheli virüs taşıyıcıları en az iki hafta karantinaya alınıyorlar. Bunun nedeni ise mutasyona uğramış corona virüsünün başka bir kılık altında yarasadan insana geçmesi. Aralık ortasında Çin’in Wuhan eyaletinde sadece 17 kişide görülen bir enfeksiyonun 2.5 ay içinde birçok ülkede 50 binden fazla kişiye bulaşmış olması, her gün bu sayının artması ve binlerce kişinin buna bağlı ölmesi; yani tüm dünyanın bir salgın hastalık tehdidi altında olması.
Geçmişte görülen salgınların seyri hem bu büyük korkunun anlaşılması hem de mücadele yollarının bilinmesi açısından önemli. İnfluenza ve kolera ciddi salgınlara neden olsa da en dramatik ölümler veba nedeniyle olmuş.
Vebanın nedeni Yersinia Pestis adındaki bir gram (-) bakteri. Farelerde yaşıyor, ticaret yolları ile şehirden şehire taşınıyor, pire ısırığı ile de insanlara bulaşıyor. Hıyarcıklı veba ciltteki pire ısırığından lenf yoluyla vücuda yayılıyor, ateş, titreme halsizlik ve lenf yolları boyunca oluşan ağrının nedeni. Septisemik veba kan yoluyla vücuda yayılıyor, kanama, organ yetmezlikleri ve ciddi nefes darlığına yol açıyor. En ölümcülü ise pnömonik veba. Hızlı bir şekilde hava yolu ile yayılıp ölümcül zatürreye sebep oluyor.
Dünyada bilinen üç büyük veba salgını var. İlki adını Roma imparatorundan alan ‘’Jüstinyen Vebası’’. MS 541 yılında Mısır’dan çıktığı sanılıyor.
Tahıl taşıyan gemilerle MS 541 yılında Bizans’ın başkenti Konstantinopel’e (Istanbul) taşınmış, oradan da Fransa, Almanya ve diğer ülkelere yayılıyor. Bir rivayete göre MS 565 yılında Bizans İmparatorluğu’nda yaşayan halkın yarısı bu salgında ölmüş.
İkinci pandemi 1348 ile aralıklarla 1665 yılı arasında İtalya’da başlıyor. Bu salgın Giovanni Boccacio’nun dünya klasikleri arasında ayrı bir yeri olan ve veba nedeniyle Floransa’ya kaçan yedi kişiyi anlatan Decameron adlı eserinin konusu olmuş:
‘’1348 yılında, İtalya'nın en güzel şehirlerinden birisi olan Ploransa'da, veba salgını hüküm sürüyordu... Sağlığı korumak için bir çok tedbirler alınmış, ayrıca Allah'ın lütfunu dilemek için tövbe ve dua günleri tertiplenmişti. Buna rağmen veba o yılın ilk baharında baş göstermiş ve feci tesirlerini yapmaya başlamıştı.
"Şehrimizin bu elemli durumunda ilahi ve beşeri kanunların rolleri hemen tamamen ortadan kalkmıştı. Memurlar da, papazlar da hastalığa tutuluyor ve ölüyorlardı. Kimse kimseye yardım edecek halde değildi, herkes kendi başının çaresini arıyordu.’’
Bir tahmine göre ‘’Kara Ölüm’’ olarak da adlandırılan vebanın kaynağı Himalaya’lar; pandemi Grönland’a kadar yayılmış. Fransa nüfusunun yarısı, İngiltere nüfusunun üçte biri olmak üzere toplam 15 ile 23.5 milyon insanın bu salgında öldüğü tahmin ediliyor.
14. yüzyıldan bir minyatür
Vebanın nedeni o zamanlarda bilinmiyor; bununla mücadele için evler ve caddeler yakılmış, bariyerler konulmuş, yıldızların, gezegenlerin ve insanüstü güçlerin etkisine inanılmış. Hala yaptığımız karantina önlemleri de bu dönemde 1384 yılında Marsilya’da alınmış. Veba evleri kurulmuş. Özellikle doktorların giydiği şu an komik görünen ilk koruyucu giysiler 17. Yüzyılda ortaya çıkmış. Doktorların tavsiyeleri ise beşparmak otu ve anason kökünden öteye geçmemiş.
Bu yüzyıllarda dört ölümden üçünün nedeni enfeksiyon hastalıkları ve salgınlar, savaşlar, gebelik ve doğum komplikasyonları. Bugün ortalığı kasıp kavuran kalp-damar hastalıkları ve kanser o zamanlarda ölümlerin sadece yüzde 6’sından sorumlu…
Uzun bir süre görülmeyen veba 1865 yılında, bu sefer Çin’de ortaya çıkmış, 1894’de ise salgın Japonya’ya, Taiwan’a, İran, Hindistan ve Amerika’ya yayılmış. Bu son salgın vebanın kaynağının Yersinia Pestis ismi verilen bir bakteri olduğu, yabani farelerin konakçı, pirelerin taşıyıcı olduğu, korunma önlemlerinin netleştiği bir dönemin gelmesine vesile olmuş.
Veba yüzyıllar boyunca biyolojik silah olarak da düşünülmüş. On dördüncü yüzyılda Tatarlar Ukrayna’da, sonrasında Ruslar İsveç’te, en son olarak da 1942’de Japonlar Çin’de vebayı biyolojik silah olarak kullanmışlar. (MB/DB)