Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası seçimleri diğer yerlerde olduğu gibi dört yılda bir yapılıyor. Ama ne hikmetse diğer birçok şehirde pek fazla gürültü patırtı kopmadan hatta gelenek bozulmadan en az birkaç dönem üstüste aynı ekip yönetimini sürdürse de! Diyarbakır’da yaklaşık 20 yıldır böyle olmuyor. Bir dönem seçilen ikinci dönem alaşağı ediliyor. Bir dolu grup, grupçuk devreye girip sanki genel seçimmiş gibi bir hava yaratıp kentin gündemini değiştiriyor.
Belki bu mevzuya girizgah olsun diye bir Diyarbakır realitesini hatırla(t)mak iyi olur.
Diyarbakır’da hukuk fakültesine kaydolan ve azıcık siyasal perspektifi olan hayli sayıda Kürt genci; sanki “doğal hakkı” imiş gibi kendini geleceğin (okulu bitirdikten sonrasının) siyasal temsiliyetinde bir yer / makam / mevki sahibi olarak tahayyül eder. Belediye başkanı, milletvekili vb. gibi… Bunun da ne hikmetse ilk yolunun İnsan Hakları Derneğinden (İHD) geçtiğini düşünür. Bu açıdan kendileri için İHD sanki politikaya yumuşak geçiş platformudur, ön hazırlık mekânıdır. Örnekleri çoktur. Son on-on beş yılın Diyarbakır İHD’sini şöyle bir inceleyin hayli sayıda vekil, belediye başkanı, meclis üyesi, parti başkanı hatta genel başkan ve parti sözcüsü görürsünüz!
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ise; iş dünyası / iş insanları için ikili bir karakter taşır. TSO başkanlığı bir nevi Ankara merkezli politikaya rüşt ispatı sonra da entegrasyon mevkiidir. TSO’da zenginleşilir ve Ankara siyasetine geçiş yapılır. Bu örnekler elbette makbul örnekler değildir.
İşte demem o ki; son 15-20 yılın Diyarbakır’ının “yerel, muktedir ve popüler” sivil toplum dünyasını İHD ve TSO’lar üzerinden incelemeye yeltenirseniz, bu okumaları çok daha geniş yapabilirsiniz. Hem bunları kentte kiminle konuşursanız benzer ifadelerle de karşılaşırsınız.
İşte 21 Ekim 2017 tarihinde, yani bir ay sonra Diyarbakır TSO’da seçim var. Düne kadar kulis çalışmaları süregelirken artık sahaya inilmiş olundu.
Uzun yıllardır kendisini tanıdığım, bir dönem de DTSO başkanlığı yapan ve son birkaç yıldır kentin bir düşünce kuruluşu olan DİTAM Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin başkanı ve başarılı projelerin altına imza atan Mehmet Kaya ve ekibi TSO başkanlığına ve yönetimine aday olduğunu bir açıklama ile basına deklere etti. Kentin geniş sivil toplum ve kanaat önderlerinin katılımıyla nasıl bir ticaret sanayi odası sorusuna cevap oldu basın toplantısı.
Birkaç açıdan farklı bir basın toplantısıydı. Mekân seçimi, basının karşısına güçlü güven veren bir ekiple çıkış, ana başlıklar altında kentin önemli sorunlarına çentik atıp model sunmanın yanında, her dönemde aşırı derecede “eril” bir profil sunan TSO adaylığında ilk kez kadınlar birlikte ama ayrı bir sunumla ben buradayım diyorlardı.
Diyarbakır TSO bir prestij kurumu: Bu açıdan kurumsal kimliği her daim güçlü ve Ankara ile bölgesel politikalarda karar öncesi hazırlık süreçlerine ve karar alma süreçlerine aktif katılım yanında referans olmayı da beraberinde getirmeyi ilke saymak durumunda…
Mehmet Kaya ve ekibinin başlıklar halinde sunduklarına baktığımızda;
Mezopotamya Vakıf Üniversitesi adı altında kurucuları arasında benim de olduğum ve “hayli iddialı” başlayıp daha sonra çeşitli nedenlerle güç kaybeden yapıya bir kurumsal sahiplenme babında “Bilim, eğitim vakfı” gibi bir yeniden unvanlandırma ile bölgesel ihtiyaçlara dayalı bir üniversite kurmak…
Doksanlı yıllardan bu yana bölgesel kalkınmayı hükümet programlarına alan ve her defasında kredi, teşvik, destek vaatlerini esirgemeyen ama realize de edemeyen siyasal yapılara yeni bir model sunuyor Mehmet Kaya; her yıl tekrarlanacak “Diyarbakır Ekonomi Kongresi”. Çok anlamlı. Osmanlı’nın son elli yılında şimdiki okumalarımızla tanık olduğumuz “Salnameler” üzerinden bir nevi ekonomi envanteri çalışması. Ki doksanlı yılların TSO yönetimi (Felat Cemiloğlu dönemi) bunu yapıyordu. Kendisi de sıkı bir projeci olan Mehmet Kaya da bir dönemlik TSO başkanlığı esnasında yapmaya çalışmıştı.
Kentte ticaret ve sanayi mensuplarının lojistik ihtiyaçlarını karşılamak için Lojistik Merkezi, yeni bir fuar alanı ve dahi fuarlar için bir şirket kurulması, yurtdışında bölgesel temsilcilikler açılması çok anlamlı ilkler…
Kentin iki yıldır kanayan yarası olmayı sürdüren Suriçinin elbette yeni ve özgün bir başlık altında ele alınması önemli. Çok sıkça dile getirilen ve hükümetin “ben yaptım, oldu” politikalarına kurumsal bir eleştiri aslında; mağduriyetlerin, yanlış uygulamalarının önüne geçilmesi için kurumsal ve aktif katılım önerisi…
Ve bir başka önemli başlık, kalkınmanın, gelişmenin, büyümenin, istihdam yaratmanın sadece ticaret ve sanayi ile olamayacağının farkındalığı. Bunun en bariz örneğinin de kültürel ve tarihi mirastan geçtiği gerçekliği. Bu başlığa uygunluk açısından Keçi Burcu’nun bir kültür sanat merkezi haline dönüştürtülmesi.
Sanırım bir ilki daha yapıyor Kaya ve ekibi; kadınlarla ilgili vizyonu ayrı ve inandırıcı bir başlıkla sunuyor. Nitekim bu vaatten öte hazırlığı kadınlarla yapılmış bir çalışma gibi. Nitekim başkan olarak Mehmet Kaya’nın sunumundan sonra kadınlar adına Nevin İl projelerini anlatıyor. Kadınların ekonomi ve diğer bütün alanlara aktif katılımı için bir Kadın Meclisi kurmayı hedeflediklerini vurguluyorlar.
Doğrusu defalarca politik temsiliyet önerisi ile kapısı çalındığını hatta ısrar edildiğini yakından bildiğim Mehmet Kaya’nın bunları istemeyerek, sivil toplumculuğu, meslek odacılığını hayli iyi yaptığını biliyorum. Bu noktadan hareketle siyasal tercihleri çok farklı bir dolu şahsiyeti ekibine katıp herhangi bir karşıtlık ve dahi herhangi bir taraflık üzerinden değil tümüyle kentin bir ekonomi örgütlenmesinin temsiliyetine “Birlikte…” sloganı ile soyunan Mehmet Kaya ve ekibine şimdiden başarılar diliyorum… (ŞD/YY)