Bakanlar Kurulu kararıyla altı ay ertelenmeseydi Diyarbakır Ticaret Sanayi Odası seçimleri 21 Ekim 2017 tarihinde yapılmış olacaktı. Diğer illerle birlikte ertelenen seçimlerden Diyarbakır TSO seçimi 14 Nisan 2018 tarihinde yapılacak.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası seçimleri, diğer yerlerde olduğu gibi yasa gereği dört yılda bir yapılıyor. Ama ne hikmetse diğer birçok şehirde pek fazla gürültü patırtı kopmadan hatta gelenek bozulmadan en az birkaç dönem üstüste aynı ekip yönetimini sürdürse de! Diyarbakır’da yaklaşık 20 yıldır bu böyle olmuyor. Bir dönem seçilen ikinci dönem alaşağı ediliyor. Bir dolu grup, grupçuk devreye girip sanki genel seçimmiş gibi işin içine hayli “politik müdahale” katıp, kentin gündemini değiştiriyor.
Belki bu mevzuya girizgah olsun diye bir Diyarbakır realitesini hatırla(t)mak iyi olur.
Diyarbakır’da hukuk fakültesine kaydolan ve azıcık siyasal perspektifi olan hayli sayıda Kürt genci; sanki “doğal hakkı” imiş gibi kendini geleceğin (okulu bitirdikten sonrasının) siyasal temsiliyetinde bir yer / makam / mevki sahibi olarak tahayyül eder. Belediye başkanı, milletvekili vb. gibi… Bunun da ne hikmetse ilk yolunun İnsan Hakları Derneğinden (İHD) geçtiğini düşünür. Bu açıdan kendileri için İHD sanki politikaya yumuşak geçiş platformudur, ön hazırlık mekânıdır. Örnekleri çoktur. Son on-on beş yılın Diyarbakır İHD’sini şöyle bir inceleyin hayli sayıda vekil, belediye başkanı, meclis üyesi, parti başkanı hatta genel başkan ve parti sözcüsü görürsünüz!
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ise; iş dünyası / iş insanları için ikili bir karakter taşır. TSO başkanlığı bir nevi Ankara merkezli politikaya rüşt ispatıyla entegrasyon mevkiidir. TSO’da zenginleşilir, sonra Ankara siyasetine geçiş yapılır. Bu örnekler elbette makbul ve muteber örnekler değildir.
Demem o ki; son 15-20 yılın Diyarbakır’ının “yerel, muktedir ve popüler” sivil toplum dünyasını İHD ve TSO’lar üzerinden incelemeye yeltenirseniz, bu okumaları çok daha geniş yapabilirsiniz. Hem bunlar zaten bilinemez gerçeklikler değil, kentte kiminle konuşursanız benzer ifadelerle karşılaşırsınız.
21 Ekim 2017 tarihinde TSO seçimleri için sahaya inenler altı aylık erteleme sonrası yeniden sahadaki yerlerini aldılar.
Uzun yıllardır kendisini tanıdığım, bir dönem de DTSO başkanlığı yapan ve son birkaç yıldır kentin çok önemli bir düşünce kuruluşu olan DİTAM-Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin başkanı ve başarılı projelerin altına imza atan Mehmet Kaya, bu kez iş dünyasından ekibi ile TSO başkanlığına ve yönetimine “yeşil liste” ile aday olduklarını bir açıklama ile basına deklere ettiler. Hem sosyal medyada hem de yaygın toplantılarla kentin geniş sivil toplum ve kanaat önderlerinin katılımlarıyla nasıl bir ticaret sanayi odası sorusuna cevap olmaya çalışıyorlar.
Güçlü, güven veren bir ekiple çıkış; ana başlıklar altında kentin önemli sorunlarına çentik atıp model sunmanın yanında, her dönemde aşırı derecede “eril” bir profil sunan TSO adaylığında ilk kez kadınlar birlikte ama ayrı bir sunumla “ben buradayım” diyorlar. Hatta oda bünyesi içinde kendi iç örgütlülüğü olan bir “kadın meclisi” ile...
Diyarbakır TSO bir prestij kurumu: Bu açıdan kurumsal kimliği her daim güçlü ve Ankara ile bölgesel politikalarda karar öncesi hazırlık süreçlerine ve karar alma süreçlerine aktif katılım yanında “referans” olmayı da beraberinde getirmeyi ilke saymak durumunda…
Mehmet Kaya ve ekibinin başlıklar halinde sunduklarına baktığımızda;
Doksanlı yıllardan bu yana bölgesel kalkınmayı hükümet programlarına alan ve her defasında kredi, teşvik, destek vaatlerini esirgemeyen ama realize de edemeyen siyasal yapılara yeni bir model sunuyor Mehmet Kaya’nın “birlikte” başlıklı yeşil listesi. Bu vesileyle her yıl tekrarlanacak “Diyarbakır Ekonomi Kongresi”, çok anlamlı.
Osmanlı’nın son elli yılında şimdiki okumalarımızla tanık olduğumuz “Salnameler” üzerinden bir nevi ekonomi envanteri çalışması. Ki doksanlı yılların TSO yönetimi (Felat Cemiloğlu dönemi) bunu yapıyordu. Kendisi de sıkı bir projeci olan Mehmet Kaya da bir dönemlik TSO başkanlığı esnasında bu perspektifi öne çıkararak yapmaya çalışmıştı, hâla hafızalarda duruyor...
Kentte ticaret ve sanayi mensuplarının lojistik ihtiyaçlarını karşılamak için Lojistik Merkezi, yeni bir fuar alanı ve dahi fuarlar için bir şirket kurulması, yurtdışında bölgesel temsilcilikler açılması çok anlamlı ilkler…
Kentin iki yıldan fazla bir zamandır kanayan yarası olmayı sürdüren Suriçinin elbette yeni ve özgün bir başlık altında ele alınması ayrıca önemli. Çok sıkça dile getirilen ve hükümetin “ben yaptım, oldu” politikalarına kurumsal bir eleştiri de var. Mağduriyetler üzerinden yanlış uygulamaların önüne geçilmesi için kurumsal ve aktif katılım önerisi…
Ve bir başka önemli başlık, kalkınmanın, gelişmenin, büyümenin, istihdam yaratmanın sadece ticaret ve sanayi ile olamayacağının farkındalığı. Bunun en bariz örneğinin de kültürel ve tarihi mirastan geçtiği gerçekliği. Bu başlığa uygunluk açısından Keçi Burcu’nun bir kültür sanat merkezi haline dönüştürtülmesi…
Kentin ticaret ve sanayi alanlarındaki yatırımcı profilinin iki ayrı örgütlenmeyi mümkün kılacağı gerçekliğinden hareketle Ticaret ve Sanayi odalarının ayrılması gerekliliği...
Kentte eğitim alanındaki yoğun yatırım potansiyelinin özel bir üniversiteyi zorunlu kılması gerçekliğinden hareketle bu alanda bir yatırımın şart olduğu noktasıyla yerel yatırım potansiyelini harekete geçirmek...
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, son dört dönemdir yoğun politik “muhasara” altında. Parasını ve yatırımlarını akıllarıyla yönetme becerisine ziyadesiyle sahip olan iş insanlarını kimi politikalar ve politikacılar “baskılayıp” yönetmeye yelteniyorlar. Bu, sivil toplumculuk açısından çok tehlikeli bir durumdur. Kent kamuoyu böylesine müdahalelere şiddetle karşı durmalı. Parasını yatırımlarıyla yöneten pek âla örgütünü de yönetir. Bunu politik karar odaklarına bir kez daha yüksek sesle telaffuz etmek gerektiği düşüncesindeyim.
Hem bu durum sadece Ticaret ve Sanayi odası, Borsası, esnaf sanatkâr odaları için değil; diğer tüm sivil toplum kuruluşları ile meslek odaları için de geçerlidir.
Doğrusu defalarca “politik temsiliyet” önerisi ile kapısı çalındığını hatta ısrar edildiğini yakından bildiğim Mehmet Kaya’nın bunları istemeyerek; sivil toplumculuk ve meslek odacılığı konusunda ısrar ettiğini ve dahi hayli iyi yaptığını, ekiple çalışma disiplinine yatkın olduğunu çok yakından biliyorum.
Bu baptan hareketle yayınladıkları deklarasyonda çok önemli bir noktanın da altını bold kalemle çiziyorlar. Seçildikleri taktirde TSO Yönetim Kurulu Başkanı ve Kadın Meclisi Başkanı dört yıl boyunca herhangi bir siyasi partiden siyasete hiçbir şekilde giremeyecekler.
Bu noktadan hareketle siyasal tercihleri çok farklı seçkin iş şahsiyetini ekibine katıp herhangi bir karşıtlık ve dahi herhangi bir taraflılık üzerinden değil, tümüyle kentin bir ekonomi örgütlenmesinin temsiliyetine “Birlikte…” sloganı ile doğanın rengi “yeşil”le soyunan Mehmet Kaya ve ekibine 14 Nisan 2018 TSO Seçimleri için şimdiden başarılar dilemek gerek... (ŞD/AS)