Güler Zere için 22 Ekim Perşembe günü saat 12.00 - 13.00 arasında, Adli Tıp Kurumu önünde Güler Zere için oturma eylemi yapılacak. 23 Ekim Cuma günü, saat 19.30'da sivil toplum örgütleri,siyasi partiler, aydınlar ve avukatlar ile birlikte Taksim tramvay durağında eylem yapılacak. Zere'nin avukatı Taylan Tanay'ın yazısını aktarıyoruz.
***
Duvarda asılı takvim her gün bir eksiliyor. O tükendiğinde Güler ne olacak bilmiyoruz. Hala gülebilecek mi mesela. Yahut gözlerini dikip "umutlu olun" diyebilecek mi?
Biliyorum sorular hüzünlü. Her soru sadece hüzünlü de değil. Her soru aynı zamanda umudun bir parça eksilmesi demek. Çünkü her sorunun bir cevabı var.
Evet cevaplar...
Düşünmek bile istemiyorum. Ve bildiğim hiçbir soruyu cevaplamak istemiyorum. Aklım başka sorulara cevaplar arıyor, kendinden utanarak.
Başarabilecek miyiz? Ne kadar şansımız kalmışsa onu kullanabilecek miyiz?
Buna vaktimiz kaldı mı?
Tarih 27 Ağustos'tu. O gün zulmün kapısının önündeydik. O kapı birazdan açılacak ve Güler aramıza karışacak diye bekledik saatlerce. Olmadı. Aşamadık ve açamadık o kapıyı.
Önce birkaç gün bekleyecektik. Oysa neredeyse üç ay olacak.
Önce sadece bazı evraklar istenecekti. Sonra her zaman istenecek yeni evraklar çıktı.
Ve biz çok sonra o gün önünde bulunduğumuz kapının Bizans suruna açıldığını öğrenecektik.
Bizans hiç ölmemişti ki.
Evet, Güler'in ölüm fermanı yazılalı çok olmuştu. Teamüldendi; ama infazı yapacak sarhoş bir Çingene bulamamışlardı. Çünkü sadece vicdansız ve ahlaksız değil, aynı zamanda, cümlece korkaktılar. 40 kiloya kadar düşmüş, tüm vücudu kanser tarafından istila edilmiş bir kadının karşısına çıkamayacak kadar korkak. Kim çekebilirdi ipi? Yahut kim ateşleyebilirdi silahı eli titremeden? Hiçbiri.
Çünkü bu alçaklığı örtecek hiçbir karanlık yoktur. Bu günahı affedecek tek bir tanrı bile...
Henüz bu infazı masum kılabilecek kanun maddesi icat edecek kadar tükenmedi hukuk. Bundandır zaman silahına sarılışları. Şimdi ondan medet umuyorlar. Biliyorlar kanser hücresinin en büyük gıdasının zaman olduğunu. Takvim yapraklarını daha gün bitmeden koparmaları bundan.
Ama siz bakmayın Adli Tıp Kurum Başkanı'nın, Adalet Bakanı'nın ve ismi lanetle anılacak diğerlerinin takvimleri kullandıklarına. Takvimlerin bundan haberi yok. Takvim yaprakları ne için koparıldıklarını duysa emin olun, utanırlar. Ve her koparılmaya çalışıldıklarında direnirler. Hele ucunda gencecik bir kadının o muzaffer gülüşünü görseler, hemen oracıkta koparılan her bir yapraklarını toplamak için koşuşurlar. Buna eminim.
Zaman ölüme akıyor, durmaksızın.
Cumhurbaşkanı; "gereken ne ise yapılacaktır", Adli Tıp Kurumu Başkanı; "serbest bırakılması gerekiyor", Dışişleri Bakanı; "Bizim kızımız" derken Güler ölüyor.
Kapalı salonlarda demokrasi havariliğine kesilenler, "siz öldürmeyi iyi bilirsiniz" nutukları atanlar ortaklarının peşi sıra hızlıca yürüyorlar. Meydanlardan yükselttiğimiz sesleri duymamakta hala inat ediyorlar. Kapılarının önünde haykırdığımız sloganlara karşı kayıtsız görünüyorlar. Kendi yasalarını çiğnemeye devam ediyorlar
Ve tüm bunlardan sonra, hiçbir şey olmamış gibi, tatlı uykularına dalmaya hazırlanıyorlar.
Ve şimdi, yensin diye kanser Güler'i, ayağından ranzaya zincirlemiş bekliyorlar.
Nafile beyler! Ne size iyi uykular ne Güler'e ölüm! Çünkü Direniyor Balcalı, direniyor insanlık. Ve hep direnecek.
Zere aylardır karar bekliyor
Damakta başlayan kanseri vücuduna yayılan Zere için Elbistan savcılığı Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı'ndan rapor istemişti. Çukurova Adli Tıp, 22 Haziran tarihli raporda Zere'nin "ağır özürlü sayıldığı, yaşamının ağır risk altında olduğu, bir başkasının bakım ve gözetimine muhtaç olduğu, radyoterapi de içerecek yoğun ve ağır tedavinin cezaevi koşullarında yerine getirilmesinin mümkün olmadığı, iyileşinceye kadar cezasının ertelenmesinin uygun olacağı"nı yazmıştı.
Savcılık bunun üzerine 25 Haziran'da hastanenin mahkum koğuşunun uygun olup olmadığını sordu ve olmadığı yanıtını almıştı. Savcılık Zere'yi 14 saatlik yolculukla İstanbul Adli Tıp Kurumu'na muayene için göndermişti. ÇHD, bu tutumu nedeniyle savcı için de suç duyurusunda bulunmuştu.
Başkanlığını, daha önce işkenceyi gizlediği için İstanbul Tabip Odası'nın meslekten men cezası verdiği Nur Birgen'in yaptığı İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, raporda Zere'nin hastanenin mahkum koğuşunda tedavi olabileceğini yazdı.(TT/BÇ)