5 Haziran Dünya Çevre Günü, öyle kutlanacak bir yanı yok. Kapitalist sistemin sürdürülmesi için, yaşamın sürdürülebilmesi tehlikeye atılıyor, yaşam için zorunlu olan hava, suyu, toprak kirletiliyor, yerüstü ve yeraltı varlıkları yağmalanıyor, uygulanan politikalar yüzünden ekolojik ve toplumsal yıkım yaşanıyor.
Aynı politikaların uygulayıcısı olan hükümetlerin uygulamaları sonucunda, ülkemiz fazla su, fazla enerji tüketen, kirli teknolojilerin üssü halini almıştır. Yaratılan yoksulluk ve yoksunluklarla yaşam alanlarını yok eden yatırımların önüne geçilmesi her geçen gün zorlaşıyor.
Ülkemizde ekolojik politikaların turnusolu işlevini gören madencilik politikaları bu yılın "çevre günü"nünde de gündemde. Zaten, Türkiye'de "dünya çevre günü" ile madencilik arasında tuhaf bir ilişki de oluştu ya da oluşturuldu.
Talanın hukuku
Bergama-Ovacık Altın Madeni sürecinde oluşan toplumsal tepki, alınan mahkeme kararları, kısaca yaşamın savunulması mücadelesi, Türkiye Ekoloji Hareketi'ne çok şey kattı, diğer yandan madencilik alanında önemli yasal değişikliklere de yol açtı.
Bergama Hareketi'nden duraksayan ve zarara uğrayan küresel maden şirketleri, çevreyi koruyan yasal için "bu yasalarla Türkiye'de madencilik yapılmaz, yabancı sermaye gelmez" yaygarası kopardılar. İstekleri doğrultusunda, "5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" 2004 yılı 5 Haziran günü yani Dünya Çevre Günü'nde yürürlüğe girdi.
Yasanın hazırlık aşamasında, Newmont'un yöneticilerinden Gordon Nixon, "...Maden Yasası'nın Ankara'daki Newmont yetkilileri ile eşgüdüm içerisinde hazırlandığını..." söylemişti. Yine yasanın yürürlüğe girmesinden önce Eldorado Gold Şirketi temsilcilerinin de içinde bulunduğu 20 işadamı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyaret etmiş, Başbakan'dan destek istemişlerdi, Başbakan da işadamlarına "...Maden Kanunu Meclis'te, yabancı yatırımın önünü açan yasa da çıkarıldı sorunlarınız çözülecek..." demişti.
Böylesine sözler ve güvencelerle adeta bu şirketler tarafından hazırlanan yasa değişikliği ile Maden Yasası ile birlikte toplam onbir yasada önemli değişiklikler yapıldı.
Değişiklikle; orman alanları, milli parklar, özel koruma bölgeleri, ağaçlandırma alanları, tabiat alanları, özel koruma bölgeleri, doğal ve kültürel sit alanları, tarım alanları, meralar, sulak alanlar, kıyılar, karasuları, kentlerin imar alanları, turizm bölgeleri, su havzaları madencilik faaliyetine açıldı. Madencilik faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirme (ÇED) ve gayrisıhhi müessese izin süreçlerinin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği" düzenlendi.
Yasa değişikliğine dayanılarak Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği ile madencilere yasayı da aşan kolaylıklar sağlandı. Bunun yanı sıra pek çok yönetmelik de yeni yasaya göre değiştirildi. Adeta yeni tür bir hukuk yaratıldı. Yaratılan hukuk, çevreyi koruma(ma) hukuku, talanın hukuku niteliğini aldı.
Yapılan yasa değişiklikleri bir politikanın ürünüydü, bu politikanın çevre sağlığı ve canlı yaşamının sürmesini sağlama kaygısı yoktu, tek amaç, küreselleşen kapitalizme kar alanı yaratmaktı.
Anayasa Mahkemesi iptal etti, Danıştay durdurdu
Yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi'nde, yönetmeliklerin iptali için de Danıştay'da davalar açıldı. Anayasa Mahkemesi, davanın açılmasından dört buçuk yıl sonra, her yeri madenciliğe açan Maden Yasası'nın 7/1. maddesini ile "maden, petrol ve jeotermal kaynakları arama faaliyetlerini ÇED kapsamı dışına çıkartan" Çevre Yasası'nın 10.maddesinin üçüncü fıkrasını anayasaya aykırı bularak iptal etti.
Anayasa Mahkemesi, iptal kararının bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermişti ancak, Danıştay anayasaya aykırılığına karar verilen yasaya dayanılarak çıkartılan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğinin yürütmesini durdurdu. Yürütmeyi durdurma kararı; "çevre üzerinde geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlara yol açması olasılığı"na dayanmaktaydı.
Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararından sonra, anayasaya aykırı yasaya dayanılarak verilen madencilik izinlerinin hepsi tartışılmaya başlandı ve orman alanlarındaki madencilik izinleri Orman Genel Müdürlüğü'nce durduruldu. Bu gelişme madencilerin adeta kazan kaldırmalarına yol açtı. Bunun üzerine bir kez daha maden lobisinin isteğini karşılayacak yönetmelik değişikliği yapıldı.
19 Ağustos 2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelik değişikliği ile Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği'ne eklenen geçici 4. madde ile "Orman sayılan alanlarda madencilik faaliyetlerine ilişkin yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar orman, muhafaza ormanı ve ağaçlandırma alanlarında madenlerin aranması ve işletilmesi ile ilgili faaliyetlerde alınması gereken izinlerde Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır." düzenlemesi getirildi.
Bu yönetmelik değişikliği de dava konusu yapıldı. Danıştay bu kez "yapılan değişiklik yargı kararlarını bertaraf etme amacına yönelik olduğu sonucuna varılmıştır" gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Yeni yasa, eskisini aratacak nitelikte
Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları ile oluşan yasal boşluğu doldurmak gerekçesiyle, hükümet tarafından hazırlanan yasa tasarısı ve Trabzon Milletvekili Mustafa Cumur ve Siirt Milletvekili Afif Demirkıran tarafından hazırlanan yasa teklifi ile Maden Yasasında önemli değişiklikler öngörülüyor.
Yasa değişikliği tasarı ve teklifi TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu'nda kabul edilmiştir, her an Genel Kurul'un gündemine alınabilecektir. Bu kez yasanın meclis genel kurulunda görüşülmesi dünya çevre haftası içinde yapılacak gibi.
Hükümetin tasarısı esasen pek çok olumsuzluğu beraberine getirirken, yasa teklifinde öngörülen "Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20. maddesinin birinci fıkrasının değiştirilmesi ve yeni fıkralar eklenmesi" önerisi zeytinlikleri de korumasız hale getirmektedir.
Yasa değişikliği ile madencilik faaliyetlerine ilişkin yeni idari kurumlar oluşturuluyor. Başbakanlık Müsteşarı başkanlığında ve madencilik faaliyetlerinin kısıtlanacağı alanları belirleyecek maden işletme faaliyetleri ile diğer yatırımların kamu yararı açısından önceliğinin ve öneminin tespitine karar verecek bir Kurul oluşturuluyor.
Madencilik faaliyetleri ile kamu yararı niteliği taşıyan diğer yatırımların birbirlerini engellemesi ve bu yüzden maden işletme faaliyetinin yapılamaz hale gelmesi durumunda, madencilik faaliyeti ve yatırımla ilgili karar, Kurul tarafından verilecek.
Kurul tarafından gerek görülmesi halinde toplantılara yatırım ve ruhsat sahibi de katılacak, alınacak karar kamu yararı kararı yerine geçecek, Kurul karar verirken öncelikle madenin makul bir sürede üretilebilme imkânının olup olmadığını dikkate alacaktır.
Kurul, bir başka yatırım nedeniyle madencilik faaliyetinin kısıtlanmasına karar verirse, faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin yatırım giderleri, lehine karar verilen tarafça karşılanacak.
Yasa değişikliği ile ÇED olumlu kararı verilmiş madencilik faaliyetleri hiç bir şekilde kısıtlanamayacak, kısıtlamalar ancak yasayla yapılabilecek, kısıtlamaya gidilmesinde halinde de maden ruhsat hakları korunacaktır.
Öngörülen değişiklikle, yine özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, belli bir orandaki kapalı doğal olarak yetişmiş sedir ve ardıç ormanları, Kıyı Kanununa göre korunması gerekli alanlar, birinci derece askeri yasak bölgelerde ruhsat başvurularının hak sağlaması halinde ilgili kurumlardan izin alınması ile ruhsat verilecek, Orman İdaresinin izni ile orman sayılan alanlarda yapılacak maden arama ve işletme faaliyetleri ile bu faaliyetler için zorunlu geçici tesislerin yapılabilecektir.
Maden işletme ruhsatı verildikten sonra, alanın başka yasalara göre izne tabi alan haline gelmesi halinde (SİT alanı vb), ilgili yasaların öngördüğü yükümlülüklerin yerine getirilerek, ruhsat ile kazanılmış işletme hakkı korunacak, madencilik faaliyeti sürdürülecektir.
Diğer yasalara göre, izin alınması gereken alan ilan edilmeden önce Madencilik İşleri Genel Müdürlüğü'nün görüşü alınacaktır.
Daha önce Danıştayca hukuka aykırı bulunarak iptal edilen Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği düzenlemesi, şimdi yasal kılıfla yeniden karşımıza çıkıyor; içme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 1000-2000 metre mesafe genişliğindeki şeritte maden arama ve işletme faaliyetine izin verilebilecektir.
Değişiklikle, maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma ruhsatlarını verme yetkisi il özel idarelerinde toplanmakta, belediyeler saf dışı edilmektedir. Aynı zamanda, imar planı ve yapı ruhsatı olmadan madencilik faaliyetlerine ve tesislerine izin verilecek, çevre sağlığı ve canlı yaşamı için zorunlu olan planlamadan vazgeçilmektedir.
Zeytinlikler de korumasız kalıyor
Zeytinciliğin geliştirilmesi ve zeytinlerin korunması alanındaki "Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun" her seferinden değiştirmeye çalışılıyor. Maden Yasasının 2004 yılı değişikliği taslağında değiştirilmesi öngörülmüşse de zeytincilerin ayaklanması sayesinde, tasarıdan çıkartılmıştı. Daha sonra, zaman zaman yasayı delme ve değiştirme girişimleri yaşandı.
Bir kez daha yasa değiştirilmeye çalışılıyor. Değişiklikle; zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara 3 km mesafede, kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri, petrol, doğalgaz arama ve işletme faaliyetleri, kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri, jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları, küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri, zeytinyağı fabrikaları kurulabilecektir. Valinin başkanlığında ve üyeleri Vali tarafından "Zeytin Sahalarını Koruma Kurulu" zeytincilikle ilgili her türlü kararı alabilecek.
Ekolojik ve toplumsal yıkım yasası
Yasa değişikliğinin gerekleşmesi halinde, İzmir'in içme suyu havzası içindeki Efemçukuru Altın Madeni'nin işletilmesinin önü açılacak, Kaz Dağları, Kozak Yaylası, Turgutlu Çaldağı, Eşme Kışladağ'da ve ülkenin diğer yörelerinde madencilik adı altında büyük ekolojik yıkımlar yaşanacaktır.
Yasa değişikliği, son olarak Zonguldak'ta Karadon İşletmesi'nde 30 maden emekçisinin yaşamını yitirmesine yol açan güvencesiz ve denetimsiz işletmeciliği ortadan kaldırmamaktadır. Yasa değişikliğinin tek kaygısı maden ruhsatlarına üstünlük tanımak, küresel maden şirketlerinin işini kolaylaştırmaktır.
Doğal varlıkların işletilmesinde doğanın ve yaşam alanlarının korunması ve kamu yararı esas alınmalıdır. Yasa değişikliğinde kamu yararı esas alınmamıştır. Değişiklikle madenciliğin yarattığı ekolojik riskler ortadan kaldırılmamakta, aksine daha fazla ekolojik yıkımın önü açılmaktadır.
Aynı zamanda zeytinciliğin korunmasından vazgeçilerek geçimini zeytincilikten sağlayan yüz binlerce üretici ve işletmecinin yoksullaşmasına, dolayısıyla toplumsal bir yıkıma da davetiye çıkartılmaktadır.
Ekolojik ve toplumsal yıkıma yol açacak yasa değişikliği önerisi geri çekilmelidir, konunun tüm taraflarının katılımı ile insanı ve diğer bütün canlıların yaşamını merkeze alan, yaşam kaynaklarını yok etmeyecek, güvenceli ve güvenli çalışma koşullarını oluşturacak yeni bir yasa teklifi hazırlanmalıdır. (BB)
* Arif Ali Cangı, [email protected]