"Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil."Mahathma Gandhi
Bu gün Dünya Su Günü. Bu yılki tema, "Yaşam İçin Su".
İçinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli sorunlarından biri, temiz su kaynaklarının hızla azalması, suya erişimin zorlaşması ve su yoksulluğunun giderek artmasıdır.
Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP) 2002 yılında yayınladığı 3. Küresel Çevre Raporuna göre, başta Afrika ve Asya kıtalarında yaşayanlar olmak üzere, dünyada 1.1 milyar insan güvenli içme suyu, 2.4 milyar insan ise güvenli arıtma hizmetlerinden yoksun.
UNEP 2002 raporunda, piyasa koşullarının küresel ölçekteki siyasi, ekonomik ve sosyal koşullara bu şekilde yön vermesinin devam etmesi halinde 2032 yılı itibarı ile dünya nüfusunun yarıdan fazlasının ciddi su sıkıntısıyla karşılaşabileceğine dikkat çekilmektedir.
Özet olarak, dünyamızda su kaynakları hızla tükenmekte ya da kirlenmektedir. İnsanlık hızla "su krizine" doğru yol almaktadır.
Bu olumsuz tablo karşısında, kentlerimize içme suyu sağlayan havzaların korunması, bu çerçevede hukuksal güvenceler oluşturulması daha bir önem kazanmıştır.
Ancak bunun tam tersi yanşanmaktadır. Son yıllarda, su havzalarının korunması yerine, bu havzalarını yapılaşmaya açılması ve çeşitli işletmelere olanak sağlamaya yönelik düzenlemeler yapıldığını görüyoruz.
Yasa, yönetmelik, genel emir ve yönetsel uygulamalarla su havzalarının nasıl korun(maya)cağı düzenlendi.
26.05.2004 tarih ve 5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun (CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açıldı)
Su Havzalarının korunması ya da korunmaması ile yakından ilgili olan bu değişiklik, 5 Haziran 2004 tarihinde, yani Dünya Çevre Gününde yürürlüğe girdi.
Yasa ile Maden Yasası, Çevre Yasası, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası, Milli Parklar Yasası, Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Yasası, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasa ile Orman Yasası, Kamulaştırma Yasası, Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa ile Belediye Gelirleri Yasası'nda değişiklikler yapıldı.
Bu yasa değişikliğinin tek hedefi var, madenciliğin (madencilerin) önündeki engelleri kaldırmak. Su havzalarını ilgilendiren düzenlemelerine bakacak olursak:
* Maden Yasasının 7. maddesi, başlığı ile birlikte değiştirilmiş: "...Madencilik faaliyetlerinde izinler" başlığı altında, "su havzaları" madencilik faaliyetlerine açılmıştır.
* 2872 Sayılı Çevre Yasası'nın 10. maddesine yapılan ekle: Petrol ve jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kapsamı dışına çıkarılmıştır. ÇED yapılmadan verilen arama izinleri ile Maden Yasası'nın 17. maddesine göre toplam rezervin yüzde 10'unun işletilmesine ve satışına izin verilebilecektir.
* 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 20. maddesinde yapılan değişiklikle: Genel Müdürlük tarafından "su havzalarının korunmasına" ilişkin yönetmelikler, ancak Çevre ve Orman Bakanlığı'nın uygun görüşü alınarak çıkartılabilecektir. Yasanın EK-5. maddeye göre bütün büyükşehir belediyelerinde uygulanacak olan bu yasada yapılan değişiklikle, sanki İzmir'in içme suyu havzası içinde Efemçukuru yöresinde, TÜPRAG firmasına verilen maden işletme ruhsatı ve işletme iznine yasallık kazandırılmaya çalışılmıştır.
İzmir'in içme suyu havzasında yer alan Efemçukuru'nda İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'nün tüm karşı çıkışlarına karşın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından maden işletme ruhsatı ve işletme izni verilmişti. İzmir 4. İdare Mahkemesi, işletme ruhsatını iptal etti.Su havzasında, madencilik faaliyeti, şimdilik mahkeme kararıyla engellendi.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği değiştirdi (Çevre Mühendisleri Odası, İZSU ve yurttaşlar Danıştay'da ipta davası açtı)
Yasa değişikliğinin ardından ikinci aşama olarak Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği değiştirildi.
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından düzenlenen yönetmelik, Resmi Gazete'nin 31 Aralık 2004 gün ve 25687 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
"Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirlemek..." amacıyla çıkartılan yönetmeliğin kimi düzenlemeleri, su kaynaklarının kirlenmesine yol açacak nitelikte.
"İçme ve Kullanma Suyu Temin Edilen Kıtaiçi Yüzeysel Sularla İlgili Kirletme Yasakları" başlıklı 16. maddesi
"...İçme ve kullanma suyu rezervuarına atık su deşarjı kesin olarak yasaklanmış olmasına karşın, su kaynağını besleyen akar ve kuru derelere ise su kalitesini değiştirecek şekilde atık su deşarjına izin verilmez..." kuralı getirilmiştir. Burada, "su kalitesini bozmayacak su deşarjına izin verilmesi" kaynağı besleyen derelerin korunmasında zafiyet oluşacaktır.
"Mutlak Koruma Alanı" başlıklı 17. maddesi
* Mutlak koruma alanı, "içme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 100 m genişlikteki şerit" olarak belirlenmiştir.
* 4 Eylül 1988 tarihli eski yönetmelikte mutlak koruma alanın genişliği 300 m. olmasına karşın yeni yönetmelikte 100 m'ye düşürülmüştür.
* Günümüzde içme suyu kaynaklarının hızla kirlendiği ve azaldığı göz önünde bulundurulduğunda, koruma koşullarının daha da geliştirilmesi gerekirken, koruma alanının daraltılmış olması korumama anlayışını yansıtmaktadır.
* "İçme ve kullanma suyu projesine ait mecburi teknik tesisler hariç olmak üzere, bu alanda hiçbir yapı yapılamayacağı" kuralının yanında, "mevcut yapıların dondurulduğu" belirtilmiştir. Burada daha önce yapılan yapılara bir tür af getirilmiştir. Yapı yasağının nedeni, su kirlenmesini önlemekse, eski yapıların korunmasını anlayabilmek olası değildir.
"Kısa Mesafeli Koruma Alanı" başlıklı 18. maddesi
* "Sıvı ve katı yakıt depolarına izin verilemez" kuralı getirilmiş, ikinci cümle olarak "Bu alanda kalan mevcut yapıların dondurulduğu" düzenlenmiştir. Burada da yukarıda belirtildiği gibi önce yapılan yapılara bir tür af getirilmiştir.
* Bu alanın rekreasyon ve piknik amacıyla kullanılmasına dönük kamu yararlı ve günü birlik turizm ihtiyacına cevap verecek, sökülüp takılabilir elemanlardan meydana gelen, geçici nitelikte kır kahvesi, büfe gibi yapılara izin verilebilir" düzenlemesi getirilmiş. Burada da yönetmeliğin asıl amacından uzaklaşılmıştır.
"Orta Mesafeli Koruma Alanı" başlıklı 19.maddesi
"Bu alanda galeri yöntemi ile patlatmalar, kırma, eleme, yıkama, cevher hazırlama ve zenginleştirme işlemleri yapılamaz" kuralının hemen ardından "Madenlerin çıkarılmasına; sağlık açısından sakınca bulunmaması, mevcut su miktar ve kalitesini bozmayacak ve alıcı ortama atıksu deşarjı oluşturmayacak şekilde çıkartılması, faaliyet sonunda arazinin doğaya geri kazandırılarak terk edileceği hususunda faaliyet sahiplerince noter tasdikli, yazılı taahhütte bulunulması şartları ile Bakanlıkça izin verilebilir" gibi orta mesafeleri koruma alanları madencilik faaliyetine açılmıştır.
Eski yönetmelikte "Hiç bir şekilde maden ocağı açılmasına ve işletilmesine izin verilmez" ifadesi yer alırken bu yönetmelikle, "rezervuardan 1 km.lik mesafeden itibaren" madencilik faaliyeti yapılabilecektir.
"Uzun Mesafeli Koruma Alanı" başlıklı 20. maddesi
Orta mesafeli koruma alanı sınırından itibaren yatay olarak 3 kilometre genişliğindeki kısmında tamamen kuru tipte çalışan, tehlikeli atık üretmeyen ve edüstriyel atıksu oluşturmayan sanayi kuruluşlarına izin verilebileceği, madencilik faaliyetine izin verilebileceği düzenlenmiştir.
Kuru tipte çalışsa da sanayi tesisleri, yüzeysel sularla beslenen baraj havzalarının kirlenmesine yol açabilecektir. Madencilik faaliyeti de, yapısı gereği, ağır metal kirliliği ve diğer kirliliklere yol açan bir faaliyettir. Bu nedenle, su havzalarında kirlenmeye yol açacağı çok açıktır.
Hiçbir ekonomik değerin insan ve canlı yaşamından daha önemli olmadığı göz önüne alındığında, su havzalarında madencilik faaliyetine izin verilmesi, kabul edilemez.
"Deşarj İzninin Sınırlandırılması veya İptali" başlıklı 39. maddesi
Olumsuz etkiler yaptığı tespit edilen işletmelerin deşarj limitlerinin sınırlandırılabileceği, verilen izinlere aykırı deşarj yapıldığının tespit edilerek bir yıl içinde iki kez cezai işlem yapılan işletmelerin faaliyetinin belirli bir süre durdurulacağı, bu süre sonunda istenilen şartların yerine getirilmemesi halinde deşarj izninin iptal edileceği..." düzenlenmiştir.
Burada belirtilen "belirli süre durdurmada" da sürenin ne olduğu belli değildir. Ayrıca bir yıl içinde birinci cezai işlemle faaliyetin durdurulmaması birinci cezai işlem ile ikinci cezai işlem arasında izne aykırı deşarj yapılmasına göz yumulması anlamını taşımaktadır.
İzmir'in İçme Suyu Havzasının Korunması Davası
Efemçukuru'nda Altın Ve Gümüş Madeninin İşletilmesine ilişkin ruhsat iptal edildi. İzmir'in içme suyu şimdilik kirlenmekten kurtuldu...
İzmir'in içme suyunun büyük bölümünü sağlayan Tahtalı Barajı ile yakın gelecekte kentin içme suyu gereksinimini karşılayacak olan Çamlı Barajı'nı besleyen havza içinde yer alan yörede, doğal yapıyı bozacak her türlü faaliyetin, su kaynaklarının kirlenmesine de yol açacağı ortadadır.
Böyle olmasına karşın; Tahtalı Barajı Havzası sınırında, yapımı planlanan Çamlı Barajı Havzası içinde yer alan Menderes'in Efemçukuru Köyü yakınlarında, TÜPRAG Metal Madencilik San. ve Tic. Ltd. Şti.ne Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 20.04.1999 tarihli 5419 sayılı Maden İşletme Ruhsatı ve İşletme İzni verilmişti.
Bu izin, İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü'nün (İZSU) "yüzey topografyasını değiştireceği, arazide erozyon ve çökertme olacağı, kimyasal dengelerde bir takım değişimlerin ortaya çıkabileceği, doğal su akışı yönünde ve akış hacminin değişiminin doğal döngüyü olumsuz yönde etkileyeceği ve elde edilen suyun kirlenmesine yol açacağı..." gerekçesiyle karşı çıkmasına rağmen verilmişti.
İzmir için yaşamsal bir sorun olan bu işletme izni ve ruhsatının geri alınması ya da iptal edilmesi için kentimizde faaliyet gösteren meslek odaları, sivil toplum örgütleri, sağlıklı çevrede yaşama hakkı konusunda duyarlı olan kişi ve kurumların oluşturduğu platform (İzmir-Bergama, Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele (ELELE) Hareketi) çalışmalara başladı.
Çeşitli toplantılar ve başvurularla birlikte İzmir Barosu Kent ve Çevre Komisyonu üyesi ve ELELE Hareketi katılımcılarının da içinde yer aldığı bir grup yurttaş (Gülizar Solaç; Yelda Kullap, Ömer Turgut Erlat, Neşve Koylu,Ahmet Tuncay Karaçorlu, Mutlu Çakır, Senih Özay, Oktay Konyar, Arif Ali Cangı -Kendi adına asaleten, diğer davacılara vekaleten) tarafından söz konusu işletme ruhsatının iptali için dava açıldı.
Davayı gören İzmir 4.İdare Mahkemesi, 2003/380 Esas sayılı 16.06.2004 tarihli kararı ile yürütmeyi durdurma kararı verdi. Daha sonra yargılamayı sonuçlandıran mahkeme, 03.12.2004 tarih ve 2004/1547 Karar sayılı kararı ile "...dava konusu edilen altın-gümüş madeninin işletilmesi halinde, yapımı planlanan Çamlı Barajına, bitki örtüsü ve tarım alanlarına zararlı olabileceği sonucuna varıldığından, sonuç olarak, maden işletme ruhsatında kamu yararına ve hukuka uyarlık bulunmadığından maden işletme ruhsatının iptaline" karar verdi.
Bu mahkeme kararı, su havzalarının korunması konusunda örnek bir karardır. Mahkeme, canlı yaşamı, insan ve çevre sağlığı için risk oluşturacak faaliyeti kamu yararına aykırı bulmuştur.
Burada söz konusu olan "İzmir'in su kaynaklarının kirlenme riski"dir. İzmir kentimizin de su krizi yaşamaması için, su kaynaklarını bozacak ya da kirletecek her türlü faaliyetin önüne geçilmesi gerekmektedir.
Mahkeme kararının uygulanıp uygulanmaması tüm İzmirlilerin sağlığını yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, başta İZSU ve İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere tüm İzmirlilerin, bu mahkeme kararına, içme suyu kaynaklarına sahip çıkmaları gerekmektedir.
Çevre ve Orman Bakanlığı'nın yerel yönetimlere emri
2560 Sayılı Yasanın 20. maddesi ile Maden Yasası'nın 7. maddesinde yapılan değişiklikten sonra Çevre ve Orman Bakanlığı, Ocak/2005 ayında Büyükşehir Belediyelerinden "Havza Koruma Yönetmeliklerinin, Kanalizasyon Deşarj Yönetmeliklerinin en kısa sürede Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'ne uyumlaştırılmasını" istedi.
Bilebildiğimize göre, Bakanlığın bu istemine, İZSU olumlu karşılık vermedi. Önümüzdeki günlerde merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında bu konuda bir kriz yaşanabilir. Yaşanacak krizin İzmirlilerin sağlıklarının korunması yönünde sonuçlanabilmesi için, Yerel Yönetim'in ağırlığını koyması gerekmektedir. Bunun yolu da aynı zamanda İZSU Genel Kurulu işlevi gören, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nin, İZSU'nun direncini siyasi irade haline getirmesidir.
Olumsuz yasa, yönetmelik değişikliklerine karşın, içme suyu havzalarının korunması yolunda, ortaya konan ve konacak direncin, insani dayanakları da, hukuksal dayanakları da mevcuttur:
* 1972 Stockholm Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı Deklarasyonu'nun 1. maddesine göre, "...İnsanın, hürriyet, eşitlik ve yeterli yaşam koşullarını sağlayan onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşamak temel hakkıdır. İnsanın bugünkü ve gelecek nesiller için çevreyi korumak ve geliştirmek için ciddi bir sorumluluğu vardır..."
* 2. maddesine göre de "...bugünkü ve gelecek nesiller için ihtiyaca göre özenli planlama veya yönetim ile dünyanın doğal kaynakları, hava, su, toprak, flora ve fauna dahil, özellikle de doğal ekosistemleri temsil eden örnekler korunmalıdır..."
* Anayasa'nın 17/1. maddesine göre, ".. Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.."
* Anayasa'nın 56/2 maddesine göre de "...çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir..."
Suyun, yaşam alanlarımızın, hırslarımıza feda edilmemesi dileğiyle...