Çanakkale’nin bu aralar dört bir yanı Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün reklamlarıyla kaplı. Hepsi de bir şey öğütlüyor: Bu topraklara basarken bu toprakları tanıyın, düşünün.
Düşünüyorum; 100 yıl önce söylenen bu sözlerin Çanakkale için nasıl hala geçerliliğini koruduğunu düşünüyorum. Çanakkale’nin dört bir yanında muharebe devam ediyor, hala dört bir yanında yaşam savaşı veriliyor. Çanakkale’nin taşı kömüre, toprağı altına dönüştürülmek istenirken ÇED mahkeme muhabereleri devam ediyor, altıncı şirketlerin, termik santrallerin mevlütleri okunuyor. Çanakkale hala savaşıyor.
Çanakkale’de 2008’den beri 24 tane çevre davası açılmış ki bu çevre davalarının 9 tanesi son altı aya denk geliyor. Bu davalar altın madenleri, termik santraller, imar planlarına karşı açılan davalar.
Çanakkale-Balıkesir “Çevre Düzeni”nin amacı
En son ve en büyük dava ise 1/100 bin Çanakkale-Balıkesir Çevre Düzeni Planı ya da gündemde bilinen adıyla “Bozcaada İmara açılıyor!” planı. Planın amacını okuduğumda bende Çanakkale sonunda yüzünü güneşe dönüyor, tarıma dönüyor, zeytine dönüyor, hayvancılığa dönüyor hissiyatı olmuştu.
Oysa asıl demek istedikleri hızlı ve kontrolsüz kentleşme, yekpare bir organize sanayi bölgesi, kentleşme ve sanayileşmenin kontrolsüz gelişiminin devamının sağlanması, ekonomik gelişmelerin sürdürülmesi, ekolojik dengeyi bozacak müdahalelelere devam edilmesi, kültürel ve doğal değerlerin yok edilmesi…
Planda, kent nüfusu 2040 yılına kadar dört katına çıkarılıyor, bu nüfusu yerleştirmek için Bozcaada’nın güney kıyıları, Çanakkale Boğazı’nın kuzey bölgeleri ile Edremit Körfezi’ndeki zeytinlikler ve tarım bölgeleri imara açılıyor. Bu tarımın ve turizmin bitirilip inşaat sektörüne dönüştürülmesi anlamına geliyor.
“Büyük” Marmara Planı
Bandırma bölgesine 4800 hektar büyüklüğünde, Bursa Organize Sanayi’den kat kat daha büyük bir organize sanayi bölgesi düşünülüyor. Sanayi alanının tamamın tarım alanı olması bir yana, bu büyüklükte bir sanayi alanı tüm bölgeyi nüfus, kentleşme ve ulaşım yönünden etkileyecek ve etkiliyor da…
15 milyon kişinin yaşadığı İstanbul ve hatta tüm Marmara bölgesinin suyunu, ekmeğini, havasını etkileyecek 3. Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. Havalimanı projeleri Büyük Marmara Planı’nın bir parçası.
Planlanan organize sanayi bölgesinin enerjisini karşılamak için de Lapseki’den Karabiga’ya kadar olan bölge termik santral bölgesi olarak gösteriliyor.
Bu bölge otobüsle iki saat süren bir bölge. Camdan dışarı baktığımda yeni çiçeklenmiş kiraz ağaçlarıyla, erik ağaçlarıyla doluydu her bir yanı. Termik santral bölgesi olduğunda o ağaçlara ne olacak?
Halihazırda Biga yakınında Değirmencik köyünde çalışan bir tane, Karabiga’da da inşaatı devam eden bir tane termik santral var.
"İleri Teknoloji” Karabiga Enerji Santrali
Çanakkale’nin kömürü
Çanakkale’de şu an üç tane çalışan, 13 tane de ÇED raporu, elektrik üretim lisansı ya da inşaat aşamasında olan termik santral var.
Üretimde olan termik santrallerden bir tanesi Çan’da Elektrik Üretim A.Ş.’nin, diğer iki tanesi ise Bekirli ve Değirmencik’te İÇDAŞ’a ait.
Tevekkeli değil Çanakkale’ye girer girmez ÇOMÜN İÇDAŞ Konferans Salonu karşılıyor bizleri, biraz ötesinde İÇDAŞ halı sahası var. Karabiga’da ise İÇDAŞ yelken okulu, CENAL Termik Santrali’ne giden CENAL yolu… Her yer sosyal rüşvet dolu.
Termik santrale giden yol
Kömür ölüm döngüsü
Kömürün de kendi döngüsü var, kömür ölüm döngüsü:
Çanakkale-Balıkesir gibi imar planlarıyla tarım arazileri imara açılıyor, şehir kentleşiyor, genç nüfus köyden kente göçüyor.
Köyde zaten verimi düşen tarım arazisini işleyecek kimse kalmıyor, köylü yetiştirmesi kolay ama ucuz ürünleri ekmeye başlıyor, gelir elde edemiyor, işsizlik artıyor.
Büyüyen kentin enerji ihtiyacını karşılamak bahanesiyle köye en ucuz ve en ölümcül kömürlü termik santral yapılması karar veriliyor.
Köyde güya ÇED toplantıları yapılıyor, insanlara bilgi verilmiyor.
Köylünün tarım arazisi ederinin üç katına satın alma, köydeki işsiz genci termik santralde çalıştırma vaatleri veriliyor.
Eğer köyden birileri termik santrale direnirse fişleniyor, köylü baskılarla yıldırılıyor.
Köye eninde sonunda termik santral yapılıyor, ama ne köyden işçi çalıştırılıyor ne de araziler satın alınıyor. Tarım arazilerinin sadece “işe yarar” kısmı satın alınıyor, köylünün elinde bölük pörçük, eksen ekilmez, satsan satılmaz araziler kalıyor.
Termik santralde de köylüler ya santrale direndi diye çalıştırılmıyor ya da Çin’den ucuz iş gücü getiriliyor.
Köyün havası kirleniyor, verim düşüyor, iklim değişiyor.
Çan termik santralinde de benzer döngü yaşanmış. Konuştuğum gençler anlatıyorlar:
“Çanakkale Seramik 900 kişiyi işten çıkarınca Çan bölgesinde büyük bir işsizlik hakim oldu. 300 kişiyi işe alacağız diye 15 kişiyi işe aldılar.
“Çan’da artık hiçbir şey yetişmiyor, hava alınmıyor. Kimse termik santral istemiyor ama şimdi Çan’da varolandan daha büyük bir termik santral planlanıyor.
“Bu termik santral Avusturya’nın kullanmadığı eski termik santral sökülüp getirilerek kurulacak. Kömürden çıkan, yüzünü güneşe dönen Avrupa’nın eskileri bize kalıyor.”
Değirmenci köyünde de benzer bir hikaye var, bu köydeki termik santralde Çinli işçiler çalıştırılıyor. Konuştuğum kişiler çalışanların Çinli mahkumlar olduğunda hemfikir.
“Hemen yarım saat uzağındaki Karabiga’da ise inşaat devam ediyor.
“CENAL’dan önce, ALARKO iken Karabigalılar 700 kişi toplanıp ÇED toplantılarını basardık, toplantıyı yaptırmazdık diyorlar. CENAL olunca Karabiga Belediye Başkanı’nın da işbirliğiyle termik santral inşaatına başlanmış.
“İklim değişikliği tuttu mu yıkıyor, çekti mi kurutuyor”
Çanakkale Arıcılar Birliği’nin başkanı ile konuşuyoruz, iklim değişikliği ve termik santrallerin etkisini baldan alabildiklerini söylüyor, tabii bal olursa.
“Erenköy köyü otuz farklı çeşit olan 16 dönüm üzüm bağım var, bir kasa üzüm alıp soframa getiremedim.”
Eski Ziraat Odası Başkanı İlhan Ulus’a ait, iklim değişikliği tuttu mu yıkıyor, çekti mi kurutuyor sözü:
“Çanakkale’de sıcaklık 1-2 derece arttı. Narenciye üretiminde verim alamıyoruz, şeftali kiraz gibi meyvelerin soğuklama ihtiyacı oluyor.
“İstanbul’un, Bursa’nın meyve bahçesi Çanakkale, burada yetişmezse nerede yetişecek?
“Sıcaklık artıyor, meyve ağaçları açmıyor. Don oluyor, meyve düşüyor. 90’lı yıllarda don bile olmazdı, şimdi nisan ayında don oluyor, kırağı oluyor. Geçen sene 5 Ekim’de don, kırağı yaptı.
“Normalde 29 Ekim’dir bizim tarihimiz, o tarihte kırağı düşer. Geçen sene 5 Ekim’de düşünce domateslerin yüzde 60’ı telef oldu.”
***
Yine de toplumsal bir bilinçten söz etmek pek mümkün değil. Kömürlü termik santral mücadelesi de iklim değişikliği mücadelesi gibi, tüm felaketler gibi: insan başına gelince anlıyor. Nereye termik santral kurulacaksa orada insanlar bilinçlenip tepki gösteriyorlar.
Üzüm çıkmadığını anlatan meyvecilere kendi köyüm Fethiye Üzümlü’de çıkmayan üzümleri anlattığımda buradaki termik santral Fethiye’yi de mi etkiliyor, diye sorular duyuyorum.
Şehirli aktivistlerden pek sık duyduğum da köyle gidip orada bilgilendirme çalışmaları yaptıkları. Köylülerle birlikte kalıyorlar, onların işlerine yardım ediyorlar, beraber tarhana yapıyorlar…
Ancak nasıl aktivistler bunu yapıyorsa termik santral çalışanları da aynı şeyi yapıyorlar ve onların çıkarları çok maddi.
Termik santral mücadeleleri kazanılıyor, ÇED’ler bir bir iptal oluyor ve bunların hepsi Yenice köyünden Hanife Nine’nin dediği gibi dayanışmayla, daima birbirimize kenetlerek oluyor. (ÖK/YY)
* Özgecan Kara'nın Çanakkale izlenimlerini, ve Hanife ninenin dayanışma çağrısını Açık Radyo İklim İçin program kayıdından da dinleyebilirsiniz.
* Bu yazı daha önce Yeşil Gazete'de yayımlandı.