Akkuyu Nükleer Santral projesi hızlı bir biçimde hükümetin gündemine girince, önce yönetmelikle bu süreç kotarılmaya çalışıldı. Bu hamleyi Danıştay hukuka aykırı bulunca, hükümet bu kez de uluslararası bir anlaşma yoluyla nükleer santral kurmaya kalktı.
Uluslararası anlaşma yolunun seçilmesinin amacı, nükleer santral sürecinin yargısal denetime tabi tutulmasını engellemekti. Ancak, Rusya ile yapılan anlaşma uyarınca da santral yapımı için gerekli olan her türlü izin Türkiye hukukuna göre alınacaktı. Bu doğrultuda santralin kurulabilmesi için Mersin Karaman Planı'na nükleer santral projesinin işlenmesi zarureti doğdu.
Plan kararı, nükleer santralin yer seçimini gösteren bir hukuki belge niteliği taşır. Plana nükleer santralin yeri işaretlenmeden, bu yerle ilgili strateji belgeleri, gelişme yöneltileri belirlenmeden, bu santralle ilgili Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci de başlatılamayacaktı. Çünkü önce santralin yerini, etkilenme alanını, plan kararlarıyla uyumunu gösteren bir hukuki belge, bu anlamda plan, daha sonra bu santralin olası risklerini ve bu risklerin önlemelerini gösterir bir ÇED raporu üretilmeliydi.
Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü 03/09/2009 tarihinde Mersin-Karaman Planlama Bölgesi 1/100 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planını onaylamıştı.
Bu çevre düzeni planında ve plan hükümlerinde yapılan değişikliklere ilişkin "Mersin-Karaman Planlama Bölgesi 1/100 000 ölçekli Çevre Düzeni Plan Değişikliği 24 Mart 2011'de askıya çıkarıldığı duyuruldu.
Bu plan değişikliği ile nükleer santral projesi plana işlendi. Dava konusu edilen plan 24 Nisan 2011'de askıdan indirilmişti. Askıdan indirildiği tarihten itibaren 60 gün içinde Ekoloji Kolektifi, TMMOB gibi pek çok ekoloji örgütü, meslek odası, sendika ve kitle örgütü tarafından davalar açıldı.
Danıştay 6. Dairesi tarafından görülen bu davalarda davacılar, Mersin Karaman Planlama Bölgesi 1/100 000 ölçekli Çevre Düzeni Plan Değişikliği ile Mersin Akkuyu'da nükleer santral alanının planda tanımlanmasına karşı dava açtılar.
Değişiklik yapılan planın açıklamalar raporunda "T.C. Hükümeti ile Rusya Federasyonu arasında 12 Mayıs 2010'da imzalanan ve TBMM'de 15 Temmuz 2010'da onaylanarak 6 Ekim 2010 tarih ve 27721 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış olan "Akkuyu Sahasında Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliği Anlaşması"na konu olan Büyükeceli Beldesine bağlı Akkuyu' da "Nükleer Güç Santrali" alanı tanımlanmıştır" ibaresi eklenmişti.
Danıştay plan değişikliğini durdurdu
Danıştay'da görülen davada mahkeme öncelikli olarak Karaman ve Mersin illerinin kalkınmışlık düzeylerinin farklı olduğunu, yapılan plan değişikliğinin planlama ilkelerine, şehircilik ilkelerine ve kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle planın yürütmesini durdurdu.
Bu kararı 2012 Mayıs ayının ilk haftasında tebliğ aldık. Danıştay kararında, ülkemizin sahip olduğu doğal, tarihi ve kültürel zenginliğin korunarak kalkınma planları ve varsa bölge planları temel alınarak, ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren, genel arazi kullanım kararlarıyla bunlara ilişkin strateji ve politikaları oluşturmak ve çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek üzere yüzbin ölçekli çevre düzeni planlarının havza veya bölge bazında hazırlanması gerektiğini belirterek, planlama bölgesini kapsayan Mersin ve Karaman illerinin ise coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikler açısından benzerlik göstermediğini, DPT tarafından belirlenmiş olan aynı istatistiki bölgede yer almadığını, planlama havzasının aynı su havzasında bulunmadığını vurguladı.
Plan değişikliği çevre odaklı değil
Danıştay'ın nükleer santral alanının plana işlenmesine ilişkin plan değişikliğine karşı açılan davada verdiği yürütmeyi durdurma kararının gerekçesinde, planın vizyonunun, amacının, hedefinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı bir plan raporu ve açıklama raporunun da bulunmadığı, kısıtlı düzenlemeler yapıldığı; çevre odaklı değil, çevresel etkiler konusunda duyarlılığın tespit edilmeye çalışıldığı bir plan olduğu nitelemesine de yer verildi.
Danıştay Mersin Karaman Planı'yla ilgili açılan bir diğer davada da bilirkişi raporuna dayanarak, planın tamamının yürütmesini durdurmuştu. Benzer gerekçelerle, nükleer santral alanının belirlenmesine ilişkin plan değişikliğinin yürütmesinin durdurulması ardından, Rusya ile imzalanan Akkuyu Sahasında Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliği Anlaşması'nın nasıl uygulanacağı sorunu gündeme geldi.
Nükleer santral alanına ilişkin planın yürütmesinin durdurulması ardından, davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kararı tebliğ aldığı tarihten itibaren 30 gün içinde kararı uygulamak zorunda.
Akkuyu Nükleer Santral alanını planlayan Mersin Karaman Planı'nın yürütmesinin durdurulmasının sürece ne tür bir etkisi olacağı ise oldukça önemlidir.
Bakanlık öncelikli olarak hem mahkeme kararını uygulamak hem de Rusya ile yapılan anlaşma şartlarına uygun davranmak zorundadır. Bu yönüyle de Anlaşma'nın sonuçlarını doğurabilmesi için Türkiye hukukuna uygun olarak hareket edilmesi gerekiyor.
Rusya ile yapılan anlaşmaya göre, anlaşmanın "Türk ulusal kanunları, düzenlemeleri ile uyumlu olarak" uygulanacağı; anlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinden itibaren bir yıl içinde nükleer güç santrali (NGS) inşasının başlaması için gerekli tüm belgeler, izinler, lisanslar, rızalar ve onayları almak için gerektiği şekilde başvurunun yapılması gerektiği, belirtilmiştir. Bu durumda iç hukuk kuralları ve yargı kararları tam olarak uygulanmak zorundadır.
Mahkeme kararına göre, Mersin ve Karaman illeri birlikte planlanamaz. Bu durumda davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Mersin ve veya Adana illerine münhasır yüzbin ölçekli planları baştan yapması gerekiyor. Bu planları da mahkemenin gerekçesinde belirtilen bilirkişi raporundaki gerekçelere uygun olarak yapmak zorunda.
Önce atıkların bertarafı düzenlenmeli
Mahkeme kararında planın kalkınma planlarına uyumlu olmadığının altı çizilmişti. 9. Kalkınma Planı'na bakıldığı zaman enerjiyle ilgili özel olarak da nükleer santrallerle ilgili düzenlemelere yer verildiği görülür.
Plan değişikliğine esas olacak bu Kalkınma Planı'na göre, "(...) Nükleer santral yapımına başlanmadan önce serbest piyasayla maksimum uyum gözetilerek, atıkların saklanması, tasfiyesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi hususlarına yönelik detaylı plan ve programlar yapılacaktır" deniliyor.
Ancak, plan açıklama raporundan anlaşılacağı üzere nükleer enerji üretildikten sonra ortaya çıkacak atıkların bertarafıyla ilgili bir rapor, gerekçe bulunmuyor. Bu durum da mahkeme tarafından gözetildi.
Bu bağlamda da bakanlığın mahkeme gerekçesine uygun yeni bir yüzbinlik plan yapmaması, anlaşma şartlarını bu proje için kurulan şirketin gerçekleştiremeyeceği anlamına gelir. Çünkü Nükleer Proje için kurulan şirketin anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarih olan 27 Aralık 2010 tarihinde itibaren bir yıl içinde izinler için başvurması gerekiyor. Ama bu izin başvuruları için hukuki alt yapı yok, çünkü plan yok. İzin, lisans ve belgelerle ilgili şirketin başvuru süresi 27 Aralık 2011 tarihinde sona ermiş durumda. Bu nedenle Rusya veya Türkiye projeyle ilgili Anlaşmayı tek taraflı olarak, bir yıl önce bildirimde bulunmak koşuluyla, her an feshedebilir.
Nükleer ÇED süreci ne olacak?
Diğer yandan da bir nükleer santral projesiyle ilgili anlaşma uyarınca bir ÇED süreci devam ediyor. Proje Şirketinin (Akkuyu Nükleer Güç Santrali Elektrik Üretim A.Ş.) 13 Aralık 2010 tarihinde kurulduğu ve tescil edildiği basın yoluyla duyuruldu.
Akkuyu NGS Elektrik Üretim A. Ş. Tarafından 2 Aralık 2011 tarihinde ÇED Başvuru Dosyasının sunulduğu; ÇED Yönetmeliği'nin 8. Maddesi kapsamında ÇED sürecinin başlatıldığı biliniyor. Ancak, ÇED sürecinin devam edebilmesi için, Çevre ve İmar Mevzuatı uyarınca proje alanının plan üzerinde gösterilmesi gerekiyor. Ancak, bu planın yürütmesi durduruldu. Bu nedenle de ÇED sürecinin de bakanlık tarafından durdurulması, mahkeme kararının gereğidir. Bu süreci durdurmayan Bakanlık açıkça anlaşma şartlarına ve yargı kararlarına aykırı hareket etmiş olacaktır.
Akkuyu NGS Prejesi ÇED Başvuru dosyasına göre, Ağustos 2012'ye kadar tüm belgelerin toplanacağı belirtiliyor. Ancak, mahkemenin bu kararından sonra bu tarihlerin tutturulması çok zor görünüyor. Olağanüstü hal hukuku işletilmezse, ÇED başvuru dosyasındaki sürelere uyulmadığından dolayı da ÇED başvuru dosyasının Bakanlık tarafından ilgili şirkete iade edilmesi gerekir. Eğer bu iç hukuk kurallarına uyulmazsa süreç AHİM'e kadar taşınır. Önümüzdeki 30 gün oldukça önemli. Yargı kararının uygulanıp uygulanmayacağı, Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti olup olmadığı tartışmalarına da son noktayı koyacaktır.
* Fevzi Özlüer, Avukat, Ekoloji Kolektifi Üyesi