Pazar günü Kızılay savaş alanı gibiydi demek az olur. Savaş alanları için Kızılay gibiydi benzetmesi yapılsa yeridir bundan böyle. Polis tarafından katledilen hemşerisini, Ethem Sarısülük’ü vurulduğu yerde anmak, sonsuzluğa Kızılay'dan uğurlamak istemişti Ankara halkı dün. Cenazemizi kaldırmak istiyorduk. Suçumuz buydu!
13 yaşından beri hayatını emeğiyle kazanan, şiirler, senaryolar yazan, Nazım Hikmet sevdalısı bir kaynak işçisini, ömrünün baharındaki bir güzel insanı vurulup düştüğü Kızılay’da yâd edecektik. Batıkent’te Pir Sultan Abdal Cemevinde yapılacak törenden sonra da, memleketi olan Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Beydilli köyünde toprağa verecektik.
Dinlemediler... Duymuyorlar...
Kızılay’da hak ettiğince anamadık Ethem kardeşimizi. Üzerimize nefretle saldırdı polis. Kimyasal kattıkları sular püskürttüler TOMA'lardan. Gazdan göz gözü görmedi. Boğulacak gibiydik ama geri adım atmaya niyeti yoktu kimsenin, zalimlere yaptıklarının hesabını sormaya kararlıydı oradaki herkes.
Ethem’in anası, Batıkent’ten cenazeyi getirebilmek için şöyle dedi polislere: “Bırakın da cenazemi gömeyim, oğlumu toprağa vereyim. Yapmayın böyle…”
Onu dinlemediler. Duymuyorlar, dinlemiyorlar hiç. Kalpleri, kulakları, duyguları sağır...
Polis ve jandarma ekipleri Batıkent kavşağında yolu kapattı. Aynı dakikalarda Kızılay'da cenaze aracını bekleyen binlerce kişiye polis saldırdı. Polis Türk Bayrağı açan göstericilerin elindeki bayrağı göstericilere yakın mesafeden biber gazı ve tazyikli kimyasal su sıkarak aldı. TOMA'lar basın mensuplarını da hedef aldı. Görüntü almaya çalışan gazetecilere de saldırdılar. Ambulanslar yaralıları taşımaya yetişemedi. Ara sokaklara, Kızılay’dan uzak mahallere de gazla, suyla saldırdılar.
Kızılay meydanına gelen Ethem Sarısülük’ün ağabeyi Mustafa Sarısülük, burada yaptığı açıklamada, “Bizim çocuklarımızı, bu halkın evlatlarını katledenler onun son yolculuğuna, güneşe yolculuğuna izin vermiyorlar. Bu halk şunu bilsin ki bu alçaklardan hesap sorulacaktır. İnsanların üstüne gaz bombaları, TOMA’lar sürerek katliam provası yapılmaktadır. Şunu iyi bilsinler ki Ethem’i biz en gururlu şekilde son yolculuğuna uğurlayacağız ve buradan AKP hükümetine söylüyoruz halk olarak bunları ezeceğiz. Batıkent Cemevi’nde ailesi ve arkadaşları mahsur kalmıştır. Polis ve jandarma cenazenin Batıkent’ten çıkartılmasına izin vermiyor. Bütün dünya şunu iyi bilsin bunun hesabını soracağız. Bu katliam provalarını yapanlar, AKP hükümeti, bu faşizan devlet, polis şunu çok iyi bilsin; artık halk sokaklarda, artık halk barikatlarda ve asla çekilmeyecekler.” açıklamasını yaptı.
Cenaze konvoyunun Kızılay'a gitmesine izin verilmeyince, Cenaze uzun engellemelerden sonra Batıkent’te bulunan Pir Sultan Abdal Cemevi’ne götürüldü. Bir Alevi dedesi tarafından tören başlatıldı. Belki kalbi taş olmuşlara, vicdanı kararmışlara, duyguları sağırlara da sızar umuduyla, törende not alabildiğim kadarıyla paylaşayım Alevi dedesinin sözlerini:
“Hepimiz üzgünüz acımız büyük. Kâinatta her şey değişiyor. Bir yaşamın sonu başka bir yaşamın başlangıcıdır. Hak’tan geldik Hakk’a dönüyoruz. O geçitten geçmeye herkes mecburdur. Bizler yaşarken zamanı fırsat bilmeliyiz. Birbirimizin hakkına hukukuna saygı göstermeliyiz. Rızalık hizmeti, Hak meydanı, sırlama, toprakla buluşturma hizmetlerimizi yapacağız şimdi Ethem canımıza canlar. Tatlı dillerine doyamadığımız canımızı ebedi yurduna, sonsuz yolculuğuna birlikte uğurlayacağız dostlar…
Ethem canımızla rızalaşacağız…
Kıblesi insan olan bu canımız sizin içinizde yedi, içti, kond, göçtü. Şimdi hakka yürüyen bu canımıza siz de rızalık gösteriyorsanız, Allah Eyvallah diyelim üç kez birlikte.
Allah Eyvallah diyen diller dert, keder, ağrı, acı görmeye… Verdiğiniz rızalıklar Hak Muhammet Ali dergâhında kabul göre…
Hak meydanı görevimizi yapıyoruz şimdi de…
Nefes, deyiş ve güldest okuyarak bir olacağız, birlikte olacağız, tevhit olacağız. Birlikte düşüneceğiz. Bütün varlıkların hakla bir olduğuna ikrar getireceğiz. Hakk’a yürüyen bu canımız için Hak’tan iyi dileklerde bulunacağız.
Ya Hak divana geldik, darına durduk. Hal ile halleştik. Özümüzü öze bağladık. Hakk’a yürüyen bu can için bir yar olup birleştik. Senden gizlimiz saklımız yoktur. Sen bilirsin halimizi. Senden geldik sana döneriz.
Aydan güneşten evvel bu mülke gelip geçtik, bu âlemi seyrettik. Bu mülkten bir zamanlar ana rahmine düştük bir can olduk. Özümüzü tanıdık yol olduk. Geleceğe koştuk ümitle. Yeri geldi bulut olup dağları denizleri ovaları vadileri aştık, sonra rüzgârlarla buluşup başladık damla damla çimenlerin, çiçeklerin üzerine düşmeye. İşte böyle böyle kendimize döndük. Ama sonunda yine Hakk’a döneceğiz. Çünkü Hak’tan geldik.
Ethem canımız da bir devrini tamamlayarak Hakk’a geri döndü. Böylece yeni bir dona, yeni bir cana kavuşacak. Ethem canımız binlerce kez ölmüş, binlerce kez dirilmişti. Şimdi başka bedenlerde geri dönecek. Bedeni canlı cansız her şeye sinecek. Ve kâinat durdukça yaşayacak...
Katre idim Ummanlara karıştım
Kaç bulandım kaç duruldum kim bilir?
Devre edip âlemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kim bilir?
Bulut olup ağdığımı bilirim
Boran ile yağdığımı bilirim
Alt anadan doğduğumu bilirim
Kaç ebeden kaç soruldum kim bilir?
Kaç kez gani oldum kaç kere fakir
Kaç kez altın oldum kaç kere bakir
Bilmem ki kaç kâtip ismimi okur
Kaç defterde kaç dürüldüm kim bilir?
Bazı nebat oldum toprakta sürdüm
Bilmem kaç atanın sulbunda durdum
cenneti alaya kaç defa girdim
Cehenneme kaç sürüldüm kim bilir?
Kaç kez alet oldum elde bakıldım
Semadan kaç kere indim çekildim
Balçık olup kerpiç kerpiç döküldüm
Kaç bozuldum kaç kuruldum kim bilir?
Dünyayı dolaştım hep karabatak
Görmedim bir karar bilmedim durak
Üstümü kaç örttü bu kara toprak
Kaç serildim kaç dirildim kim bilir?
Gufrani’yim tarikatım boş değil
İyi bil ki kara bağrım taş değil
Felek ile hiç hatırım hoş değil
Kaç barıştım kaç darıldım kim bilir?
Kaç barıştım kaç darıldım kim bilir?
İşte böyle böyle kendimiz döndük.
Ethem canımız da bir devrini tamamlayarak Hakk’a geri döndü. Bedeni canlı cansız her şeye sinecek. Ummanlara karışıp, âlemleri dolaşacak.
Çok çevir eyleme aziz sultanım
Bugün ben mihmanım canlar içinde
Sakın incitmeyesin cananım
Bugün ben mihmanım canlar içinde
Evliyalar katarına dizildim
Kırklar ile bile oldum ezildim
On iki imam defterine yazıldım
Bugün ben mihmanım canlar içinde
imam Hasan'dan gördüm ben bir nişan
Şah Hüseyin oldu gözüme gülşan
Zeynel Abidin'den aklım perişan
Bugün ben mihmanım canlar içinde
imam Bakır'dan da bir nişan gördüm
Hazreti Cafer Sadık idi virdim
Muhabbete beli, meydana girdim
Bugün ben mihmanım canlar içinde
Musai Kazım'dır dilimde kelam
Şah imam Rıza'ya verdim bir selam
Taki'ye, Naki'ye eylerdim divan
Bugün ben mihmanım canlar içinde
Askeri, Mehdi âlemin serveri
Gül gibi kokar Muhammedin teri
Erenler vermezler gizlidir sırrı
Bugün ben mihmanım canlar içinde
Şah Hatayi'm tanıyalım biz de
Gamber Ali'den getirirdi meze
Can bir emanettir, kulağım seste
Bugün ben mihmanım canlar içinde
Erenler, canlar, dostlar, yarenler… Sevgili Ethem canımızı ebedi yolculuğuna, sonsuz yolculuğuna uğurluyoruz.
Bu nedenle yüzümüz yerde, gönlümüz darda, elimiz bağlı, yüreğimiz dağlı, gözümüz yaşlı, bağrımız ateşli…
Yaşam bitimli, acılar bitimsiz.
Sevgi acıyla kardeş, yaşam ölümle eş.
Yer anamız, gök atamız.
Topraktan var olduk, bir tende can bulduk, bir nefeste özgür olduk.
Yaşam koşusu engebeli, yaşam yolu dikenli…
Taş taşa değmeden duvar olmaz, birbirini üzmeyen insan olmaz.
Kimileyin insan yükü ağır, kimileyin duyguların dili sağır...
An olur öfke kabarır, öfke geçer yüz kararır. Dünya işi dünyada kalır
Kişi kötü demeyelim, işi kötü diyelim
Ağrınan, incinen geçmişi unutsun, giden yolcuya gönül çiçeklerini sunsun. Sevgi en büyük çiçektir. En büyük emektir. Emeğiniz varsa bağışlayın.
Toprak ana Ethem canı bağrına bassın.
Hakka yürüyen bu canımız için diyelim bir Allah Allah…
Ethem canımızın ruhu şad, mekânı aydınlık, toprağı bol olsun…
Ey Ethem can!
Havadan, sudan, ateşten, topraktan varlığa geldin. Önce can idin, sonra beden oldun. Hak kapısından doğdun. Ten oldun, can oldun, söz oldun. Sese dönüşerek canlı cansız her şeye sızdın. Ateş donuna büründün, su donuna büründün, toprak donuna büründün, hava donuna büründün devriye oldun… Miracını tamamlamak için döndün durdun. Yolun açık, ruhun şad, mekânın aydınlık, toprağın bol olsun…
Biz senden razıydık. Hak erenleri de senden razıydı.
Hoşça kal Ethem can…” (FÇ/HK)