Şam'ın düşüşünün an meselesi olduğu veya orta vadede düşeceği yönündeki öngörüler yanlış.
Şam, dağılmak üzere olan bir rejimin başkenti gibi görünmüyor.
Ziyaret ettiğim hükümet kontrolündeki bölgeler sakin ve işlevsel.
Yoğun güvenlik şeritlerinin ardındaki Güvenlik Bakanlığı da görkemli görünüyor.
Rejim, korunmasına büyük önem verdiği başkente en güçlü birliklerini konuşlandırdı.
Görüştüğüm güvenlik güçlerinin moralleri yerinde görünüyordu. Teçhizatları, silahları ve mevzileri bakımlıydı.
Şam'ın stratejik olarak en önemli cephelerinden biri, şehrin iç mahallerindeki Cobar.
Muhalifler için kritik öneme sahip çünkü Suriye ordusu buraya ilerlerse, Şam'ın doğusundaki kaleleri Guta da tehlikeye girebilir.
Rejimin ise Şam'ın kalbini koruması için Cobar'a ihtiyacı var.
Başkanlık Sarayı, ordu mevzilerinin yalnızca birkaç kilometre gerisinde.
Geçtiğimiz günlerde, en organize muhalif gruplardan Ceyş ül İslam (İslam Ordusu), Guta'nın doğusundaki bir saldırının ardından önemli ilerlemeler kaydetti.
Ceyş ül İslam, kazanımlarını elinde tutabilirse, Şam'ın çevresindeki stratejik mevziler de değişebilir. Fakat ordunun bir karşı taarruzuyla da savaşın değişken seyrinde yeni bir dönem başlayabilir.
Şam'daki Suriyeliler, dört yıldan uzun süren çatışmalar nedeniyle dış mahallelerin birçoğuna girilemediği için başkentin 'daraldığından' şikâyet ediyor.
Rusya, Hizbullah ve İran desteği
Savaş, ekonomiyi de büyük zarar verdi, fiyatlar eskisine kıyasla çok daha fazla arttı.
Fakat ekonomi yine de işliyor. Çiftçiler ürünlerini pazara getiriyor. Cabar'daki cephelere arabayla yalnızca birkaç dakika mesafede olan toptan sebze hali açık.
Devlet Başkanı Beşar Esad ve generalleri bu yıl birkaç mevzide yenilgiye uğradı.
Vilayet başkenti İdlib Mart ayında düştü. IŞİD, antik kent Palmyra'yı Mayıs ayında ele geçirdi.
Ama Esad'ın hayati önemdeki üç destekçisi var: Rusya, İran ve Lübnan'da Hizbullah.
Rusya, rejime askeri desteğini artırıyor görünüyor.
Hizbullah, Lübnan sınırında savaşıyor. İran da mali ve askeri destek veriyor.
Suriye'nin komşularının 2011'de bir savaştan çok, ayaklanma olarak başlayan gösterilerin çıkmasıyla fark ettikleri durumu, zengin ülkeler biraz daha geç keşfediyor.
Savaş kargaşa, şiddet ve mülteci ihraç ediyor. Suriye'nin savaş öncesi nüfusunun yarısı çatışmalardan kaçtı.
Suriye içinde de yaklaşık 8 milyon kişi evlerinden oldu, kendi ülkelerinde mülteci konumuna düştü. Yaklaşık 4 milyon kişi de Suriye'yi terk etti.
İngiltere ve diğer ülkeler, yardım çabalarının mültecileri yerlerinde tutacağını umdu.
Yardımlar kesildi
Fakat savaşın kısa sürede sona ereceği umudu da hızla yok oldu ve ölümler devam etti.
Evlerine kısa bir süre içinde dönemeyecekleri anlaşıldı. Kamp koşulları ve kalabalık geçici konaklama hiçbir zaman kolay olmadı.
Ürdün ve Türkiye'deki kamplarda, daha da kötüsü Lübnan'ın kenar mahallelerinde daha uzun yıllar yaşamak zorunda kalacaklarının anlaşılması ise durumu iyice zorlaştırdı.
Durumu zorlaştıran bir diğer mesele de, BM kurumları öncülüğünde yardım çabaları için fon sağlayan zengin ülkelerinin katkılarında büyük kesintilere gitmesi oldu.
Dünya Gıda Programı, bölgede bir kişinin beslenmesi için ayırdığı aylık bütçeyi 30 dolardan 13 dolara indirdi. Suriye'de ise bu rakam 12.50 dolar olarak belirlendi.
Bu, bir kişinin aylık beslenmesi için yaklaşık üç hamburger fiyatına denk geliyor. Seyrek ve düz bir beslenme.
Bağışçıların katkılarında kesintiye gitmeleri nedeniyle gıda yardımı ulaştırmakta zorlanıyorlar.
Yüzbinlerce kişiye artık gıda yardımı alamayacakları söylendi.
BM'den üst düzey bir yetkili, fonların yetersizliği için "delilik ve tuhaf" dedi.
Yetkili, altı aydır bağış yapan ülkelere, çatışmalar ve çaresizliğin mültecileri Orta Doğu'dan Avrupa'ya kaydıracağı uyarısında bulunduklarını söyledi.
Savaş devam ettikçe bu durum da sürecek.
Nitekim, sona ermesi bir yana giderek daha kötü ve daha karmaşık bir hal alıyor. BM'nin Suriye temsilcisi Staffan de Mistura, dünyanın en zor işini yapıyor.
Vekalet savaşları
Esad rejimine karşı savaşan muhalif grupların en güçlüleri, dini milliyetçilikten, yeni bir siyaset dayatmak için Suriye ve Irak topraklarının bir kısmını ele geçiren IŞİD gibi cihat anlayışına kadar birçok farklı ideolojiye sahip.
Bu muhalif gruplar da sık sık birbirleriyle çatışma halinde. Koalisyonlar ve organizasyonlar kuruyorlar. Batı'nın desteklediği muhalifler ise önemli rollere sahip değil.
İşleri daha karmaşık hale getiren ise, bölgedeki ve dünyadaki büyük güçlerin bir tarafıyla savaşa dâhil olmaları.
Bu güçlerin arasında Rusya, ABD, İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan Hizbullah'ı, Ürdün ve İngiltere var.
Tüm müzakerelerin başarısız olması tevekkeli değil. Çatışmanın her bir tarafının kendi gündemi var.
Bazıları da birbirlerine karşı mücadele ediyor. İran ve Suudi Arabistan, Suriye'de bir vekâlet savaşı yürütüyor.
Rusya ve ABD'nin fikir uyuşmazlığına düştüğü başka savaşlar da var.
Bu da, savaşın sona erdirilmesi, en azından daha kötüye gitmesine engel olunması için gereken çabayı göstermelerini imkânsız hale getiriyor.
Yaklaşık son iki haftada ziyaret ettiğim savaş alanlarından bakınca, Suriye'nin çok uzağındaki politikacıların taraflar arasında anlaşma sağlanması için yaptıkları çağrıların başarılı olacağını söylemek zor.
Savaşın ipleri artık Suriye'nin elinde. Siyaset veya diplomaside değil. (JB/HK)
* Bu yazı BBCTürkçe'de yayınlandı.