Suriye’de iki yıl önce başlayan ve halen devam eden iç savaş nedeniyle, Türkiye’ye sığınan Suriyelilere, artık sadece parklarda ve çadırlarda değil, Büyükşehirlerin iş merkezlerinde, kafelerinde, çarşılarında ve okullarında da karşılaşabiliyoruz. Özellikle, İstanbul’da nüfusları oldukça fazla olan ve hayatlarını devam ettirmek için genelde sokaklarda dilenirken veya trafik lambalarının altında mendil satarken gördüğümüz Suriyeli konukların içinde, öğrencisi, öğretmeni, doktoru, yönetmeni, işçisi, grafikeri… de var. Onlar her ne kadar, ülkelerindeki kargaşa ve çatışmadan kaçıp, savaşın izleriyle başka bir ülkeye sığınsalar da, tıpkı Türkiye’deki insanlar gibi yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Eğitimli ve iş sahibi Suriyelilerin, mendil satan ve dilenenlere göre refah düzeyleri daha yüksek olabilse de, hepsinin dilekleri ve umutları aynı; “Savaş bitsin, ülkemize geri dönelim…”
Suriye’nin Şam, Halep ve Lazkiye şehrinden gelen Suriyeli konuklar, çoğunlukta İstanbul’un Fatih, Seyrantepe, Şirinevler, Esenler ve Eminönü ilçesinde yaşıyor. İçlerinde işsiz olan, maddi durumu iyi olmayan aileler, konaklama problemini zor da olsa bir şekilde yurttaşları ile aynı evi paylaşarak çözmeye çalışıyor. Meslek sahibi olanlar ise, çekirdek ailesi ile yaşamayı tercih ediyor. Bir de savaştan, ailesi ile beraber kaçmayı başaramamış ya da yakınlarını kaybettiği için tek başına ülkesinden ayrılmak zorunda kalanlar var.
Son birkaç aydır ülkelerindeki kaosun artmasıyla, Türkiye’de yaşamlarına devam etmeye çalışan Suriyelilerin, Türkçe konuşamaması gündelik hayatta bazen onlara sıkıntı yaratsa da, kimileri Arapça, Kürtçe özel dersler vererek veya tercümanlık ve rehberlik gibi işler yaparak bu durumu olumluya çevirebiliyor. Maddi durumu iyi, meslek sahibi Suriyeli konukların bazıları ise Türkçe dersleri almayı tercih edebiliyor. Daha iyi bir iletişim kurmak ve kendilerini yalnız hissetmemek için, Suriye’den yıllar önce gelip, İstanbul’a yerleşmiş Kürtlerin, Arapların ve Türkmenlerin yoğun yaşadığı kesimlerde ev kiralayan birçok Suriyeli sığınmacı da var. Böylece kendi ülkelerindeki kültürlerini devam ettirebiliyor, yalnızlık çekmeden Türkiye’deki yeni yaşantılarına da daha kolay ayak uydurabiliyorlar.
Onlar bu çözümleri üretirken, Türkiye’nin de son zamanlarda sayıları artan Suriyeli sığınmacılar için yaptıkları var. Bunlardan biri, küçük Suriyeli konuklar için, Esenyurt Belediyesi tarafından açılan “Suriye Mülteciler Öğrenci okulu.” Burada, ülkelerindeki iç savaş nedeniyle eğitimleri yarı da kalan küçük Suriyeli konuklar, Suriye müfredatına göre derslerine kaldıkları yerden devam edebiliyorlar. Ayrıca mültecilerin haklarını savunmak, onlar yol göstermek amaçlı kurulan, Mülteci-Der ve Helsinki Yurtdaşlar Derneği gibi oluşumlar da var.
Ülkelerindeki iç savaştan kaçtıkları gibi, İstanbul’un hızlı ve yoğun hayatına ayak uydurmaya başlayarak, zamanla savaşın yarattığı psikolojik durumdan da kaçmaya çalışan Suriyeli konuklar, artık içimizden biri olmaya başladılar.
N.A: Bizi buna mecbur ettiler
N.A 32 yaşında, Şam Üniversitesi’nde İngilizce öğretmenliğini bitirmiş ve mezun olduktan sonra, Suriye’nin Şam kentinde hemen bir ilkokulda derslere girmeye başlamış. Ülkelerinde çıkan iç savaş nedeniyle, ölüm korkusundan kimse derslere gelmiyormuş. Bir gün evinde çocuklarıyla otururken, çalıştığı okulun bombalanışına tanık olan, N.A, eczacılık yapan eşine telefon açıp, durumu haber vermiş ve artık Türkiye’ye kaçma planı yapmışlar. İki ay önce İstanbul’a gelip, Fatih’e yerleşen A. ailesinden sadece N.A çalışıyor. Türkiye’ye gelir gelmez, kendi mesleğini devam ettirmek için Fatih’deki neredeyse bütün dil okullarına özgeçmişini bırakan N.A, içlerinden birinden olumlu yanıt alabilmiş ve şu anda sigortasız da olsa Türkiye’de de kendi mesleğini yapabiliyor. Eşi de birkaç ilaç şirketine iş başvurusunda bulunmuş, ancak kimlik belgesi olmadığı için hiçbirinden olumlu yanıt alamayınca, evde çocuklarla ilgilenmeye başlamış. Üniversite mezunu oldukları için, Türkiye’ye geldiklerinde bir şekilde, eşiyle iş bulabileceklerini umut ettiklerini belirten N.A şöyle konuştu:
“Türkiye’de olmaktan mutluyuz. Savaştan kaçıp, gelmemiz tabii ki trajik bir olay. Ama bunun sebebi biz değiliz, elbette herkes kendi ülkesinde huzur içinde yaşamak ister, ancak bizi buna mecbur ettiler. Şu anki durumumuza şükretmekten başka çaremiz yok. Esad yanlıları tarafından, bölgeler arası set çekildi, sınırlar oluşturuldu. Burada kontroller çok sıkıydı. Ve oradan geçmeye çalışanlar terörist sayılıyordu. Eşim de bir gün oradan geçmek zorundaydı. Her an ölüm korkusu ile yaşıyorduk. Üzerimizden bombalar geçiyordu. Biz bunları yaşamışken, şu an Türkiye’de olmaktan asla şikayetçi olamayız. Nefes aldığımızı hissedebiliyoruz. En önemlisi de, işteyken çocuklarımın ve eşimin beni evde sağlıklı bir şekilde beklediklerini bilmek çok güzel. Burada, Suriye’de savaş çıkmadan önceki yaşantımıza dönmeye başladık. İş çıkışları eve gitmeden önce marketten alışverişimi yapıyorum, çocuklarıma mama alıyorum. Haftasonları hava güzel olursa parka gidiyoruz, kafelerde çay içiyoruz. Tabii benim ve eşimin İngilizce bilmesi büyük bir artı diye düşünüyorum.”
Zinar Ali: Kimlik verilsin istiyorum
Zinar Ali, 35 yaşında bir yönetmen. üç ay önce Şam’dan gelmiş. Ülkesinde savaş başlamadan birkaç ay önce, Türkiye’ye gelip TRT şeş’de 13 bölüm bir dizi setinde görev almış. Daha sonra ülkesine dönüş yaptığında, savaş başladığı için tekrar Türkiye’ye gelmek zorunda kalmış. Şu an Fatih’de yaşantısını sürdüren Ali, bir Kürt kültürü çalışmalarının yapıldığı dernekte, Şam’da yarım kalan çalışmalarına kaldığı yerden devam etmeye çalışıyor. Aslında Suriye’deyken film çekemediğini, daha çok dizilerde ve belgesellerde çalıştığını söyleyen Ali, “Suriye'de benim gibi işlerde çalışan, yazan çizen insanlar Baas Rejiminden dolayı istedikleri gibi yazılar, filmler ortaya çıkaramıyorlar, ifade özgürlüğü yok” diyor.
“Medya ve kültür sanat işlerinde her yerde belirli kırmızı çizgiler vardır, ama Suriye'de bu çizgiler çok keskin. Birkaç ay önce Erbil'deki bir kanaldan, Suriye'deki savaşı anlatan bir belgesel çekmem için teklifte bulundular. Anlaşma aşamasındayız.”
Ali savaş biterse, ülkesine geri dönmek istediğini ama ilk önce Amerika’ya gidip, film çekmek istediğini belirtti. Ayrıca Ali’nin en çok istediği şey; bir kimlik sahibi olmak, isteğinin nedenini ise şöyle açıklıyor; “Ben Suriye'de de kimliksizdim. Orada daha Kürtlere yeni yeni kimlik verilmeye başlanıyor. 4 milyon Kürt yaşıyor, sadece 30 bin kişiye kimlik verildi. Zaten kimlikleri olan Kürtler de Esad'a daha yakın duran bir kesim. Yani Türkiye bana ve benim gibilere kimlik versin istiyorum."
Mehmet Hasan: Savaşmak çözüm değil
Mehmet Hasan, 34 yaşında. Halep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun. Üç ay önce, o da diğerleri gibi savaştan kaçıp, Türkiye’ye sığınmış. Burada kendi mesleğini yapamıyor, ama Suriye Sağlık Merkezi’nde tanıştığı bir doktorun desteği ile Türkiye’de hastalanan Suriyeliler için hastanelerde tercümanlık yapıyor. İlk önce Antep’e sığınan Hasan, orada iş bulamayınca İstanbul’a gelme kararı kalmış. Şu anda kendi mesleğini yapamadığı için üzgün olduğunu, ama hasta bir yabancıya tercümanlık yapmanın da insan sağlığı açısından önemli bir iş olduğunu belirten Hasan, ülkesinin durumu ve kendisiyle ilgili şu açıklamalarda bulundu:
“Niye geliyorsunuz ülkeniz için savaşsanıza, diyenler var. Ben zaten savaşmayı çözüm olarak gören bir insan değilim. Bir de biz savaşa tanık olduk, hemen yanınızda birinin ölmesi, karşınızda hemen bir binanın bombalanmasını görünce kaçmaktan başka çareniz kalmıyor. Söz konusu ölüm olunca, yaşamınızı riske atamıyorsunuz. Şu an Türkiye'de ben de herkes gibi çalışıyorum, sadece buranın vatandaşı ile aynı koşullarda çalışmıyorum, sigortam yok. Bir şekilde hayatımı devam ettiriyorum. Burada rahatsızlanan Suriyeliler için bir doktorun yanında tercümanlık yapıyorum, buna da şükür benim asıl mesleğim doktorluk, sığınmacı olduğum için doktorlukta çalışmam yasal değil, ama ufak tefek işlerde, sigortasız çalışarak hayatımızı devam ettirebiliyoruz, sonuçta Türkiye vatandaşı olup, sigortasız çalışan insanlar yok mu?”
M.G: Huzurlu yaşamak istiyorum
M.G 13 yaşında bir öğrenci. Esenyurt Belediyesi tarafından açılan ‘Suriye Mülteciler Öğrenci Okulu’nda 7. sınıfa gidiyor. Ülkesindeki iç savaş nedeniyle Şam’da yarım kalan eğitimine, burada devam ediyor. M.G ailenin tek çocuğu, babasını savaşta kaybettikten sonra, annesiyle beraber üç ay önce Türkiye’ye gelmişler ve şu an da annesi bir tekstil şirketinde çalışıyor.
Suriye’deyken maddi durumları çok iyi olduğu için, savaşta evlerinin soyulduğunu anlatan M.G yeni okuluna başlamadan önce, annesine çalışmak istediğini söylemiş, ama annesi böyle bir şeyin asla olmayacağını, okuluna devam etmesi gerektiğini söylemiş. Yeni okulunu ve arkadaşlarını çok sevdiğini belirten M.G, duygularını şöyle anlattı:
“Esad olduğu için kendi ülkemde hiç mutlu değilim. O bir katil, bir de onun görünüşünü zürafaya benzetiyorum. Zürafa iyi bir hayvan ama o insanları öldürtüyor, babam da onun yüzünden öldü. Kaçabilen kurtuluyor, tabii savaşmak isteyenler de var. Kimse savaşsın istemiyorum. Kaçsın da istemiyorum. Sadece kendi ülkemde huzurlu yaşamak istiyorum. Şu an mümkün değil, ne zaman olur bilmiyorum. Okulumdan çok memnunum, derslerimi arkadaşlarımı seviyorum. Bu yüzden Türkiye'de mutluyum. Bu okul olmasaydı, kendimi kötü hissederdim. Derslerime çalışıyorum ve arkadaşlarım var.”
Ahmet Kestan: Savaşmak istemedim
Ahmet Kestan 27 yaşında, üç ay önce Rojava’dan kaçıp, Türkiye’ye sığınan Suriyelilerden. Ülkesinden kaçıp, İstabul’a gelmeden önce, Rojava’da bir tekstil atölyesi varmış. Şu anda da İstanbul Şirinevler’de, bir tekstil firmasında kendi mesleğini devam ettirebiliyor, ama eskisi gibi patron olarak değil, işçi olarak. Ülkesindeki durumdan dolayı üzgün olduğunu, ama savaş çıkmasaydı bile, askerlik yapmamak için Türkiye kaçmayı hep düşündüğünü söyleyen Kestan şöyle devam etti:
“Esad bizi perişan etti. Evlerimiz bombalandı, yıkıldı. Ailemi kaybettim. Ben de savaşmak istemediğim, asker olmak istemediğim için kaçtım. Savaşmak insanları öldürmek istemiyorum. Bu yüzden kaçtım, ülkeme geri dönmek isterim, ama savaş bittiği zaman, her an ölüm korkusuyla yaşamak istemiyorum. Rojava'da da bir tekstil atölyem vardı. Orası da yıkıldı. Kürt olduğumuz için kimliğimiz yoktu, burada da kaçak sığınmacı olduğum için kimliğim yok ve sigortasız çalışmak zorundayım. Yalnız kalıyorum. Böyle yaşam mücadelesi vermeye nasıl devam edeceğim bilmiyorum ama şu an çalıştığım tekstil firmasının sahibi gerçekten çok iyi paramızı, emeğimizin karşılığını veriyor.”
A. Ş: Kimse ölmeden kaçabildik
A.Ş, 35 yaşında evli. 4 çocuğu var. İletişim fakültesi mezunu. 2 ay önce ailesi ile beraber Şam'dan kaçıp, Türkiye'ye sığınmadan önce kendi ülkesinde, evinden çalışarak internetten grafik tasarım işi ve Suriyeli yazarların kitaplarının satış işlerini yapıyordu. Şu anda da aynı işi Türkiye'den yürütebilen A.Ş, savaş nedeniyle işlerinin azaldığını, ancak maddi durumunun iyi olduğunu belirtti.
Savaştan kaçıp, Türkiye'ye gelen sığınmacılara göre kendisini ve ailesini şanslı gördüğünü belirten A.Ş:
"Savaş bir an önce durmalı, ülkemden kaçıp, Türkiye'ye sığınan çok fazla yoksul insan var. Bizim ülkede herkes okumuş, iş sahibi ve zengin değil. Burada perişan olan çok fazla Suriyeli var. Onları görünce içim acıyor, bir şey yapamıyorum. Sonuçta ben de aileme bakıyorum, onları düşünmem lazım. Bir ev kiraladım, karım ve çocuklarımla Türkiye'ye alışmaya çalışıyoruz. Geziyoruz, alışveriş yapabiliyoruz, ama savaştan önce daha çok para kazanabiliyordum. Eskiye göre kazancımda çok fazla düşüş oldu. Türkiye'ye kaçarken bütün paramızı çekip de geldik. Elbet bir gün bitecek ama uzun bir süre dayanacağını düşünüyorum. Allahtan şu anda az da olsa kazanıyorum. Hazır paramız bitine kadar da elbet başka bir işle uğraşmaya başlarım. Şükürler diyorum ki ailemden kimse hayatını kaybetmeden kaçabildik, ve umarım artık kimsenin yakını ölmez.” (ZY/AS)