Başbakan Davutoğlu, bugün grup toplantısında yine inanç ‘özgürlüğü’ ve zorunlu din dersi konusuna değindi. Kendisinin ve partisinin ne kadar lütufkar ve hoşgörülü olduğunu anlatmak için bu kez Budizm’i ve Budistleri kullandı:
“Eğer din kültürü ve ahlak derslerinde herhangi bir mezhep tahkir ediliyorsa, hatta Hristiyanlık dışında Budizm dahi tahkir ediliyorsa ona önce ben karşı çıkarım. Bizim anlayışımızda nefret dili hiçbir zaman olmamıştır.”
E ama az önce bir inanışı tahkir ettiniz sayın Başbakan… “Budizm dahi” derken aklınızdan ne geçiyordu? Sizin aklınızdan geçene dair benim aklıma üç şey geliyor:
- Yani aslında bu Budizm matah bir şey değil, din bile değil ama biz öyle yüce gönüllüyüz ki, onları dahi savunuruz.
- Bu Budistlerin Myanmar’da Müslümanlara ettiklerinden sonra adını bile anmamak lazım ama biz öyle yüce gönüllüyüz ki…
- Memlekette kalan birkaç Musevi ile Hıristiyanı şimdi kızdırmayayım. Nasıl olsa Budizm bir uzak coğrafyanın inanışı, yüce gönüllülüğümü onlar üzerinden anlatayım.
Bu ilk değil elbette. Davutoğlu daha önce de “Ateistlerin bile” din dersi alması gerektiğinden dem vurmuştu. Selefi Erdoğan ise ne kadar haktan hukuktan yana, eşitlikçi olduğunu ateistler üzerinden tarif etmişti. “Hatta” onların da kendilerinin güvencesi altında olduğunu müjdelemişti de kendimizi daha bir tedirgin hissetmiştik.
Kendilerine bir haberim var: Bu ülkede ateistler de var, Budistler de. Ve kadınlar, eşcinseller, Ermeniler, Yahudiler, Aleviler, Kürtler, transseksüeller, sosyalistler, komünistler, ekolojistler, anarşistler var, var, var.
Ve bütün bu bileler ve dahiler ve hattalar ile lütfederek adlarını her anışınızda onları ötekileştiriyor, zihninizin gerisini ise ortalıklara döküp saçıyorsunuz. Eğreti, iliştirilmiş, palyatif, sözüm ona özgürlükçülüğünüzün teyelleri atıyor.
Biz şaşırmayı çoktan bıraktık da, siz de artık kendinizi bir rahat bırakın, kasmayın. Size de yazık… Valla… (BT/HK)