Dünyaya geleli daha bir yıl olmadı ama sadece adlarını duymak yetiyor artık onları tanımamıza: ikiz kardeşler Özgür ve Lorin, bir de Zeynep bebek. Annelerine verilen hapis cezaları onları da hapishaneye sokacağı için meşhur olarak, taptaze bir başlangıç yaptılar hayata.
2013 yılında, Türkiye’de annesine verilen hapis cezasından dolayı onunla birlikte hapishanede bulunan çocukların sayısı 400’ün üzerindeydi. Çocukların hapishanede yeri olmadığını savunan Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi’nin çabalarını da duyuran hapistecocuk.wordpress.com sitesine göre, küçük yaşta çocuğu olan kadınların çocuklarını da kendileriyle beraber hapsetmek veya kendisinden alıp çocuk esirgeme kurumuna vermek yerine, hapsetmeye alternatif yöntemlerin kullanılması pekâlâ mümkün. Ancak Türkiye bunu tercih etmek yerine anneleri ve çocukları hapsetmeye devam ediyor.
Yine aynı sitede yer alan habere göre CHP İzmir Milletvekili Musa Çam’ın soru önergesine Adalet Bakanı’nın verdiği yanıtta, 30 Ocak 2014 tarihi itibarıyla 339 çocuğun ceza infaz kurumunda annesinin yanında kaldığı açıklandı.[1] Ceza İnfaz Sistemi’nde Sivil Toplum Derneği’nin (CİSST) bilgi edinme hakkı kanunu kapsamındaki ısrarlı sorularına 9 Eylül 2014’te gelen cevapta ise, hapishanede anneleriyle kalan çocukların sayısı 359 olarak verilmiş.
Bu çocuklara ek olarak, Adalet Bakanlığı’nın Çam’ın önergesine verdiği cevaba göre, hükümlü ve tutukluların çocuklarından, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüklerine bağlı sevgi evleri ve çocuk yetiştirme yuvalarında kalanlar da var ve bu çocukların cezaevindeki annelerini uzman eşliğinde ziyaret etmeleri sağlanıyor. Ayrıca, Adalet Bakanı, hükümlü ve tutuklu kadın ile çocuğunun farklı illerde bulunması durumunda, kadın hükümlülerin çocuğun bulunduğu ildeki bir ceza infaz kurumuna sevk edilmelerinin sağlandığını da belirtiyor (3 Temmuz 2014).
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi, küçük çocuğu olan kadınlara hapis cezası vermekten kaçınmak gerektiğini anlatan el kitapları yayınlıyor.[2] Bu durumdaki anneler ve çocuklar için hapis cezası yerine neler yapılabileceği de belirtiliyor. Biz şimdi, hapis cezası dışındaki çözümler uygulanmadığına, bir kadın çocuklarıyla beraber hapse atıldığında veya bebeğini cezaevinde doğurduğunda neler yaşıyor, anneleriyle beraber hapishanede yaşayan çocuklar nasıl büyüyor, ona bakalım.
Bebek ne yer, ne içer, nerede uyur, nerede büyür?
Yakın zamana (2013) kadar, cezaevlerinde anneleriyle kalan bebeklerin mamasını ısıtmak bile mümkün değildi, güvenlik kaygılarıyla ısıtıcı verilmediği için. Çözüm olarak anneler plastik biberonu içinde mamayla beraber su ısıtıcının içine koyarak ısıtıyordu - plastiğin bu şekilde ısıtılması kanser nedenidir biliyorsunuz, hele ki bunu günde kaç defa yapacak...
Biz dışarıdaki anne-babaların kaçınmaya çalıştığımız şeylere, içerideki anne mecbur kalıyor. Yine geçen seneye kadar, mahpuslara yemek veren devlet, mahpusun yanındaki çocuğa yemek verme sorumluluğunu duymuyor, anne çocuğuna kendi istihkakından yemek veriyordu. Şimdi, bilebildiğimiz kadarıyla (zira cezaevlerinin kapıları kolay kolay açılmıyor sivil toplum örgütlerine) hapishanede kalan çocuklara da ayrı yemek veriliyor. Ancak ayrı bir çocuk yemeği değil bu.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kıraç, “cezaevlerinde çocuk menüsü hazırlanacağını duyuyoruz” diyor, ancak istenen düzeyde olacağından şüpheli. Kendi çocuklarımı düşünüyorum, katı gıdaya geçişlerini, göstermek zorunda olduğumuz özeni ve bunun hiç gösterilmeyeceğini. Ne büyük haksızlık!
Çocuklar için yemek düşünülmediği gibi yatak da çoğu zaman düşünülmüyor hapishanelerde. Anneleriyle uyumaları bekleniyor. Çocuklar, anneleriyle beraber bir koğuşta kalıyorlar. Koğuş demek, koğuş arkadaşları olan diğer mahpusların da orada olması demek. Zafer Kıraç, daha önce bir annenin kendilerine, bebeğiyle birlikte kaldığı koğuşta, çocuk öldürmekten dolayı hapis cezası almış biri kişinin de bulunduğunu anlattığını aktarıyor. “Bu anne uyumuyordu geceleri. Hem anne, hem de daha önce çocuk öldürmüş olan o kadın için berbat bir durum.”
Daha yeni, Ağustos ayının başında Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nde Nihat Yılmaz, ailesine “kurtarın beni burada öldürecekler” diye mektuplar göndermesine rağmen, tek başına kaldığı hücrede yanına yerleştirilen cinayet davası tutuklusu tarafından tıraş bıçağıyla birçok yerinden kesilerek öldürülmüşken (http://hapiste.net/?q=node/1042), cezaevinde çocuğunun güvende olduğundan nasıl emin olsun bir anne?
İnfaz koruma memurlarının da, halen cezaevlerinde görevli bulunan jandarmaların da (hani 2014’ten itibaren artık cezaevlerinin “dış güvenliğinden” asker sorumlu olmayacaktı, bu arada?) çocuklara nasıl davranacakları konusunda eğitimli olması gerekiyor.
Peki sizce öyleler mi?
Sizce Adalet Bakanlığı, cezaevinde kalan çocuklara ve hapishanedeki ailelerini ziyarete gelen çocuklara nasıl davranılması gerektiği konusunda personeline eğitim vermiş midir?
(Biz biliyoruz cevabı, siz de biliyorsunuzdur, şimdi burada ele güne karşı utandırmayalım.)
Bu personel sizin 6 aylık bebeğinizin üstünü arayacak. Onu x-ray’den geçirecek.
“Koğuşlarda geceleri jandarma aramaları oluyor”, diye devam ediyor Zafer Kıraç, “bunlar gardiyan aramasından daha ağır geçer, koğuş dağılacak, gürültü patırtı. Korkunç bir ortam, çocuk açısından travma olur... Ayrıca koğuş içinde kavgalar olur, anne bundan nasıl koruyacak bebeğini? Mesela avukat görüşüne giderken küçük bebeğini kime bırakacak anne?”
Oynaya oynaya gelin çocuklar
Hapishanelerin birçoğunda oyuncak yasak. İçine bir şey konmuş olmasın diye oyuncakları açıp bakıyorlar. Metal, plastik içeren hiçbir şey içeri alınmıyor, ancak bez bebek filan olabilir (karnını açıp bakmazlarsa, şükrederek). Ayrıca bir koğuşta bir anne-bebek kalabiliyor, zira koğuştaki diğer mahpusların bebek-çocuk gürültüsünden duydukları rahatsızlık gözetiliyor. Böylece hapishanelerdeki bebekler ve çocuklar başka çocuk görmeden büyüyorlar. CİSST, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ve Doğuş Üniversitesi’nin 2012’de tamamladığı, hapishanelerde çocuklarıyla birlikte kalan çocuklarla ilgili “Küçük Adımlarla Büyük Oyunlar” projesinin sonuçlarından biri, cezaevlerindeki küçük çocukların çoğu kez ilk defa bu çalışma dolayısıyla “başka çocukları” görmesi olmuştu.[3] Projeyi yürüten ekip, daha önce hiç çocuk görmemiş çocukların, aynı cezaevinde kendileri gibi anneleriyle beraber kalan diğer çocuklarla bir araya geldiklerinde onlara merakla, ilgiyle dokunduklarını anlatmıştı.
Yasalara ve de bakanlığın soruların verdiği cevaplara göre hapishanede anneleriyle kalan çocuklar da kreşe gidebilir, hakları var buna. Dış dünyayı tanımış, arkadaş edinmiş, sağlıklı gelişmiş oluyorlar işte, ne güzel değil mi? Yalnız burada, verilen cevaplarda “bazı cezaevlerinde”, “birçok cezaevinde” ifadelerinin çokça kullanıldığına dikkat çekelim. Bu şu demek: bazı cezaevlerinde kreş yoktur (hangisinde vardır henüz öğrenemedik). Bazı cezaevlerindeki çocuklar kreş için dışarıya gönderilir, bazılarında ise onları götürecek araç, personel, benzin yoktur. Henüz bilmediğimiz bir konu da, mesela 3,5 yaşında bir çocuğun (bu hafta anaokuluna başlayan oğlumun bir yaşıtının) cezaevinden kreşe neyle gittiği. Ring aracıyla mı gidiyordur dersiniz?
Bir küçücük “Mutluluk” nasıl etkilenir mahpus hayatından?
Bugünlerde gündeme gelen Lorin, Özgür ve Zeynep, annelerine verilen cezalar nedeniyle hapse girmesi söz konusu olan ilk bebekler değiller maalesef. 6 yaşına kadar anneleriyle beraber hapishanede bulunmasına “izin verilen” bebeklerin, çocukların neler yaşadığını, Şana Civelek’in hikâyesinden de biliyoruz. Annesi Nazire Civelek, Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesi’ndeki okul öncesi öğretmenliği öğrenimi sırasında katıldığı bir eylemden dolayı hakkında dava açılmasından 6 yıl, Şana’yı doğurduktan 1,5 yıl sonra cezaevine girdi. Adı Lazca’da “mutluluk” anlamına gelen Şana’dan ayrılamadığı için onu da yanına aldı. Pazar Vatan’da Çağdaş Ulus’un 26 Aralık 2010 tarihli haberine göre,
“Şana koğuşun gözbebeği oldu ama annesi ve babası, cezaevi koşullarının onun için iyi olmadığını düşünerek bir karar verdi. Şana, babası Yaşar Civelek’in yanına yani özgürlüğe gidecekti. Anne Nazire Civelek küçücük bebeğini son kez öpüp, kokladı, sarıldı, yüzüne doya doya baktı. Şana artık dışarıdaydı. Küçük Şana, babası Yaşar Civelek’le birlikte yaşamaya başladı. Ama özgürlüğü sadece 8 gün sürdü. Çünkü annesinden ayrı kalamadı. Baba Yaşar Civelek, kızının sekiz gün boyunca sürekli ağladığını anlatıyor: “Şana’yı bir süre önce yanıma aldım. Dışarıdaki hayata alışmasını istedim. Ama o hayat dolu, gördüğü her çocuğun yanına koşup oynamak isteyen, gerçekten adı gibi mutluluk dolu kız gitmiş, yerine korku içinde bir bebek gelmiş. Gardiyanlar tarafından benim beklediğim yere getirilinceye kadar ağladı. Sonra beni gördü, uzun uzun baktı, gel deyince de boynuma bir sarıldı, dakikalarca beni bırakmadı, o kadar hareketli olan kızım kucağımdan bir daha inmek istemedi. Şana, hem hapishaneye girerken, hem de çıkarken bezine varıncaya kadar arandı. Herhalde bu yüzden olsa gerek, eve gittiğimizde bezlerini değiştirmeme bile direndi ve ağladı. İki gün boyunca evin içinde benden yarım metre bile uzaklaşmadı. Şana, çok hisli ve algıları güçlü bir çocuk. Hapishanede neler yaşadıysa, evdeki en ufak gürültü bile onu ürkütüyordu. İlk gece sabaha karşı 02.00’de uyanarak saat 05.00’e kadar ağladı ve annesini istedi. Kendi evinde yabancı gibiydi” diye anlattı.
Kızını oyalamak için parka götürdüğünü anlatan baba, “Daha önceleri kaydırak ve salıncakta diğer çocuklarla oynamayı çok severdi. Ancak bu kez parkın kuytu köşelerinde, gözlerden uzak yerlerde dolaşmayı tercih etti. Salıncağa bile binmeyerek ve diğer çocuklara hiç yaklaşmayarak, gidip parkı çevreleyen parmaklıklara ellerini koydu ve öyle bakakaldı. Sürekli ağladı ve annesini aradı. Sekizinci gün dayanamayıp Şana’yı tekrar annesinin yanına, hapishaneye götürdüm. O gün görüş günüydü. Bir saat öncesinde annesine vermiştim. Görüşe annesiyle beraber geldiler.
Ancak Şana sürekli ağladığı için Nazire ile sadece 10 dakika görüşebildik, sonra koğuşa döndüler. Herhalde onu tekrar annesinden ayıracağımdan korktu. Özgürlükten uzak annesiyle mi, annesiz sahte bir özgürlük mü ikilemindeyiz. Şu anda önümüzde 33 ay var, ancak Şana hapishanenin olumsuz etkilerini şimdiden yaşamaya başladı.”[4]
Bir bebeğe bunları yaşatmaya değecek ne var ki şu hayatta?
“Sevdiğim sayı 6”
Biz çocukken televizyonda Susam Sokağı filan seyrederdik. Kuklalar şarkı söylerdi, sayıları öğretenlerden bir tanesi aklımda kalmış, “sevdiğim sayı altı”, var mı hatırlayan? Şimdi, hapishanede olmayan başka annelerle sohbet ederken çocuk bakmaktan yorulmuş, “ne zaman büyüyecek bunlar” diyoruz. Cezaevinde olsak herhalde hiç istemezdik büyümelerini. Onlar o yaşa gelene kadar cezamız bitmeyecekse eğer, özellikle 6 yaşına gelmelerini. Hapishanede büyüyen çocuklar içinde 6 sayısını seven var mıdır acaba?
O yaşa gelince çünkü annenin çocuğunu yanında bulundurması için verilen “izin” bitiyor. Yani 6 yaşına gelen çocuk, annesiyle beraber hapishanede kalamıyor artık. Peki, nereye gidecek? Varsa bakacak bir aile üyesi, onun yanına. Yoksa annenin cezaevinden tanıdığı, tahliyesi gelmiş bir koğuş arkadaşının yanına. O da yoksa? Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne teslim edilmekte”ymiş. Ama haksızlık etmeyelim, ne diyor bakanlık, çocukları anneleri ziyarete götürüyormuş bu kurumlar.
Ya bir de, Türkiye’de yabancı bir kadın mahpussanız? Bu ülkede yaşayan hiçbir akrabanız, tanıdığınız yoksa? Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’nde 52 dil konuşuluyor, biliyor musunuz? Ne mutlu, siz Güney Afrikalı da olsanız, çocuğunuz Türkiye devletinin şefkatli kollarında, güvende büyüyecek. Bir kapalı alandan bir başka kapalı alana 6 yaşında geçecek, kanun böyle.
* Zeynep Alpar, Hapiste Sağlık Girişimi Sözcüsü
[1] Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin bilgi edinme hakkı kanunu kapsamında Adalet Bakanlığı’na sorduğu, hapishanelerde yaşayan tutuklu ve hükümlü kadınların ve bunların yanında kalan çocukların sayısı ve hapishanelere dağılımına ilişkin sorunun, 12 Mart 2014 tarihli cevabında, “bu bilgiler özel bir çalışma, araştırma ve inceleme gerektirdiğinden” bilgi edinme talebinin yerine getirilemediği belirtiliyor. Kaç annenin çocuklarıyla birlikte hangi hapishanede tutulduğu bilgisi Adalet Bakanlığı’nda yokmuş ve bunu öğrenmek “özel bir çalışma” gerektiriyormuş. Bu “çalışma”yı yapmamış, yapamamış “güçlü Türkiye”.
[2] Kitapların Türkçe çevirileri, CİSST tarafından basılıp ücretsiz dağıtılıyor, internette de mevcut. Hapsetmenin Alternatifleri: http://cezaevindestk.org/belgeler/hapsetmenin_alternatifleri_temel__ilkeler__ve_umut_veren_uygulamalar_elkitabi.pdf
Kadınlar ve Hapsedilme: http://cezaevindestk.org/belgeler/cezaevi+mudurleri+ve+politika+yapicilar+icin+kadinlar+ve+hapsedilme+uzerine+el+kitabi.pdf
[3] Çalışmanın sonuç raporu: http://www.sabancivakfi.org/files/html/programlar/tghp/TCYOV_Kitap.pdf
[4] http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=16512&yaz=G%FCncel