Sıkça tanık olduğumuz bir gerçekliğe ya da itirafa dönüştü neredeyse! Gün geçmiyor ki herhangi bir gerekçe ile "aldandık, aldatıldık işte, ne yapalım" sözü birilerinin dilinden dökülmesin!
İnsan, ister istemez düşünmeden edemiyor. Sözlü, sonrasında yazılı edebiyat kuşağından gelen bir neslin, görsel fotoğrafik hafızaya hızla dönüş yaptığı bu yeni zamanlarda aldatmak ya da aldatılmak o kadar kolay mı sahi!
Her şeyin, hayatın bizatihi kendisinin bu denli alenen faş olduğu; dileyen herkesin merak ettiği her bir şeyi birkaç dokunuşla avuç içine aldığı bir aletle doğrusu yanlışıyla öğrenebilmesi mümkün iken aldanmak neyin nesi ola ki!
Çok oldu televizyonlarda haber-tartışma programlarını izlemeyeli. Diziler ise ha keza! Sadece oyuncu arkadaşlarımın oynadıklarını merak nedeniyle izlediklerim oluyor.
Bunlardan biri "Aldatmak". Oyun gücüyle muhteşem performans sergiliyorlar; Vahide Perçin, Ercan Kesal, Mustafa Uğurlu...
Öyle bir dizi ki; sanki oturup alel-usül ülkenin medya gündemine vakay-i adiyeden kabiliyle düşen kimi olayları bir ailenin fertleri üzerinden orta yere boca etmişler.
Bir baba var, otuz yıllık eşini beş yıl önce kendisinden otuz yaş küçük bir kadınla sahte evlilik yaparak "aldatmış" bir de kız çocuğu olmuş. Ve o kadına aslında mesleği avukatken kendini müteahhit olarak tanıtmış.
Evliliğinin son on yılında on yıl boyunca "şaibeli şirketler"in yönetim kuruluna girerek usulsüzlükleri hâl yoluna koyup şirketlerin satışına aracılık ederek milyon dolarlarla servet edinmiş. Ve bu serveti yurt dışındaki hesaplara kaçırmış. En yakınındakiler dahi bunları duymamış, bilmemiş.
Otuz yıllık evliliğinden olan kızı aslında hiç kazanmadığı halde birincilikle tıbbiyeye girdiğini söyleyip başarısını anlatıp aileyi aldatmış. Oğlu babasının arkadaşının bir milyon dolarını sanal para işinde batırmış, araya mafyatik işler girmiş ve bütün bunlardan aile "aldatıldığı" için kimselerin haberi olmamış.
Nesini anlatacaksın ki! Devasa bir kirlilik olanca aymazlıkla bir bir orta yere dökülüyor.
Otuz yıllık eş hakime hanım dizinin bölümleri boyunca idealist düzgün meslek onurundan ödün vermeyen bir hukukçu iken o da duygularına yenilerek bir başka kirliliğe evet diyerek aldatan-aldatılan-kirlenen dünyaya dahil oluyor. Hem de hukuk dünyasında "kafa koparan avukat" namıyla anılan bir kadın avukatla boşanmak istediği kocasının servetinin yarısını vekalet ücreti bedeli olarak anlaşmak şartıyla!
Mağdur eş, yasak ikinci evlilik yapmış olan kocasının yasadışı yollardan edinip kaçırdığı serveti, elinden alıp orta yerde dımdızlak bırakabilmek için eldeki kocasına ait videoları baro seçimi günü dünya aleme yaymış oluyor.
Bir dizi senaryosu içinde her biriyle bir yerlerde tanık olunabilecek olaylar sahiden bir film şeridi gibi akıp gidiyor.
İşin tuhaf tarafı; kimse şaşırmıyor. Hem sadece dizinin içinde değil! Gündelik hayatta da kimse artık şaşırmıyor.
Dizide bir tek ikinci evlilikten olan beş yaşındaki kız çocuğu var en masum olan. O da evden çıkarak alıp başını gidiyor.
Biri çıkıp "bütün bunlar bir senaryo işte" deyiverse ve sahici hayatın aslında pîr û pâk gerçekliğine dönüversek diyeceğim ama! Nerde! Kimin haddine...
Bakın reklam filmi bile yıllardır bıkmadan usanmadan "Kirlenmek güzeldir..." demiyor mu(ydu)? (ŞD/SD)