Epeydir tartışılıyordu. Ezberi önce Roj Tv bozdu. Uzunca bir süredir mekânları eski adlarıyla anıyorlar haber bültenlerinde ve diğer tüm işlerinde.
Yakın günlerde de devletin tepesinden, Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı'ndan ses geldi: "Vatandaşlar başvurursa, dava açarlarsa yaşadıkları yerleşim yerlerinin eski adları iade edilecek"(miş)...
Değişik bir ruh hali içinde mi olmak lazım, emin değilim. Durduk yerde böylesine "iyi" bir karar. İyi de bir yanı hinlik mi taşıyor ne? Vatandaş başvuracak, benim falanca seneden bu yana köyümün, kentimin adı değişmiş. Lütfen eski adını iade edin, diye. Peki, bir başka sayın vatandaş da çıkar ve "Hayır kardeşim ben yeni isimden pek memnunum. Eski isme dönüşü de istemiyorum" derse ne olur?
Biz mi istedik adlarımız değişsin diye!
Anlaşılan hukuk kurumunu işin içine sokarak daha önce alınmış genel bir siyasi kararı hukuk marifetiyle boğdurmaya ya da içinden çıkılmaz hale sokmaya niyet var gibi.
Şimdi durduk yerde vatandaş sormaz mı siyasal iradeye! Be kardeşim ben mi size dedim benim şehrimin, beldemin, köyümün adını Özbeöz Türk adıyla değiştirin, diye. Madem 1930'lu yılların "Tanrı Dağı kadar Türk, Hîra Dağı kadar Müslüman" politik ortamında "Güneş Dil Teorisi" kararı gereği Türk kimliği ve kültürü çağrıştırmayan bütün yer adlarını Türkçeleştirip Türkleştirdiniz.
O halde yine bir siyasal kararla "Özür ve Telafi" mantığı içinde 70 senelik o hilkat garibesi karardan geri dönün olsun bitsin. Hem bunca yurttaşın bir sürü para ve zaman harcamak zorunda kalmasının da önüne geçmiş olursunuz. Fena mı olur.
Muhabir "Zoxê"yi "Zaho" sandı
Çok garip hikâyeler yaşadı bu ülke ad değiştirmeleriyle ilgili. Birini paylaşayım. 2003 yılı ocak ayı başında Diyarbakır'da bir yolcu uçağı düşmüş, 75 kişi ölmüştü. İlk günün telaşı içinde haber kanalları televizyonlarda kimi bulurlarsa konuşturuyorlardı. Ertesi gün çok iddialı tv kanallarından birinin İstanbul'dan gelen muhabiri heyecanla uçağın düşüş nedeni üzerine "Jimnastik" yapıyordu.
Meğerse Diyarbakır Hava Limanına inmeye çalışan uçak "Zaho deresindeki sis nedeniyle görüş mesafesinin yetersizliği" sonucu düşmüş. Buraya kadarı normal değil mi? Diyarbakır'ı, Zaho'yu bilmeyenler "tamam" diyecek. Zaho'yu da Diyarbakır'ın hava alanına yakın bir arka mahallesi sanacak. Oysa öyle değil. Zaho, Kuzey Irak'da bir yerleşim yeri.
Diyarbakır Hava Alanına yakın vadinin şimdiki adı "Çarıklı" olsa da, eski adı "Zoxê". Ne bilsin garibim muhabir halktan biri Zoxe'nin adını telaffuz edince çakmış Zaho'ya selamı. Ne de olsa çok bilinen Zaho'yu telaffuz etmek daha kolay.
Dara'nın girişindeki talebada "Oğuz" yazılıydı
Birkaç yıl önce Mardin'de İnsan Hakları Sempozyumuna katılmıştım. Üç gün süren programın ardından Mardin'le Nusaybin arasındaki antik Dara şehrine götürmüştü bizleri Nusaybin Belediye Başkanı Doktor Mehmet Tanhan.
Bütün bir Roma izlerinin şehirde çıplak gözle görülebildiği ve yağmurlu günlerde sel sularının toprakla birlikte taşıdığı Daralı çocukların ellerinde satmaya çalıştığı antik Roma Sikkelerinin şehri, Dara'nın girişindeki tabela bütün hak ihlalleri aktivistlerini şaşırtmıştı: Oğuz.
Değiştirdiniz de ne oldu?
Bu örnekleri ve garabetleri çoğaltmak mümkün. Bütün Anadolu coğrafyasında sadece Kürtlere ait olan değil, Ermeni, Rum, Laz ve diğer etnisitelere ait olan ve Türkçenin dışında çağrışım yapan bütün yer adları bir kararla değiştirildi. Değiştirildi de ne oldu?
Şimdi gidin Kürt coğrafyasında herhangi bir köyü sorun? Bütün samimiyetimle ifade edeyim eski adını bilmiyorsanız emin olun köyü ancak resmi yetkililerin müdahalesiyle bulabilirsiniz.
Daha geçen hafta İstanbul'dan entelektüel bir dostum uzun yıllar evvel Midyat civarında bir köyde öğretmenlik yapan yakınının bir dönem yaşadığı köye ziyaret yapmak istediğini ifade etmiş ve adının da Barıştepe olduğunu dile getirmişti. Köyün eski adının Salha olduğunu öğrenince iş kolaylaşmış ve köy bulunmuştu.
Cunda, hâla Cunda'dır, kim takar taktığınız Ali Bey'i
Şimdi kimileri adları değiştirilen yerlerin sayılarının 12 binle başlayıp 30 bine kadar çıkarıyor. Bu bir felaket itiraf etmeliyim. Cunda'nın adını "Ali Bey" yapmakla millete Ali Bey'e tatile diyemiyorsunuz maalesef. Cunda, hâla Cunda'dır, kim takar taktığınız Ali Bey'i. İstediğiniz kadar adanın girişi yolu üzerine Ali Bey diye yazın, manasız. Dara'nın girişine Oğuz yazdığınız gibi.
Şehrim Diyarbekir'in adı Asur Kralından..
Benim şehrim Diyarbekir'in adına ilk evvel bundan 3300 sene önce Asur Kralı 1. Adad Nirarî'den kalma bir kılıç kabzası üzerinde Amid olarak rastlanmış. Ondan önce Süryani dilinde "Kurtulmuş" anlamına gelen "Omid" imiş şehrin adı. Doğu ve Batı Süryanileri "a" ve "o" harflerini aynı anlamda kullanırlar, sorup öğrendim. "Mar" ve "Mor" kelimelerinin "Aziz" anlamına geldiğinde olduğu gibi...
Sonra Roma ve Bizans döneminde sonuna bir "a" harfi eklenerek "Amida" olmuş şehrin adı. Ermeni Tigran Krallığı döneminde "Dikranagerd" olmuş şehrin adı. Yani Kral Dikran'ın Şehri. Geçen yıl genç bir Ermeni grubu gelmişti de şehre birbirleriyle Ermenice konuşurken tanık olmuştum. Kendi aralarında Dikranegerd diye imliyorlardı şehri. Sonra Arap döneminde Dîyarbekr olmuş şehir ve kolay telaffuz edilsin diye Diyarbakır adı uzunca bir süre tedavülde kalmış.
Ve otuzlu yıllarda Mustafa Kemal'in vurgusunu Diyarbekir Belediye Meclisi karara dönüştürünce şehir bu kez ve bugüne kadar resmi olarak Diyarbakır olmuş.
Tabi şimdilerde siyasal bir varoluşla birlikte en az yüzyıldır dillendirilen Osman Sebrî'nin bir kitabında da vurgusu yapılan Kürdî manada Amed ismi var.
Bu iyi niyetle atılmış bir ilk adım olsun
Açın Şevket Beysanoğlu'nun dört ciltlik Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları çalışmasının sayfalarını mahlası Amid, Amida, Amidi, Diyarbekiri ve Amedi olan o kadar çok şahsiyetle tanışırsınız ki!
Bütün seyahatler bir ilk adımla başlar der bir atasözü. Bu kararı bir ilk adım olarak kabul etmek niyetindeyim. Yeter ki hinlik taşımasın iyi niyetle atılmış bir ilk adım olsun. Ve tabii ki mesela birey olarak benim resmi makamlara başvurup şehrimin eski adını istiyorum, dememe gerek kalmasın. Tunceli, Dersim olsun. Hakkâri Çolamerg olsun. Şanı şöhreti koyana kalsın, ama Urfa da Riha olsun. Diyarbakır'ın ise en az altı adı var. Bugünlere yakışanı Amed'dir, Amed olsun...
Bir "Özür" ve akabinde "Telafi", hepsi bu kadar. İnanın ki zor değil...(ŞD/EÖ)