Gündemin disko topu gibi olduğu, 'son dakika' gelişmelerinin birbirini kovaladığı günlerde insan yazıya nereden başlayacağını şaşırıyor. Çok büyük umutlarla girdiğimiz 2021'in ilk haftasında ekranların birinde kürklü, boynuzlu, yüzleri boyalı, 'n'olmuş senin yüzüne öyle tövbe estağfurullah' adamlar sağa sola koştururken, diğerinde Türkiye'nin en köklü, en saygın üniversitelerinden biri olan Boğaziçi'nin kapısı kelepçelenebiliyor. Hayırlar olsun!
Hadi biz biraz şerbetliyiz bu gibi durumlara da Amerika çok şaşkın. CNN, BBC, NBC ne varsa tüm canlı yayınları izliyorum. Spikerinden, muhabirine, bağlandıkları/röportaj yaptıkları senato üyelerinden, eski başkanlara ve diğer üst düzey yetkililere kadar, hepsi aynı şeyi söylüyor:
"Daha önce hiç böyle bir şey görmedik ve bu ABD için utanç verici!"
Aslında Donald Trump bunun sinyallerini daha seçim döneminde yaptığı konuşmalarda vermişti. Eğer o sıralarda ülkenin medyasını takip ettiyseniz, yapılan yorumlarda bu tür endişe verici gelişmelerin beklendiğinin yazılıp, çizildiğini hatırlarsınız. Ancak tahmin yürütmek/öngörmek başka; gerçeği kelimenin tam anlamıyla ete kemiğe ve de boynuza bürünmüş şekilde izlemek bambaşka.
ABD'de yaşanan olaylar ilginç, düşündürücü ve sandığa güvenen insanların umutlarını yıkan cinsten. Narsisizmin pençesindeki bir ülke başkanının ülkeyi ne hale getirebildiğini – bir kez daha- izliyoruz. Alttan "Dik dur eğilme, bu millet seninle!" sloganı duysak yadırgamayacağız.
Ver alttan hard rock'ı!
Aslında içinden geçtiğimiz günlerde bunu hard rock eşliğinde de söyleyebiliriz. Rock müzik önemli. Rektörlük kriteri gibi bi'şey bu. Eğer rock müzik dinliyorsak tırnak işareti kullanmadan tuğla kadar kalınlıkta cümleleri tezimize (ç)alıntı yapıp yepyeni bir teze sahip olabiliriz. Böylece akademik unvana sahip olup, bundan hiç utanmayabiliriz. "Yalnızca 1980 darbe döneminde değil başka zaman da rektör atanmıştı" deyip, darbe dönemini kelimenin tam anlamıyla aklayabiliriz. Okulun akademisyenlerinden, öğrencilerinden tut, eski mezunlarına ve hatta geniş kesimden vatandaşına kadar herkes, rahatsızlığını haklı gerekçelere dayandırarak söylese bile kale almama ve hatta makamından onlara el sallama hakkın da olabilir. Üniversitenin evrensel tanımına ve olmazsa olmazları olan akademik özgürlüğe ve üniversite özerkliğine rağmen siyasi iktidarca tepeden indirilebilir ve bunu yadırgamayabilirsin.
Yani kayyımsındır ama 'Nothing else matters'.. Neticede; 'Rock will never die!' Tanısanız seversiniz aslında ve oturup karşılıklı çay içerek tüm sorunları çözülebilirsiniz de ama çay yoktur o sırada...
Keşke de çay olsa...
Mesele yalnızca rektörlük de değil...
'Atanan Rektör Bey' değil aslında tek mesele.
Artık çok fazla üst üste gelmesi, kör gözüne parmağım meselesi...
Mesele demokrasi meselesi. 'Öbürsüler'in kendini bir türlü size dinletememesi. Kulakların hep onlar konuşurken kapalı olması. Hani demokrasi deyince siz çok partili düzeni, halkın oyu ile iktidarı değiştirebilme hakkını anlıyorsunuz ya. O bilgi eksik. Demokrasi, iktidarlara olduğu kadar toplumun genel yargılarına da karşı çıkabilme özgürlüğü demek. Demokrasi çoğunluğun iradesinin gerçekleşmesi kadar, azınlıkta kalanların da haklarının korunması demek. Demokrasi yalnızca makbul vatandaşlarınızı sevip, diğerlerini sürekli dirseğinin tersiyle itmek demek değil. Demokrasi, "Atanmış rektör istemiyoruz!" diyeni elitist ya da siyasi fanatiklikle suçlamak, "SMA'lı çocuklar yaşasın" diyeni kirli kampanyaya destek vermek ve hatta "terörist" olmakla suçlamak değil.
"Geçinemiyoruz, ay sonunu getiremiyoruz, marketten eli boş dönüyoruz" diyen memura, "algı operasyonu yapıyorsun" demek, "Geleceğe dair umudumuz yok, iş bulamıyoruz" diyen genci, provokatörlükle, "Kadınlar ölüyor, İstanbul Sözleşmesini uygula" diyeni toplumun, aile yapısının temelini sarsıyor diye suçlamak değil. Bu isteklerini dile getiren vatandaşlara, çeşitli mecralarda "Beğenmiyorsan yallah başka ülkeye, vatan haini" diye cevap veren trollere destek vermek de değil. Hakkını daha yüksek sesle savunmak isteyeni evinden aldırmak ya da gazı, copu, polisi topyekûn ne varsa üzerine saldırmak hiç değil.
Büyük resim nerede? Göremiyorum...
Hâlbuki bu isteklerin dediğiniz gibi vatan hainliğiyle, teröristlikle, üst akılla, algı operasyonuyla, dış güçlerle, büyük resmi görememe ya da birilerinin düğmeye basmasıyla hiç ilgisi yok. Bence siz de farkındasınız bunun. İstenen, kullanım hakkı sadece size ait olan hak, hukuk ve adaletten yararlanmak... Ancak, bu aralar çok yoğun kullanılan varakların parıltısından olacak, göremiyorsunuz. Tüm bunlar gün gibi ortadayken ülkede demokrasi var demek ve sorunların demokratik yolla çözüleceğini ileri sürmek yalnızca halk dolandırıcılığıdır. Başka da bir şey değil!
(YAB/AÖ)