İzmir Seferihasar'da 30 Ekim’de meydana gelen ve büyüklüğü hakkında kimsenin hemfikir olmadığı depremde 114 kişi hayatını kaybetti, binden fazla insan yaralandı.
Yaşayanların ruhlarındaki yaraları tahayyül edemeyiz. Bizse şu anda sadece “mucize” konuşuyoruz. Elif ve Ayda’nın enkazdan kurtarılma görüntüleri bize “Neden bu enkaz altındalar?” sorusunu sorduracağına “En zor anımızda bile hayata tutunmamız gerek” mesajını veriyor.
Hatta bu mesaj meta haline getirilip, kupa olarak satılabiliyor. Sevinçlerimiz manipülasyona uğruyor, duygularımız istismar ediliyor. Ve yine bu görüntüler, aslında içinde bir çok soru barındırırken, gri bir zafer havasında buluyoruz kendimizi.
Eğer elimizdeki fotoğraflar, sorulması gereken soruları sordurmuyorsa, o çocukların görüntüleri neden çekildi?
Konuyu iletişim akademisyenleri, hukukçular ve çocuk gelişim uzmanları ile konuştum. Onların önemli uyarılarının gazetecilikte kaybolmaya yüz tutan etik değerleri yeniden tartışmaya açmasını ve gazetecilere yeni bir pencere aralamasını diliyorum…
“O an!” fotoğrafı ve diğerleri...
Gazetecilerin çocuk haberlerini servis ederken, o fotoğrafın nasıl ve ne amaçla kullanılacağı sorusuna cevap vermesi gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Eylem Yanardağoğlu, “Elif’in ilk kurtarıldığı anın görseli çocuğun yüzü net görülmediği ve haber değeri olduğu için etkileyiciydi. Ancak daha sonra çekilen uzun görüntüler, hastaneden paylaşılan detaylı fotoğraflar beni ve çok kişiyi rahatsız etti. Haberlerde görünütlerin ne amaçla kullanıldığı çok önemlidir” diyor.
“Benim aklımdaki en önemli soru, o hastanedeki fotoğraf neye hizmet ediyor?” diyen Doç Dr. Esra Ercan Bilgiç de “Haberci gözünden, görüntülerin çok önemli olduğu tartışmasız.
Çocuğun yüzü belli belirsiz görünebilir ancak çocukların görüntüleri tüm detayları ile verilmeye başlandı. Hastane fotoğraflarının ‘ilk an’ fotoğrafından ayrı tutulması gerekiyor. Çocuğun iyi olduğu bilgisi hastane görüntüleri ile değil, açıklama yapılarak da verilebilirdi” vurgusu yapıyor.
“Ayda’nın fotoğrafında kişisel bütünlüğe saygı ihlal edildi”
Meslektaşların ve toplumun da merak ettiği “Doğal afetler veya felaketler haberleştirilirken çocuk görüntüleri kullanılabilir mi?” sorusuna daYanardağoğlu, şöyle yanıt veriyor:
“Haberciler tarafından çok dikkat edilmesi gereken ince bir çizgi var burada. Halkın bilgi alma özgürlüğü önemli tabii ancak savunmasız gruptaki kadınlar, hastalar , savaş durumu içindeki insanlar ve tabii ki çocuklar haber yapılırken ‘Kişisel bütünlüğe saygı’ ilkesi ön planda tutulmalıdır. Bazı anların, olayların vahamatini ortaya koymak için böyle görsellerle yüzümüze vurulması gerekiyor. Kuvvetli imajlar olmadan ne yazık ki harekete geçilmiyor dünyada. Ancak o görünütünün nasıl kullanıldığı da çok önemli.
“Elif’in fotoğrafı sonrası, yurttaşların ‘Neden bu olay yaşandı? Yaşanmaması için ne gerekiyor?’ sorularını sorması gerekirken, ardından paylaşılan fotoğraflar ve özellikle hastane görüntüleriyle, artık haberin etkisinden tamamen uzaklaşıldığını görüyoruz.”
Yanardağoğlu, Ayda’nın fotoğrafında kişisel bütünlüğe saygı sınırının tamamen ihlal edildiğini ve işin habercilik yapmaktan çıktığını vurguluyor. İşin aile kısmının ise tamamen göz ardı edildiğinin altını çizen Yanardağoğlu çocuk görseli paylaşmanın çok ayaklı, çok yönlü düşünülmesi gereken bir konu olduğunun göz önünde bulundurulmasına dikkat çekiyor.
Fotoğrafın “Tarihi Belge” niteliği…
Dünya tarihine göz atıldığında da – ne yazık ki ülkelerin ve toplumların vicdanlarına zor yollarla girilebildiğini görüyoruz.
Tarihte yaşanan, yaşanmakta olan, yazılı olarak anlatılan ancak bir türlü harekete geçilmeyen olaylar karşısında neden tek bir görüntü, sayfalarca yazılan haberlerden daha etkili oluyor?
Aylan Kurdi’nin kumsala vuran cansız bedeni, ilk kez devletleri harekete geçirdi, mültecilerin yaşadığı insani dramı tüm gerçekliğiyle dünyanın gözlerinin önüne serdi.
Vietnam’da albayın öldürdüğü mahpus, Vietnam savaşında Napalm bombasının yakıcı etkisinden kaçmaya çalışan kız çocuğu, Halepçe katliamında hayatını kaybeden anne ve kızının fotoğrafı, Sudan’da akbabanın yanındaki ölmek üzere olan aç çocuk fotoğrafı...
“Hayat gibi gazetecilikte siyah beyaz değil”
Peki tüm bunlar olmamalı mıydı? Bunlar haberci hatası mıydı? Ya da yok sayılmalı, hiç çekilmemeli, kullanılmamalı mıydı? Doç. Dr. Esra Ercan Bilgiç, “Dikkatten kaçmaması gereken şey, tüm kaynaklarda da belirtilen, “Haber değeri, çocuğun üstün yararından da mı üstün?” sorusuna cevap verebilmek diyor.
“Özellikle afet zamanlarında medyada sıklıkla karşımıza çıktığı üzere, olayları dramatize ederek haber yapan bir habercinin yanlış bir iş yaptığını iddia etmek doğru olmaz. Öte yandan, dramatizasyonun ve tüm haber yapma süreçlerinin çocuklar üzerinden gerçekleştiği durumlarda, özellikle dikkat edilmesi gereken hususlar var” diye de ekliyor.
Doç. Dr. Yanardağoğlu ise, “Hayat siyah ya da beyaz olmadığı gibi habercilik de öyle değil. Bazen tek bir görsel, sayfalarca haberden çok daha etkili. Bazı anlar var ki onlar da yayınlanmasaydı diyemiyorsunuz. Aylan Kurdi’nin fotoğrafı, haber alma özgürlüğü, durumun vahametini yüzümüze çarpma ve çocuğun yüzünün net olarak görülmemesi gibi noktaları barındırıyordu. Bu yüzden çocuğun yüzü hiç kullanılmasın değil, kullanılırken habercilerin çocuk hakları perspektifini gözetmesi ve sorumluluk bilinci ile hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum” diyor.
Haberin çocuk üzerindeki etkisi
Yıllardır çocuk hakları konusunda aktif olarak mücadele yürüten, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Gündem Çocuk Derneği’nin kurucularından Ezgi Koman’a göre ise çocukların yüzlerinin görsel olarak sürekli kullanılmasını ve bu durumun neden olduğu hak ihlallerinin etik olmadığını, sorumluların hesap vermemek için çocukları araçsallaştırdığını vurguluyor.
“Fotoğraflar ile gerçekten uzaklaştık”
“Bu görüntüleri izlemek bir şeye dönüşecek mi? Etkisi ne oldu? Umut bekliyoruz, mucize bekliyoruz” diyor.
Fotoğraf karelerine iktidar temsilcilerinin de girmeye başlamasının olayın rengini değiştirdiğini vurgulayan Koman, “Bu fotoğraflar gerçek olaydan bir kez daha uzaklaşmamıza neden oldu. Görüntülerle manipüle ediliyoruz ve hakikati tam olarak, olduğu gibi göremiyoruz. Devletin yükümlülükleri konusunda taleplerimiz perdelendi” saptamasında bulunuyor.
Çocukların hastaneye kadar takip edilmesinin, enkaz çalışması görüntülerinin sürekli verilmesinin sakıncalı olduğunu sözlerine ekleyen Koman, olayın politik karşılığının gözden kaçmaması gerektiğini vurguluyor.
“Mağdur hikayelerinin medyada çok fazla görünür olması, kurban sayısını da artırıyor. Hepimizde mağdur olma, kurban olma duygusunu pekişiyor. Bir yerden sonra mücadele etmemizi de zorlaştırıyor” diyerek olayın bir diğer boyutunu gözler önüne seriyor. Ezgi Koman’a göre bu süreçte medya sınıfta kaldı ancak çocuk hakları hareketi çok başarılıydı. Onların sayesinde biz bu konuyu bir kez daha konuşuyoruz.
“Görüntüler çocukların iradeleri dışında paylaşıldı”
Klinik Psikolog Cansu Alözkan Sever de çocuklardan bahsettiğimiz zaman olaya hem çocuk hakları hem de görüntülerin yaratacağı psikolojik tahribat üzerinden bakmamız gerektiğini unutmamamız gerektiğini belirtiyor.
“Paylaşılan görseller tamamen çocukların iradeleri dışında. En kırılgan, en acı içinde oldukları anın paylaşılmasından bahsediyoruz. Saatler sonra canlı olarak küçük çocuğa ulaşmanın sevinci büyük ve haber değeri var ancak yine de görüntünün ‘çocuğun gizli kalma hakkı’ gözetilerek paylaşılması lazım. Başlarından geçen zor deneyimler, irade dışında tekrar tekrar önlerine çıkarsa, çocukların bunlarla baş etmeleri zorlaşacaktır” diyor.
Hem habercilerin hem de sosyal medya kullanıcılarının hata yaptığını vurgulayan Psikolog Alözkan, “Haberci muhakkak ki görsel paylaşacaktır ancak bu hal, enkaz altındaki çocuğun tüm açılardan detaylı çekilmiş hali, ambulanstaki ya da hastanedeki hali değil.” diyor ve çocuğun saatler sonra enkaz altından çıkmasının mucize olmadığını, çocuğun o anı kardeşlerini ya da annesini kaybettiği an olarak hatırlayacağını, çocuğun görselle kendi isteği ve güven alanı dışında maruz kalması halinde travmasının tekrar pekişecebileceği riski içinde olduğunu vurguluyor.
Fotoğrafların ‘Yeniden’ paylaşımı
Sosyal Medya bir yandan ‘alternatif medya’ olarak konuşulsa da artık herkesin gazeteci olmasına da yol açtı. “Hastane görüntülerinin sürekli dolaşımda kalmasının, çocukların haklarının tekrar tekrar ihlal edilmesine neden olduğunu, burada gazetecinin, siyasetçilerin, kamunun ve sosyal medya kullanıcılarının da sorumluluğu olduğunu altını çizen Akademisyen Eylem Yanardağoğlu; “Bu vicdani yükü hep birlikte paylaşıyoruz” diyor.
Hukuk ne diyor?
Enkaz altından kız çocuklarının görselleri üzerine İstanbul Barosu da açıklama yaptı. “Mağdur çocuğun kimliğini açıklayacak ya da tanınmasına yol açacak şekilde yüzünü göstererek yapılan habercilik Basın Kanununa göre suçtur ve çocuk hakkı ihlalildir.(…) Ayrıca haber için seçilen görseller temsili de olsa, çocuğun mağduriyetini yansıtmamalıdır.”
Avukat Cansu İste, çocuk görseli paylaşımlarının uluslararası sözleşmeler çerçevesinde araştırılıp düşünülmesi gerektiğini vurguluyor.
Uluslararası sözleşmelerin belirli ilkeler temel alınarak hazırlandığını, bunların evrensel değerler olduğunu ve kısa sürede değil yüzyıllar içinde oluşturulduğunun öneminin altını çiziyor. “Tüm bu sözleşmeler, birilerinin ezilmesi ve kötü muamele görmesi sonucunda, yaşanan büyük sıkıntılarla ortaya çıktı.
Bu yüzden uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde değerlendiriliyor. Aksi halde, bu ve benzeri olaylarda temeli olmayan, subjektif değerlendirmeler yapılır” diyerek yaşanabilecek sıkıntılara dikkat çekiyor. Avukat İste ayrıca, “Gazetenin haber yapması bir yana, haberin bir anda milyonlarca insan tarafından paylaşılması, hatta bu görselin kar amaçlı ve reklam kampanyaları dahilinde kullanılmaya çalışması kabul edilemez.” diyor.
“Çocuğun rızası kavramı hiçe sayıldı”
Haber yapılırken “Farkındalığı kime karşı oluşturuyoruz? İktidara karşı mı, insanlığa karşı mı, müteahhitlere mi ,tarihe not düşmek adına mı?” sorularının önemle, tekrar tekrar sorulması gerektiğini belirten İste, bu paylaşım yapılırken “çocuğun rızası” kavramının ise hiçe sayıldığını vurguluyor.
“Kabul edilemez”
Hukukçu Nesibe Kiriş de tarihte en geniş çaplı onay alan insan hakları sözleşmesi olarak bilinen BM Çocuk Hakları Sözleşmesi çerçevesinden olayı yorumlamak gerektiğini belirtiyor. 6 ve 12’nci, yani “Çocukların sağ kalma ve sağlıklı şekilde gelişme hakkı vardır” ve “Çocukların kendilerini etkileyen konularda düşüncelerinin dikkate alınması hakkı vardır” maddelerine dikkat çeken Kiriş, habercilerin bu doğrultuda haber yapması gerektiğine dikkat çekerek, çocuk görüntülerinin bu şekilde medyada yer bulmasının kabul edilemez olduğunu belirtiyor. (YAB/EMK)
Görsel: Anadolu Ajansı