Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, 2017-2018 Adli Yılı Açılış Töreni'nde konuştu.
Yargıtay konferans salonunda düzenlenen törene Başbakan Binali Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan ve Danıştay Başkanı Zerrin Güngör katıldı.
Cirit “Bizim görevimiz, duyguyla, coşkuyla, önyargıyla davranmak değil, Türk hukuk sisteminin son yıllarda büyük bir başarı ile yükselttiği insan haklarına ilişkin standartlardan taviz vermeden objektif delillere göre karar vermektir” dedi.
“Hakimler görevlerinde bağımsızdır”
Doğan Haber Ajansı ve Anadolu Ajansı’nda yer alan haberlere göre Cirit’in konuşmasından öne çıkan ifadeler şöyle:
"Devam eden bazı yapısal sorunlara, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan hain darbe girişiminden kaynaklanan zorluklara rağmen daha iyi işleyen bir adalet sistemine doğru güvenle umutla ve emin adımlarla ilerlediğimizi belirtmek isterim.
“Halkın yargıya duyduğu güvenin ve memnuniyetin artması için kişisel ve kurumsal olarak her türlü fedakarlığa hazır olduğumuzu beyan ederim.
“Hakimler bakımından vicdan, hüküm verirken dikkate alınması gereken son derece önemli bir kavramdır. Anayasa'mıza göre, hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa'ya, kanuna, hukuka ve vicdanlarına göre hüküm verirler. Bu nedenle hakimin anayasayı, kanunu ne derece iyi bilmesi gerekiyorsa vicdani süreçleri de o ölçüde iyi bilmesi ve en önemlisi de vicdan sahibi olması gerekir. Bir yargı mensubunu üstün kılan, onu kendi istek ve hırslarından kurtararak, sadece hukuku uygulamasını emreden vicdanıdır.”
“Şüphelileri iade etmeyerek yargılamaya engel olurken”
“Tarihsel süreç içerisinde baktığımızda demokrasimiz, darbelerle kan kaybetmiştir. Üzülerek, ifade etmem gerekir ki bu süreçlerde yargı teşkilatımız da iyi bir sınav verememiştir.
“Özellikle HSYK yetkisini elinde bulunduran yüksek yargı mensuplarımız, sanki ceza kanununda anayasal düzene karşı işlenen suçları yasaklayan hükümler yokmuş gibi gayrimeşru fiillere sessiz kalmış. Sessiz kalmak bir yana gayrimeşru fiilleri desteklemiş adeta kutsamış ve onlara meşruiyet kazandırmıştır.
“Bugün hain örgütün elebaşlarının yurt dışına kaçmaları ve bulundukları devletlerin bu örgütün üyelerinin, suçluların iadesine ilişkin kuralları hiçe sayarak, iade etmemeleri meselenin oldukça farklı ve derin boyutlarını ortaya koymaktadır.
“Firari FETÖ mensuplarının iade edilmemesi, soruşturmalarda gerçeğin ortaya çıkması konusunda bazı engeller oluşturmaktadır. Bir yandan şüphelileri iade etmeyerek, adil yargılamaya engel olurken diğer yandan adalet ve hukuk nutukları atanların samimiyetleri son derece sorunludur. Kanun kaçaklarını iade etmeyen aksine onları himaye eden devletlerin, öncelikle kendilerinin hukuka saygı duyması gerektiğini vurgulamak istiyorum.”
“Toplumun yargıya güveni”
“Toplumun en çok güven duyması gereken meslek mensuplarının bir terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket etme ihtimali dahi, tek başına bir toplumun şaşkınlık ve sarsıntı yaşamasına yeterlidir.
“Emanete ihanet ederek, kamu görevini ve özellikle yargı yetkisini belli bir örgütün amaçları doğrultusunda kullananlara adaletten başka bir borcumuz bulunmamaktadır. Tamamen bir güven mesleği olan hakimlik ve savcılık mesleğini icra edenlerin yaklaşık 1/3'ünün terörist faaliyetlerin odağında yer alması, halkın gözünde yargıya olan güveni elbette sarsacak bir durumdur. Toplumun yargıya güven duymadığı bir hukuk sisteminde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanamaz.
“Teröre destek veren ülkeler”
“Devletler, özellikle silah ve mühimmatın terör örgütlerinin eline geçmesini önleyici tedbirler almak zorundadır. Bu önlemleri almamak, teröre açıkça destek vermekle eşdeğerdir. Ancak teröre destek veren ülkeler, bu silahların bir gün kendilerine çevrileceğini bilmelidir.
“Teröre doğrudan ve dolaylı destek veren ülkelerin, uluslararası sözleşmelere ve uluslararası hukuka uygun davranmalarını bekliyoruz.”
“Hukukçu objektif olmalı”
"Bir hukukçunun insan hakları, insan sevgisi, demokrasi ve hukukun üstünlüğü değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalarak, objektif olması, analitik düşünmesi, sorgulama yeteneğinin bulunması, olayları kuşkuyla süzebilmesi gerekir. Bu niteliklerin, temel eğitim aşamasında bireylere kazandırılması zorunluluktur. Aksi halde hukuk eğitimi ne kadar iyi verilirse verilsin arzulanan ölçüde, kaliteli ve iyi hukukçuların yetişmesi mümkün olmayacaktır.
“Düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, ezbere dayalı bir temel eğitim üzerine iyi bir hukuk yönetimi inşa etmemiz mümkün değildir. Kaliteli hukuk sistemi için iyi uygulamacılara ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız. İyi hukukçular yetiştiremezsek hangi sistemi getirirsek getirelim, başarılı sonuçlar elde edemeyeceğimizin farkında olmamız gerekir.
“Önerimiz hukuk fakültelerinin 5 yıl olması”
“Adli hizmetlerin kalitesinin sağlanması bakımından önemli bir faktör de etkili bir hukuk eğitimidir. Lisans, lisansüstü, doktora eğitimlerinin yanında meslek öncesi, meslek içi eğitimin belli bir standardın ve kalitenin üzerinde olması gerekir. Hukuk fakültelerinin sayısında, son yıllarda yaşanan olağanüstü artış, kanaatimce 85 hukuk fakültesi ve bir kısmı da beklemekte, hukuk sistemimiz bakımından önemli riskler doğurmuştur. Bu risklerin en büyüğü, yetersiz hukuk eğitimi alan kişilerin hakim ve cumhuriyet savcısı olmasıdır.
“Temel hukuk eğitiminin yetersiz olması, meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerin verimini de düşürmektedir. Bu durum, hatalı karar sayısını artırarak, adli hizmetlerin kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Önerimiz olarak, hukuk fakültelerinin lisans eğitiminin 5 yıl olması, birinci sınıflarda hukuk sosyolojisi, hukuk tarihi, hukuk felsefesi, Türkçe dil bilgisi derslerinin zorunlu olarak okutulmasının hukuk eğitiminin kalitesini artırması bakımından yararlı olacağını düşünmekteyiz. (BK)
* Fotoğraf: Murat Kula / Ankara / AA