Türkiye-ABD ilişkilerini anlayabilmek için, daha önceki yazılardan aşina olduğunuz iki aktörü takdim edeyim:
1. Hegemon Devlet (HD). Dünyaya tek başına söz geçiren devlet. ABD;
2. Stratejik Orta Boy Devlet (Str. OBD). Kurulduğu coğrafya dolayısıyla boyundan büyük öneme sahip olan ve bu yüzden de sürekli başı belaya girebilen devlet. Türkiye.
İkisi arasında kesintisiz ilişki var. Çünkü HD, belli bir bölgede sözünü geçirebilmek için Str. OBD'yi kullanmak zorunda. Onu, "Eksen Ülke"si yapmak zorunda. Yaptığı zaman, ona birçok konuda yardım verir ve karşılığında da itirazsız itaat alır.
Son cümleye dikkat: HD'nin Eksen Ülke'ye vereceği şey sınırlı, beklediği şey sınırsızdır. Çünkü verdiğinin de sınırsız olması durumunda, partnerinin adı Eksen Ülke değil, "Stratejik Ortak" olur. Oysa ABD'nin, tarihsel vs. nedenlerle, dünyada iki tanecik stratejik ortağı var: İngiltere ve İsrail. Bunlardan neredeyse sınırsız destek alır ve bunlara neredeyse sınırsız destek verir. (Tabii, bu dediklerim bugüne kadar böyle oldu; bundan sonrası bilinmez. Çünkü ABD böyük devlettir, nokta).
Str. OBD ise hem HD'nin gazabını çekmemek, hem de başının sıkıştığı konularda onun yardımını almak zorunda. Oysa, kendisi için en rahat nefes alınacak pozisyon, tabii ki denge durumu. Yani, bulunduğu bölgede tek bir devletin egemen olmaması. Aksi halde, Eksen Ülke olayım da yardım alayım derken uydulaşabilir ve sonuçta bölge devletleriyle başı belaya girebilir (ör. 1955 Bağdat Paktı). Ama Türkiye, AB'deki Türk düşmanları ile Türkiye'deki AB düşmanlarının koalisyonu yüzünden bu konuda bir şey yapamıyor.
Sanırım, Erdoğan'ın gezisi netleşmiştir:
1. ABD, Balkanlar-Kafkaslar-O.Doğu Bermuda Şeytan Üçgenine egemen olabilmek için Türkiye'nin yakın işbirliğine ihtiyaç duyuyor. Ama onu "stratejik ortak" düzeyine getirmeye ihtiyacı ve niyeti yok, çünkü güçlü taraf kendisi ve muhtaç taraf Türkiye. Üstelik kendisinin bölgede İsrail'i var. Zaten, Türkiye'yi biraz da İsrail'e stepne diye istiyor: İsrail hem fazla küçük, hem çözdüğü kadar sorun yaratıyor, hem de fazla dik başlı. Ama, ABD'deki lobisi durdukça, İsrail de duracak. Onun için, Türkiye "Stratejik Ortak" ilan edilmeyi daha çook bekler.
2. Türkiye için en ideal teorik durum, ABD'nin gazabını çekmeden özerkliğini korumak. Oysa birinci tezkereyi (06.02.2003) bir solukta geçirerek adamlara bu iş tamamdır dedirttikten ve bilumum 6. Filoyu İskenderun açıklarına toplattıktan sonra ikincisini (01.03.2003) reddedince, HD'nin gazabını çekti.
Üstelik, bir de, kendi içinde çoktan halletmiş olması gereken Kürt, Kıbrıs, Ermeni ve dış borç sorunlarını kanserleştirmek yüzünden HD'ye muhtaç oldu:
Türkiye, kendi Kürtlerini, sırf alt kimliklerini inkar etmeyi artık bırakarak mutlu etseydi, K.lrak Kürtlerinin Kürdistan kurmalarından korkmazdı. 2002'de Denktaş'ın kuyruğuna yapışıp Annan Planını reddetmeseydi, Kıbrıs sorunu kalmazdı. Susurlukçu Teşkilat-ı Mahsusa'nın avukatlığını yapmayı marifet saymasaydı, Diaspora'yı böyle güçlendirmezdi. Sadece bankalara 46 milyar $ hortumlatmamış olsaydı, İMF'ye yüzsuyu dökmezdi.
Oysa şimdi Kürt sorununda "Aman, PKK'yı engelle", Kıbrıs için "Aman, Ercan Havaalanı'na milletvekili yolla", Ermeni sorunu için "Aman, bu yıl da soykırım deme", dış borç için de "Aman, İMF'ye söyle, ertelesin" diye Washington kapılarında (Yunan müziğinde "amanes" diye bir acıklı şarkı türü vardır) amanesci olmazdı. Ne yaptığını kendisi bile bilmeyen hayâl-i fener CHP'yi "Amerikan düşmanı" ilan etmeyi kurtuluş çaresi bilmezdi...
Washington ise, durumdan memnun mesut. Hem kendi kızgınlığının tadını çıkartıyor, hem de Türkiye'nin muhtaçlığının. Bermuda Şeytan Üçgenine tam egemen olmak için, bir yandan Ukrayna ve Gürcistan'ı kullanıp Karadeniz'e el atarak Rusya'yı pıstırmaya çalışıyor, bir yandan da Türkiye'yi kullanıp İran ve Suriye'yi. Başarırsa, rakipsiz kalacak.
Ama, Allahtan, Bizans üzerinden Osmanlı tarikiyle intikal etmiş bir Str. OBD refleksi var Türkiye'nin. Suriye'yle İran'ın ipini çekmeye aracı olursa, kendi ipini çekeceğini biliyor. Direniyor. Ama Sevr paranoyacıları kanser ürettikçe, nereye kadar, Rufailer karışır.