Nasıl bileceğiz; tabii ki birincisi başımızın tacıdır, ikincisi ise başımızın belası. Özellikle de herkesin "Avrupa Birliği (AB) müdahalesi egemenliğimizi ihlal ediyor" dediği şu sıralarda. Ama beyinlerin çok net ve aynı fikirde olduğu durumlar tehlikelidir. Galiba, kafalarımızın biraz karışmaya ihtiyacı var.
Ulus ve ulusal egemenlik nedir?
Ulus, bir ülkede "birlik ve beraberlik sağlama" projesinin adıdır. Ulusu oluşturmak için ülkedeki başat (dominant) etnik, dinsel, sınıfsal gruplardan biri Devlet’i temsilen üst-kimlik’i belirler ve başat olmayanlara yani alt-kimliklere empoze eder.
Yalnız, kendi alt-kimliğine saygı karşılığında bu üst-kimliği kabule (yani devlete itaate) hazır insanlar varken, bu işi zorla yapmak mümkün değildir. Yoksa "birlik" yapayım derken "teklik" yaparsın ve isyan çıkar. Devletin, ulusun içindeki alt-kimliklere saygı gösterdiği oranda toplumsal barış oluşur, göstermediği oranda da toplumsal çatışma.
Buradan egemenlik kavramına geçiyoruz. İki anlamı var:
- Dış anlamı: Diğer devletlerle eşitlik. Bunun ön koşulu bağımsızlıktır. Bağımsızlık, bir devletin egemenliğinin uluslararası planda yalnızca kendi iradesiyle (imzaladığı antlaşmalarla, vs.) sınırlanabilmesidir.
- İç anlamı: Ulusal egemenlik, toplumsal sadakatin sınıfa, hanedana, aşirete vs.’ye değil, yalnızca "ulus"a yönelmesi demektir.
Tamam da, hangi ulusa? Çünkü ulusal egemenlik, bağımsızlık kavramına sığınacak bir ulus-devletin içerdeki alt-kimlikleri "ezme lisansı" anlamına gelmez. Tam tersine, ancak alt-kimliklerin devlet tarafından ezilmediği oranda gerçekleşir. Tarihsel bakarsak: 19. yüzyılda "çoğunluğun iradesi" olarak tanımlanan demokrasinin 21. yüzyıldaki tanımı artık "alt-kimliklere saygı"dır.
Fakat azgelişmiş ülkelerde iç dinamik çok tembeldir ve bu yüzden 19. yüzyıla takılmış durumdadır. Böyle olunca, iki çözümden birini tercih etmek gerekir: Ya "Benim olsun, 19. yüzyıl olsun" denecektir veya ülkeyi Batı demokrasisiyle tetikleyip 21. yüzyıl tercih edilecektir.
Farkındaysanız, bu, ulusal egemenliğin iki anlamının birbiriyle çatışması demek. Çünkü dış anlam "bağımsızlık" adına dış müdahaleyi reddederken, iç anlam "toplumsal barış" adına demokratik müdahaleyi öngörüyor. "Başımızın belası" dediğimiz dış müdahale kavramı da işte böyle kafa karıştırıcı bir durumda devreye giriyor.
Dış müdahale nedir?
Tabii ki askeri müdahale "Meclis’ten dışarı" olduğu için cevap basit: Dış ülkelerin kendi düzenlerini bize önermesi. Örneğin Atatürk, Afgan Kralı Emanullah Han’a Türkiye’nin laik düzenini önermişti; hem de 1930’larda. O zaman, soruyu daha kışkırtıcı soralım: “Dış müdahale iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?”
Buna, en Batıcı olanımız bile şöyle diyebilir: "Dış müdahalenin niyetine bağlıdır."
Oysa galiba burada müdahaleyi yapanın niyetinden başka şeyler daha önemli. Örneğin Cumhuriyet başlarken dış müdahale (azınlık hakları, vs.) Batı Avrupalı büyük devletlerin çıkarlarını yansıtıyordu. Ama çağdaşlaşmak isteyen Türkiye’nin yararına oldu. 12 Eylül’den sonra da aynı şey tekrarlandı.
O zaman özetleyelim. Bütün olay iki şeye bağlı:
- İç düzenin niteliği: Bu düzen demokratik mi, antidemokratik/baskıcı mı?
- Dış müdahalenin yönelimi: İç düzeni demokrasi yönünde mi etkiliyor, tersi yönde mi?
Bu soruların önemini izaha gerek yok sanırım. İçteki düzen antidemokratikse, demokratik yönde bir dış müdahale ulusun lehinedir. Ama şu sorular biraz daha izaha muhtaç:
- Dış müdahale demokrasi "ihraç" etmeye çabalıyor mu?
- İç düzende demokrasiyi “ithal”e yönelmiş bir unsur var mı?
Çünkü demokrasi zorla ihraç edilemez. İhraç ediyorum diyen, açıkça emperyalizm yapıyordur; aynen bugün Irak’taki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi. Ama az gelişmiş ülkede Batı’nın çağdaş değerlerini özümsemiş bir "ithalatçı" varsa, demokrasi bal gibi ithal edilir. Düşünün isterseniz: Kemalizm 1920’lerde bu ithalatı yapmamış olsaydı biz şu anda sokaklarda hâlâ "Kadınlara oy hakkı!" diye yürüyor olabilirdik. Aman, "Yaşanmamış bir tecrübeyi ithal iyi sonuç verir mi!" demeyin. Tabii ki ağrılı olur ve oluyor. Alternatifini düşünün, yeter.
Acaba bütün bunlar ulusal egemenlik ve dış müdahale konusunda kafanızı karıştırmaya yardımcı olabildi mi? "Evet" derseniz nasıl mutlu olacağım bilemezsiniz. (BO/GG)
* Baskın Oran'ın makalesi, 18 Nisan 2008 tarihli Agos Gazetesinde yayınlandı.