Bu sene Newroz'u biber gazıyla ve polis şiddetiyle karşıladık. Kutlamalarda yaşanan onlarca ihlal anaakım televizyon kanallarında kendine yer bulamasa da, Avrupalı parlamenterlerin Türkiye'de biber gazlı polis şiddetine maruz kalması Avrupa basınında yerini aldı. Newroz kutlamaları sırasında Danimarka, İtalya ve İsveç'ten birer delegasyon Türkiye'deydi.
İsveç'ten beşi Sol Parti üyesi, altısı kadın ağlarından 11 kişilik bir kadın delegasyonu, siyasi nedenlerle cezaevinde olan kadınlarla dayanışmak için Türkiye'ye gelmişti. Mardin ve Diyarbakır'daki kadın siyasetçileri ve kadın örgütlerini ziyaret edip, Newroz kutlamalarına katıldılar.
Delegasyonda yer alan İsveç Sol Parti'den, Stockholm Eşitlik Komisyonu başkanı Ann-Margarethe Livh, Sol Parti eski parlamenteri ve UNIFEM İsveç Yönetim Kurulu Üyesi Marianne Eriksson, Sol Parti'den Naile Aras ve kadın hakları aktivisti Josefin Castillo ile İsveç'e dönmeden önce uğradıkları İstanbul'da buluşup, Türkiye ziyaretlerini konuştuk.
"Vietnam protestolarından beri böyle şiddet görmedim"
Buluştuğumuzda Nusaybin'de Newroz sırasında yaşadıklarının etkisinden henüz kurtulamamışlardı. Hayatlarında ilk defa böyle bir polis şiddeti ve biber gazı saldırısıyla karşılaştıklarını anlattılar hep bir ağızdan.
Polisin Newroz'u kutlamaya gelenlerin etrafında bir çember oluşturup, herkesi biber gazına boğduğunu söylediler öfkeyle.
Livh, bebek arabalarıyla, çocuklarıyla oraya gelen binlerce kişi olduğunu söylerken, Ericksson "Ben 60 yaşındayım. Vietnam protestolarından beri böyle bir şiddet görmedim, ki orada biber gazı yoktu" diyordu.
"Kaçmaya çalışsak da bizi kovalıyorlar, ara sokaklardan önümüze çıkıp yine üzerimize gaz sıkıyorlardı. Delegasyondan bir arkadaşımız paniğe kapılıp ağlamaya başladı. O kargaşada birbirimizi kaybettik, dört kişi kaldık. Sonra arkamızda duran bir araba bizi kurtardı. Giderken bir kadını daha kurtardık. O kadar kişi arabaya nasıl sığdık bilemiyoruz."
Polisten kaçmak için yoldan geçen bir arabaya atlamanın da hayatlarında bir ilk olduğunu söylüyorlar. Kendilerine gelmeleri için onları evlerine davet ettiklerini, çay ikram ettiklerini anlatıyorlar.
Eriksson, gülerek "Sivil halkın yardımseverliğini, misafirliğini çok sevdik. Böyle yaparlarsa sürekli geliriz, bizden sıkılabilirler" dedikten sonra "Ama biber gazını hiç sevmedik. Bunu bir daha yaşamak istemiyoruz" diyor. Livh ekliyor, "Bir dahakine limonlarımızla geleceğiz ama polisin yaptıkları korkunçtu ve bunu bütün dünya izledi".
Cezaevindeki kadınlara unutulmadıklarını göstermek için
Delegasyonun Türkiye'ye gelme sebebi siyasi nedenlerle hapiste olan kadınları ziyaret etmekti. Bunun yerine Mardin ve Diyarbakır'da cezaevi önünde birer basın açıklaması yapabildiler.
"Cezaevindeki kadınlarla görüşemeyeceğimizi tahmin ediyorduk. Birçok Avrupa Birliği (AB) parlamenteri aylarca uğraşıp hiçbir sonuç alamadıklarını anlatmıştı.
"Aslında amacımız hapishanedeki kadınlarla dayanışmak, unutulmadıklarını göstermekti. Çünkü eğer birgün biz içeri alınırsak, böyle isterdik."
Eriksson, KCK duruşmalarını izleyen herkesin "bu davanın bir şakaya benzediğini" söylediğini ve durumu delegasyon olarak kendi gözleriyle görmek istediklerini ifade ediyor.
Livh ve Aras Diyarbakır'da görülen KCK ana davası duruşmalarını uzun zamandır izliyor. Hapisteki kadınların çoğunun kendileri gibi politikacılar olduğunu, bazılarıyla şahsen tanıştığını belirten Livh, sivil toplumda ve/veya yerel yönetimlerde aktif olan birçok kadının hapsedildiğini söylüyor.
"Ben bunun yerel seçimler için bir strateji olduğunu düşünüyorum. AKP son seçimlerde bir şokla karşılaştı. 100'e yakın BDP'li belediye var. Şimdi bu belediye başkanları ya da çalışanlarının çoğu hapiste. Önümüzdeki seçimlere kadar ne aday ne de kampanyada çalışacak insan kalacak dışarıda.
"Özellikle kent kadın meclislerinin üyelerinin çoğunluğu hapiste. Bazı meclisler işleyemez hale gelmiş. Hatta hapishanelerinde artık dolduğunu öğrendik."
Livh, Türkiye'deki kadınların, ertesi gün başlarına ne geleceğini bilmeden tüm güçleriyle çalıştıklarını söylüyor, "Hergün aralarından birileri tutuklanıyor. Böyle bir baskı altında kadınlara yardım, eğitim sağlayıp eylemliliklerini devam ettirdiğini görmek çok etkileyici. Bunu nasıl yapıyorlar anlamıyorum."
"Başbakan Erdoğan oraya gidip politika nasıl yapılır bu kadınlardan öğrenmeli" diye ekliyor Eriksson.
Polis şiddetine maruz kalmadan eylem yapabilmek
"Polis şiddetine maruz kalmadan örgütlenip eylem ya da kutlama yapabilmek bir insan hakkıdır. Tabi medeni bir toplumda yaşıyorsanız..."
Livh, Kürt sorununun AB'de çok tartışıldığını ama her ülkenin farklı çıkarları gözettiğini söylüyor, "Ama kimse insan hakları ihlalleriyle ilgilenmiyor. Fransa ve birkaç ülke zaten Türkiye'yi AB'de istemiyor. Bu ihlaller sürdükçe Türkiye AB'ye giremeyecek ama Ortadoğu'yla pazarlıklarda aracı olma rolünü devam ettirecek. Bu da birçok ülkenin işine geliyor."
Eriksson, bu ziyaretin bir taraftan korkunç, bir taraftan da olumlu bir deneyim olduğunu belirtiyor: "Avrupa'da birçok kişi Türkiye'deki bu durumu, polisin tutumunu anlayamıyor. Ama delegasyonun cezaevi ziyaretlerini gerçekleştiremesine ve Newroz'da polisin davranışına bizzat şahit olması, durumu daha net görmelerini sağladı."
İsveçli delegasyonun uçak saati yaklaşıyor. Ayrılırken, "Türkiye'nin bu tutuma derhal son vermesi gerekiyor, söylenecek başka bir şey yok" diyorlar.(ÇT)