Film Threat (Film Tehdidi) sadık okuyucuları, "Türk Oz Büyücüsü"nü hatırlayacaklardır. Bu film MGM klasiğini İstanbul gökkuşağına gerçeküstü bir diyara fırlatmıştı. Bunların yanında Star Trek, Tarzan, Süpermen hatta E.T.'nin bile Türk versiyonları mevcut.
Fakat bu anlattıklarımın hiçbiri sizi ağzınızın açık kalacağı "Türk Yıldız Savaşları" (Dünyayı Kurtaran Adam) manyaklığını anlatmaya yetmez. 1977'de çekilen filmin özel efektlerinin utanmadan çalınıp bu kabusa yapıştırılmış olmasına rağmen, film orijinalinin sahne sahne aynısı değil. Bu film, film yapımcılarının aklını ne kadar kaçırabileceğinin bir kanıtı, hazır olun çünkü "Türk Yıldız Savaşları"nı ancak bu hikayenin cinnet labirentini takip ederek anlayabilirsiniz.
Çok uzak bir gezegende Türkçe konuşan bir halk...
Çok eski zamanlarda Türkçe konuşulan uzak bir galakside evren, kötülük yapan bir dörtlü tarafından tehlikeye atıldı: Mardi Gras kostümleri giyen iki çalı saçlı adam, Kleopatra gibi giyinmiş vamp bir kadın ve kafasının üzerinde ambulans ışığı olan bir robot (bunu ben uydurmadım, zaten böyle bir şeyi uydurmam mümkün değil! ). Bunların uzay gemisi filoları, uçan daireleri olan bir grup kahraman isyancıya savaş açıyor ve sonrasında ekranda birkaç dakika boyunca "Star Wars"un hasar görmüş bir metrajı görülüyor. Burada belki Luke Skywalker yok, ama onun yerine isyan saldırısını yöneten iki orta yaşlı uzay jokeyi var: Cüneyt Arkın ve Aytekin Akaya.
Bir uzaygemisi dekoru oluşturacak bütçe ne yazık ki olmadığından, "Star Wars" görüntüleri arkalarındaki projeksiyondan yansırken, kahramanlarımız ön plana montajlanmış.
Alçak bir lazer ışını uzay gemisini parçalıyor ve kahramanlarımız uzayın derinliklerine uçuyorlar. En azından böyle varsayıyoruz, bu görüntüyü çekecek para da olmadığından yönetmen Çetin İnanç bu bölümü geçerek, kahramanlarını yarasız beresiz kurtarıp bir çöle düşürüyor. Ufukta Sfenks ve piramitler görünürken, fırtınalı bir sahilde kazadan konuşmaya başlıyorlar. Ama Kahire Film Meydanında Ömer Şerif'i izlemektense, kahramanlar diğer tarafa doğru yürüyüşe geçiyorlar.
Birdenbire, uçuşan kırmızı yakaları olan yarım düzine atlı şövalye ortaya çıkıyor. Kahramanlarımız Jackie Chan tarzı savaş sanatlarıyla manevralar yaparak şövalyeleri haklıyorlar. (Uçan tekmeler uzun bir yol alarak şövalyelerin yüzlerine isabet ediyor.)
Mumya kabilesi ve kötü adamlar
Daha sonra dinamik ikilimiz gladyatörlerin köleleri itip kaktığı kötü bir "Spartaküs" versiyonuna geçiş yapıyorlar.(Bu kaslarla dolu dünyada kimse kreatinin ne olduğunu duymamış gibi) Karate tekmeleriyle gladyatörleri de hallettikten sonra kahramanlar, deri bir bant takan ve dudaklarında bir atı öptüğünde boyayabilecek kadar ruj olan kurnaz bir sarışın tarafından karşılanıp gecelikli oğlan çocuklarıyla dolu bir mağaraya giriyorlar.
Şansa, mağara sakinleri aniden taş duvarları delerek gelen bir mumya kabilesi tarafından saldırıya uğruyorlar. Mumyalar pençe keskinliğindeki tırnaklarıyla oğlanları öldürecek gibi kamçılamaya başlıyor ve Beatles'ın "Ben bir deniz aygırıyım" şarkısında giydiği kostümleri hatırlatan giysiler giyen öfkeli yaratıkların da katılmasıyla karmaşa iyice artıyor.
İkilimiz, kurnaz sarışın ve küçük bir oğlanla dağlara kaçmayı başarıyor ve kahraman "he-man"imiz mukavvadan yapılma kayalara tekme atarak, aerobik yaparak, bacaklarına kartondan yapılma kayalar bağlayıp uzun koşular yaparak yeni bir savaş için hazırlanmaya başlıyor.
Bu olimpik başarıları gösterirken, eğer izlenseler otoriteler tarafından sertifika alacak fiziklerini üstsüz olarak sergileyen kahramanlarımızdan biri, antrenmanda elini kanatıyor ve koca dudaklı sarışınımız yarayı deniz yosunuyla temizliyor, fakat dağlarda deniz yosununun nereden bulunduğuna dair bir açıklama yapılmıyor.
"Türk Star Wars"ında oynadıklarını hatırlayan kahramanlarımız daha sonra 1977 klasiğindekine benzetilmeye çalışılan tuhaf bir bar buluyorlar. Buradaki bar sahipleri birkaç gladyatör, hırsız maskesi takmış birkaç adam ve "Ben bir deniz aygırıyım" kostümlerini giymiş yaratıkların birkaçından oluşuyor. Kahramanlarımız büyük bir masaya oturup içinde tuhaf bir şekilde hiçbir sıvı bulunmayan büyük kadehlerle içki içmeye başlıyorlar. Bir kavga çıkıyor ve kahramanlarımız herkesin pestilini çıkarıyor.
Halbuki tüm bunlar dünyayı ele geçirmeye çalışan dörtlünün tuzakları. (onları hatırladınız mı?). Dörtlü hepsini yakalayıp karargahlarına götürüyor. Fiziksel şiddete ve Kleopatra'ya benzemeye çalışan üyenin tüm ısrarlarına rağmen kahramanlarımız karanlık güçlere katılmayı reddediyor.
Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama yeni bir dövüş başlıyor ve kürklü yaratıkların kolları ve bacakları karate tekmeleriyle vücutlarından ayrılıyor. Daha sonra üç metre uzunluğunda bir pelüş kar adamı görünüyor ve kahramanlarımız onu eritene kadar üzerinde tepiniyorlar. Kleopatra kılıklı Mardi Gras krallarından birini suçlayınca önce bir zombiye daha sonra ise bir örümceğe dönüşüyor.
Bu karmaşa sırasında kahramanlarımızdan biri kaçırılıp telefon kablosuyla ağzından beton bir levhaya bağlanıyor. Diğer kahramanımıza ise kutsal bir adam tarafından kurnaz sarışını, ışık saçan bir çelik gibi yapılmış kartondan bir kılıcın ve bir kutu yeşil beyinin bulunduğu eski bir kiliseye götürmekle görevlendiriliyor. Bu hazineler teneke folyo giyen bir adam tarafından korunuyor. Birkaç karate darbesinden sonra, kahramanımız kaçırılan dostunu buluyor ve onu beton levhadan kurtarıyor. Ama dostunun özgürlüğü kısa sürüyor çünkü bir süre sonra bir bubi tuzağında öldürülüyor. Hayatta kalan kahraman kılıcı eritip ellerini bu sıvıya daldırıyor ve bir çift altın eldivene sahip oluyor. Yeşil beyin ise çürüyüp bir kurtçuk yuvasına dönüşüyor.
Ve sıra altın eldivenli iyi çocuğumuz ve geri kalan zalimlerin son oyunlarını oynamasına geliyor. Açık bir arazide kötülerin boyunlarının sağa sola vurulmasıyla büyük bir gürültü kopuyor. Bu sürerken Sodom ve Gomorrah'ın yok edilmesi ile ilgili bir filmin sahneleriyle birlikte "Star Wars"ın uzaydaki savaşları da gösteriliyor. Birçok cüretkarlık ve kıyımdan sonra kötü adamlar yenilip ve herkes sonsuza dek mutlu yaşıyor. Altın eldivenli adam, kimyasal değişime uğramış sarışın bayan arkadaşını kesilmiş kafaları toplaması için bırakıp uzaya dönüyor.
Ne denilebilir ki? "Türk Star Wars"ı film eleştirmenliğini tartışmalara sürükleyecek gibi gözüküyor. Lumiere kardeşlerin eski gölgeli kısa filmlerinden bugünün dijital kamerasına dek bunun gibi bir film yapılmamıştır. Yardım et Wan Kenobi Bize yardım et! (PT/NK/BB)
* Pınar Tokur'un cinnet.org'dan çevirdiği yazıdaki ara başlık ve vurgular Bianet'e aittir.