* Fotoğraf: Anadolu Ajansı
* Aşı firmaları ile yapılan anlaşmalar basınla ve toplumla paylaşılacak mı?
* Aşılar doğrudan firmadan mı alındı, yoksa aracı firma var mı?
* Aşılar kaç parti halinde, ne zaman gelecek?
* Aşıların geliş aralıkları ne kadar sürede?
* Aşılar ne zaman yapılmaya başlanacak?
* Aşıların kimlere ne zaman yapılacağının programı var mı?
* Aşıların saklanması için yeterli hazırlıklar yapıldı mı?
* Aşıların dağıtımı nasıl yapılacak?
* Aşı merkezleri kurulacak mı?
* Günlük ne kadar doz aşılama yapılacak?
* Aşılar nerelerde yapılacak?
* Aşılar gelinceye kadar saklanma koşulları Çin Sağlık Bakanlığı veya ülkemiz Sağlık Bakanlığı tarafından mı sağlanacak?
Türk Tabipleri Birliği (TTB), “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” kapsamında 2011 yılında kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün bağımsız bir kurum kimliğiyle yeniden açılması ve aşıda dışa bağımlılığın yerine yeniden toplumsal bir aşı politikasının belirlenmesi amacıyla basın toplantısı düzenledi.
TTB basın toplantısında, Sağlık Bakanlığından bu soruları yanıtlamasını istedi.
“Pandemide yaşadığımız bu zorlukları bir daha yaşamamak için yabancı sermayeye bağımlı olmadan kendi aşımızı kendimiz üretebilmeliyiz. Koruyucu sağlık ve her şeye rağmen sağlıklı bir gelecek için aşı önceliğimiz olmalıdır. Bunun için de somut bir aşı politikamızın olması ve kendi aşımızı üretmemiz birer zorunluluktur. Bu gerekçelerle ülkemizin yıllarca aşı ihtiyacını karşılamış olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Kurumu gerekli donanım sağlanarak tekrar açılmalıdır.”
“Pandemi süreci yönetilemiyor”
Basın toplantısına TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, II. Başkanı Doç. Dr. Ali İhsan Ökten, Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut ve Merkez Konsey üyesi Doç. Dr. Deniz Erdoğdu ile tabip odalarının yöneticileri katıldı.
Açılış konuşmasını yapan Şebnem Korur Fincancı hükümetin salgın politikasına bağlı yaşanan sorunların aşılar ile birlikte daha da yakıcı hale geldiğini, şeffaflıktan yoksun hareket edilmesinin toplumdaki tereddüdü arttırdığını söyledi:
“Zamanında aşıları üreten ve ürettiği aşıları dünyaya ulaştıran bir ülkeden bugün aşı üretimi konusunda soru işaretleriyle dolu bir ülkeye gelmiş durumdayız.”
Basın toplantısında okunan açıklamada şu bilgiler verildi:
“Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi, 27 Mayıs 1928 tarihinde, savaştan yeni çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan halkların sağlığının korunması amacıyla temel laboratuvar hizmetlerini yürütmek için kurulmuştur. Kurulduğu tarihte geçerli olan 1267 sayılı yasa tasarısı uyarınca Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na bağlanmış, kurumun yetki ve sorumlulukları gelişen ihtiyaçlar karşısında yıllar içinde değiştirilmiştir. Müessesenin ismi 14 Aralık 1983’te “Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı” olarak değiştirilmiş ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı kuruluş haline getirilmiştir.
“Enstitü 1930’lu yıllardan itibaren aşı üretme konusunda çok başarılı çalışmalar yapmış ve yıllarca ülkemiz aşı ihtiyacını dış sermayeye bağlı kalmadan sağlamıştır. Kuruluşundan itibaren toplumu kıran bulaşıcı hastalıklarla çok başarılı bir mücadele yürütmüştür. BCG, kuduz, çiçek, Tifüs, Boğmaca, influenza virüsü, Newcastle virüsü aşıları, serum, akrep, yılan sokmalarına ve gazlı kangren anti serumları, Fibrinojen, albumin ve gamma globulin üretmiştir. Enstitüde en son 1987 yılında AIDS Araştırma Merkezi kurulmuştur.
“Ancak iktidarın 2002 yılından itibaren uyguladığı “Sağlıkta Dönüşüm Projesi”nin sağlıkta yıkıcı etkisinin sonucu olarak, 100 yıldan daha fazla tarihi geçmişleri olan Ankara ve İstanbul’da eğitim veren ve toplumun sağlığına hizmet eden köklü hastaneler, şehir-şirket hastanelerinin rantı uğruna kapatılmıştır. Hıfzıssıhha Enstitüsü de 2011 yılında tümüyle ortadan kaldırıldı. Bunun sonucu olarak toplumsal aşı politikamız ve aşı üretimimiz büyük ölçüde ortadan kalkmış, tamamen dışa bağımlı bir duruma dönüşmüştür.
“Pandemi sürecinin yönetilemediği açıktır. Sağlık Bakanlığı tarafından sadece tek bir firma ile anlaşma yapılmış, getirileceği iddia edilen 50 milyon aşı sadece 25 milyon vatandaşımız için yeterli olacakken, bu miktarda aşının gelip gelmeyeceği ve gelirse kalan 58 milyon vatandaşımızın aşı olup olmayacağı veya nasıl olacağı da belli değildir. Dünyada birçok ülke farklı firmalardan ve nüfuslarından daha fazla aşı temin etmişken Türkiye aşı temin eden ülkeler arasında ne yazık ki 53. sıradadır. Bu durumun ileride aşı karaborsası oluşturma riski de mevcuttur.”
Bu sebeplerle Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün yeniden açılarak faaliyete geçirilmesi talep edildi. (AS)