Anne Penguenler, yönetmenliğini Klara Kochanska’nın üstlendiği 2024, Polonya yapımı, isminden anlaşılacağı gibi, duygu sömürüsü yapmaya çok uygun, altı bölümlük bir dizi. Ancak gerek kurgusu gerekse yönetmenin duyarlılık, akılcılık dengesini koruyan yaklaşımı dikkatlerden kaçmıyor.
Birinci bölüm, tanınmış bir MMA dövüşçüsü olan Kamala’nın (Kama) bir bekar anne olarak yaramazlıkta sınır tanımayan yedi yaşındaki oğlu Jas’a yeni bir okul aramasıyla başlar. Jas, bir kız çocuğuna gözüne zarar verecek şiddette vurmuş ve bu yüzden okuldan atılmıştır. Kama yaşamının en zor savaşımını ringlerde değil, ebeveyn olarak oğlunu yetiştirirken vereceğinin farkındadır; ama uzmanların tüm ikna çabalarına karşın oğlunun dört yaşındayken okuma öğrendiğini, onun zeki bir çocuk olduğunu öne sürerek, olayın kazara oluştuğu ısrarını sürdürür ve çocuğa yeni bir okul arar.
Devlet okulları hizmet bakımından revaçta değildir; üstelik en ufak sorun çıkaran çocuklar okuldan atılır. Özel okulların ücreti çok yüksektir, ayrıca spor salonu yoktur, hizmet aksar. (Kaloriferler yanmaz vs.) Sonunda Jas’ı, özel eğitim görenlerle ‘normal’ çocukların bir arada okuduğu, kapsayıcı okul olarak bilinen Muhteşem Liman ‘ın penguenler sınıfına geçici olarak yazdırmaya karar verir. Okul idaresi ‘normal’ çocukların çoğunlukta olduğunu iddia eder ama tam tersi onlar azınlıktadır.
Kama’nın boşandığı doktor kocası Max, oğlu Jas hakkında uzmanlar gibi düşünür. “Hayatta her şey sana göre spor yarışması, oğlunu yetiştirmek bile” diyerek Kama’yı eleştirir. İwona adlı bir “dişi kuş” ile evlenmiştir, ikiz kızlarıyla mutludurlar. Jas, babasını göreceği akşamlar, “Annemi istiyorum” diyerek kendini tuvalete kapatır, onların da huzurunu kaçırır. Anne penguenler çocuklarının yetiştirilmesi konusunda babalarından yardım görmezler. Zor anlarda görseler bile bu, babalara ağır gelir. Kama’nın annesi de torununa bakmakta isteksizdir. Onun da bir yaşamı vardır; tango salonunda akranı erkeklerle dans etmekten hoşlanır.
Anne penguenlerden Ula’nın kocası özel bir şirkette çalışmaktadır. Kazancı iyidir. Ula, down sendromlu kızı Tola ve evlat edindiği iki engelli çocukla yakından ilgilenir, çok sabırlıdır, durumdan hiç yakınmaz. Canlı yayın yapmaya da pek meraklıdır. Takipçi sayısını artırmak için çırpınır. Kama’nın ünlü bir boksör olduğunu ve Jas’ın durumunu öğrenince fırsatı kaçırmaz; canlı yayında, otistik çocuğu olan bir anneyi destekleyeceğini açıklar. Mahreminin ifşa edilmesi Kama’yı çok sinirlendirir, oğlunun otistik olmadığını yineler, durur.
Kendisinde bir tuhaflık olup olmadığını soran oğlunu, “Sen iyisin” deyip öpüp koklar. Bu arada Jas’ın okul ücretini ödeyebilmek için menajerinin sponsor desteğini kabul eder. Ancak destekçi adam, “İmajınızı düzeltmek için otizm kampanyası hazırladık” deyince küplere biner: “İnternet bilgisine mi inanıyorsunuz, oğlum otizmli değil. İmajımı düzeltmek için oğlumu kullanmam.” Menajeri hemen araya girer, Kama’ya üç ay sonra ABD’de Las Vegas’ta dövüşeceğini, mutlaka sponsor desteğine ihtiyacı olduğunu hatırlatır. Ancak magazin sitelerine inananların sonu gelmez. Eski okuldaki gözü zarar gören kızın ailesi, Jas’ın otistik olduğunu duyunca davadan vazgeçmiştir.
Jas’ın çevreye zarar veren yaramazlıkları giderek artar. Okulun renkli toplarla doldurulmuş havuzuna kız erkek soyunarak girip oynamaları onun fikridir. Annesine, “Aormalde okyanusta kıyafetle yüzülmez ki” açıklamasıyla kendini bağışlatır. İnfiale kapılan, ‘normal’ bir çocuğun annesiyse, Tola’yı oğlunu baştan çıkarmakla suçlar. Kama dilini tutamaz, kadını tersler: "Genelevcilik oynamamışlar ya.” Oysa çocuklar havuzda birbirlerine zarar vermeden iletişim kurmayı becermişlerdir. Genç antrenör Robert ise olup bitenlere tepkisini şu sözlerle dillendirir: “Artık insanlar her şeye bir yakıştırma yapıyor. Babam bende alfa futbolcu ışığı gördü, anneannem rahip. Bense, gey vücut çalıştırıcı olup çıktım. Jas da belki de sadece bireycidir.”
İlkelerinden ödün verdiren sorunlar Kama’nın peşini bırakmaz. Dövüş için düzenlenen reklam kampanyasında seksi kıyafetli reklamı yayınlanır. Pozu, “Seksapel değil, güç” diye lanse edilse de tabii bu bir züğürt tesellisidir!
‘Doğa Yürüyüşü Gezisi’nde okuldaki aksaklıklar su yüzüne çıkar. Müdür, devletin engelli yardımının yeterli olmadığını gerekçe göstererek, kas distrofisi hastası Michat’ın geziye gidemeyeceğini söyler. Michat çok zeki bir çocuktur, hastalığı sebebiyle tekerlekli sandalye ile hareket eder. Annesi Tatyana para kazanmak için hem kuriyelik yapmakta, hem de oğluna bakmaktadır. (Çocuğun 1-2 yıl içinde hastalığı ağırlaşacaktır; kaçınılmaz son, kadını çok üzmektedir.) Kama, annelere Michat’ya yokuş çıkabilen yeni model bir araç sağlamak için bağış kampanyası düzenlemeyi önerir. İnternet takasları için takipçi sayısı önemli olduğundan Ula, sosyal medyayı kullanacaktır. Satıcıyla pazarlığı denerler, ama tüm çabalara karşın para toplanamaz. Ancak Kama pes etmez, dağ bayır demeden Michat’ının aracını tüm gücüyle iterek çocuğun geziye katılmasını sağlar. Ula cep telefonuyla geziyi çeker. Ebeveynler dertleşirler. Hela’nın babası Jerzk, “Yaptığım tek spor, kızımın peşinden koşmak” diye yakınır. Aslında evli değildir; çocuk yapma fikri, Jerzk’in ressam arkadaşından çıkmıştır. Ama o, kızının bir dediğini iki etmeyen bir babadır. Gezi sırasında antrenör Robert ile aralarında bir yakınlaşma doğar.
Birden fırtına çıkar; gökgürültüsü, yağmur, Herkes çamur deryasında düşe kalka otobüse ulaşmaya çabalarken Jas, haritadaki patikaya gitmek için tutturur. (Cümleyi yinelemesi, çocuğun otizm spektrumunda olabileceğinin işaretidir.) Onu engellemeye çalışan annesini de yere düşürerek sakatlanmasına neden olur. Çocukların tuhaf istekleri ebeveynlerini canlarından bezdirir. (Hela, geyik görmek için ortadan kaybolur, neyse ki bulumur.) Ama dönüşte herkes mutludur, otobüste “I will survive” şarkısı eşliğinde kafa çekilir. Ne çok iş başarmışlardır! Onlara cesaret aşılayan Kama’ya minnettardırlar.
Kama koltuk değnekleriyle her yere koşturmaya çabalar; bir yandan da fizik tedavi görmektedir. Max ise halden anlamaz, ona hemen tanıyı koyar: “Her şeye sinirleniyorsun, dövüşmediğin için adrenalini atamıyorsun” Jas, okulda da “Evimi, annemi istiyorum” tutturmalarını sürdürmektedir. Bunun üzerine Müdür, çocukta doğuştan gelen bir gelişme bozukluğu olduğu gerekçesiyle, özel eğitim raporu alması için Kama’yı ikna etmeyi başarır, Kama’nın başvuruda bulunmaktan başka seçeneği kalmamıştır.
Ebeveynler Hela’nın doğum gününde bir araya gelirler. Ula kocasının ısrarıyla bağımlı çocuklar için bir vakıf kurmuştur. Tanıştığı kadınlardan vakfa para bulmalarını ister. Sohbet sırasında bir anne, otistik bir çocuk annesi olmanın insana çok şey katan harika bir deneyim olduğunu söyler. Ula, kızı Hela için “Başıma gelen en güzel şey” der. Diğer konuk kadın, “Doğumdan önce test yaptırmış mıydınız?” diye sorunca Ula kem küm eder: “Genelde ultrasonda hiçbir şey görünmemişti.” Sonra birden dili çözülür: “Ne amniosentez testi, smear testi bile yapmadılar. Bilseydim doğurur muydum?” İkilem içindedir: “Ama kızımı çok seviyorum." Konuklardan başka biri, “Bir arkadaşım Down sendromlu fetüsü aldırdı ama sonradan pişman oldu” deyince Kama, Ula’ya “Şu aptal karıları yağlamaktan vazgeç" diye fısıltılar; aslında kendi pişmanlığını ağzından kaçırmıştır. Ula’nın aklıysa kadınların vakıf için yapacakları bağıştadır.
Ebeveynlerin okuldan hoşnutsuzlukları giderek artmaktadır. Eğitim başarısızdır. Çocuklara matematik ve diğer dersler verilmemekte; gündelik yaşamlarını sürdürmeleri yeterli görülmekte; terapilerse işe yaramamaktadır. İşin ucunda kâr olduğundan popüler uygulamalarla engellilik pazarlanmaktadır. Ula, kapsayıcı olduğu iddiasındaki okulu, öğrenciler adına protesto etmek için canlı yayın yapar. Ebeveynler, pankartlar havada, “Müdür nerede?” sloganı atarlar. Müdür gelir, “Beğenmeyen gider” sözü, “Gitmeyeceğiz” sesleriyle bastırılır. Müdürün bedensel engelli oğlu da protestoya katılmıştır. Adam dertlidir; Kama’ya açılır. İşini çok seven bir gazeteciyken, oğlunun bir trafik kazası sonucu sakatlanması üzerine, onun masraflarını karşılayabilmek amacıyla okulu kurduğunu söyler. “Kendini idare edebilsin istedim; ama çocuklarımızın hayatını etkileyemiyoruz“ der. Kama ona hak verir: “Onlar bizim hayatımızı etkiliyor.” 'Baba penguen' Jerk ise anne penguenlere hayvanlar dünyasından yaklaşır: “Penguen tavuk değildir. Erkek ve dişi penguenlerin rolleri değişir. Biri kuluçkaya yatar, diğeri avlanır. Bazen dişi penguen 500 km. uzağa gider, dönünce yavrusuna ne olacağını, yavrusunun onu sevip sevmeyeceğini bilmez, ama o riski göze alır.”
Ula protestodan mutlu döner. Ama bir de bakar ki polis, bilgisayarları da alarak kocasını hapse atmak üzere götürüyor. Kocası, kara para aklamak için vakfı kullanmıştır. Hiçbir şeyden haberi olmayan kadın, “Benim sonum da ya hapishane ya sokaklarda yaşamaktır” diye dövünür. Kama’nın avukat babasına akıl danışır. Durum çok ciddidir. Boşanması şarttır.
Bundan sonra olaylar hızla gelişir: Şartlı tahliyesi sırasında kocası, başına gelenlerin müsebbibi olarak şatafatlı yaşam düşkünü Ula’yı suçlar. Antrenör Robert, Jerkz’e toplum baskısı yüzünden bastırdığı gey kimliğini hatırlatarak birlikte yaşamayı teklif eder. Jerkz, kızını düşünerek önce direnir, ama kızıyla birlikte yanına sığındığı annesinin dırdırından o kadar bunalmıştır ki teklifi kabul eder. Robert ayrıca kızına da iyi davranmaktadır. Müdür, okul tatile girerken ebeveynlere kısa bir konuşma yapar, “Kimseyi mutlu olmaya zorlayamam” diyerek okulu kapattığını bildirir. Kama, Las Vegas’taki yarışmaya giderken Jas’ı, Max’lara bırakır. İwona’nın çocuğa çok iyi bakacağını bilir. Anne penguenlerin ısrarına karşın babalar, Kama’nın maçını izlemeye nazlanırlar.
Aslında hikayedeki karakterleri anlamak hiç de zor olmuyor, diyebiliriz. Zamanın ruhunu (zeitgeist ) yansıtıyorlar. Anne penguenler zamanla yarışıyorlar. Çekilen sıkıntılara, acılara karşı direnç geliştirmişler; çok zorlandıklarında dayanışabiliyorlar ama hepsi o kadar; önlerini göremiyorlar. Kendilerini hayatın akışına bırakmışlar. Kurumsal mücadele yapmadıkları için - parasız eğitim, sosyal güvenlik v.b.- sivil toplum olarak toplumsal yaşama ağırlıklarını koyamıyorlar; dolayısıyla protestoları işe yaramıyor. Müdürün istifası da sorunu çözemeyecektir. Zira eğitimden hukuka, etkili kurum kalmamış gibidir. Eski eşlerin, anne ve babaların hesaplaşmaları, tartışmaları, dargınlıkları da bu nedenle değil midir? Çalışan anne, ekonomik bağımsızlığının bedelini başkalarına ödetmektedir.
Öncesiz sonrasız annelik ideolojisi, kadının anne kimliği üzerindeki belirleyici etkisini bu örneklerde de göstermektedir: Örneğin Tatyana, Michat’yı arabaya bindirip indirme, araba bozulunca onarma, çocuğun kakasını yaptırma gibi meşakkatli işleri gık demeden yerine getirir; sırası geldiğinde, “Engellilik dünyası korkunç” diye yakınır; ama kendisine yalnızca sevişmek için yaklaşan, Michat’nın bakımı için sevişmenin yarıda kesildiği anlarda bozulup evden ayrılan kocaya, “Hayat müşterek” imasında bile bulunamayıp her şeyi sineye çeker.
Kama’ya gelince; dünyanın izlediği maçta Meksikalı rakibi, yumruklarıyla suratını dağıtır, kana boyar; dişini kırar, Kama neredeyse ölmek üzeredir; ama birden oğluyla geçirdiği güzel anları hatırlar ve iman gücüyle rakibini nakavtla yener. Tedavi gördükten sonra çok özlediği oğlunu Max’lardan almaya gider. İwanka ona çok iyi bakmıştır. Ancak Jas ,“Burada kalmak istiyorum” diyerek annesini şoke eder. Şampiyon, ebeveynlikte nakavt olmuştur. Aslında nakavt olması gereken bozuk düzen/sistem değil midir? Ama sistem kendine benzeyen bireyler yetiştirir. Ebeveynler kendilerini hayatın akışına bırakmışlardır. Olumsuzlukların nedenini sistemde aramazlar; adaletsizliği yaratan, “sahtekarlıkla zengin olanlardır”, yanılgısıyla asıl suçluyu gözden kaçırırlar.
Peki, fizik gücü sayesinde ünlenen Kama, babasının dediği gibi "güçsüz görünmekten korktuğu için mi yoksa annesinden yüz bulamadığı, çocuğa sahip çıkması gereken kurumlara güvenmediği mi oğlunun üstüne düşüyor?" (Darda kaldığında samimi itiraflarda bulunmaktan çekinmez: “Kontrolüm dışındaki şeylerden nefret ederim" ve “Jas benim başarısızlığımdır” diye düşündüğünde maçı iptal etmek bile ister. Kariyer için yaşayan bir kadın değildir. İkilemi kaldıramadığından iradesi zayıflamıştır. “Berbat bir anneyim” diye iç çekerken annesinin, anneliği pekiştiren telkinleri onu hizaya getirir: “Çocuğun varsa illa hata yaparsın.”)
Bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Kadına yönelik toplumsal algıyı dönüştürmek kolay olmuyor. Kaldı ki kadın istese bile annelik duygusu yok olmaz. Yinelemekte yarar var: Önceliğinin eş ve anne olması koşullandırılmasıyla yetiştiriliyor kadınlar. Bu da kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Sosyal medya ünlüsü Ula’nın da önceliği gözü gibi baktığı üç bağımlı çocuk. Bir yandan da, çevrimiçi “glütensiz” beslenme derslerinde bağımlı çocuk anneliğini kullanıyor. Kertz’in, annesiyle hesaplaşmasını da gözden kaçırmamalı: Akademisyen anne, oğlunun Robert ile ilişkisini hem sınıfsal –“bari daha iyisini bulaydın”- hem de ahlaki açıdan küçümserken, bu tavrıyla toplumsal algıda eşcinselliğin dini değerler ve aile değerleriyle uyuşmadığından toplumdaki ataerkil baskının kalkmadığını açığa çıkarıyor.
Özetle Anne Penguenler dizisinde, “bağımlı çocukların” ebeveynlerinin yaşadıkları zorluklara karşı, bunlarla başa çıkmak için dayanışma duygusunun önemi vurgulanırken, engellilik olgusu da çağdaş topluma özgü tüm boyutlarıyla gözler önüne seriliyor; öyle ki her şey Polonya’nın neoliberal atmosferine uygun görünüyor; özel yaşamlar, okullar, medya, sağlık hizmetleri, hukuk, toplumsal ilişkiler v.b. alanlarda, internet ve sosyal medya platformlarının kamuoyunu manipüle etmesiyle egemen söylem değişmiyor. Güçlü yüceltiliyor. Pek ender rastladığımız, izleyiciyi konu üzerinde düşünmeye, sorgulamaya yönelten bu tür dizlerse, biz izleyicilerin talepleriyle artacaktır.
Dipnot: Amniyo sentezi testiyle gebelikte down sendromlu fetüs teşhis edilebiliyor. Ancak testin serbest bırakılmasıyla, otistiklere yönelik ayrımcılığın artması ve otistik çocuklara devlet desteğinin azaltılması olasılıkları tartışılıyor.
(TT/HA)