Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 1 Nisan 2010'da Tekel işçilerinin 4/C statüsüne geçirilmelerini protesto için düzenlenen eyleme katılan aralarında sendika başkanları ve sivil toplum örgütü üyelerinin de bulunduğu 111 kişi hakkında ''2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına muhalefet ettikleri'' gerekçesiyle sekiz yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı.
ntvmsnbc'nin haberine göre Basın Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Abdulvahap Yaren'in hazırladığı iddianamede, Tek Gıda-İş Sendikasının, Tekel işçilerinin 4/C statüsüne geçirilmelerini protesto etmek amacıyla Ankara'da 1 Nisan 2010'da eylem organize ettiği ifade edildi.
Kılıç: Biz değil polisler ve yetkililer yargılansın
Hakkında dava açılanlardan Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, bianet'e yaptığı açıklamada 4/C'nin, yani iş güvencesizliği sorununun sadece Tekel işçilerinin değil, tüm emekçilerin sorunu olduğunu ve bu bağlamda bağlı bulundukları Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun (KESK) ve Eğitim-Sen olarak kendilerinin böyle bir etkinlikte yer almalarının en temel haklarından biri olduğunu söyledi.
Kılıç sözlerine şöyle devam etti:
* Anayasanın 25. ve 34. maddeleri dahil olmak üzere ulusal ve uluslararası bir dizi düzenleme bu gibi etkinliklerin sendikal faaliyet gösteren emekçilerin temel hakları olduğunun altını çizer.
* Bu anlamda böylesi bir etkinlikle yargılanması gereken biz emekçiler değiliz; tam tersine, en temel haklarımızı önünde engel çıkartan yetkililer, Ankara sokaklarını savaş alanına çeviren güvenlik görevlileri ve amirleridir.
* Çünkü o gün yapılmak istenen basın açıklaması engellenmiş, güvenlik güçleri tarafından yollar kapatılmış, şehirlerarası yollar kapatılarak katılımcıların merkeze gelmeleri engellenmiş, çok sayıda sendikacı, demokratik kitle örgütü yöneticisi ve milletvekilleri gazlı, coplu saldırıyla karşı karşıya kalmışlardır.
"Türkiye polis devletine dönüşüyor"
* ODTÜ önünde eylem yapan 117 öğrenci hakkında 10 yıla kadar hapis istemiyle dava açılıyor, Aydın'da YGS'yi protesto eden liseliler gözaltına alınıyor, bizim hakkımızda sekiz yıla kadar ceza isteniyor.
* Tüm bunlar Türkiye'nin polis devletine dönüştüğünün göstergesidir. Gerek yasal, gerek anayasal düzlemde açık ve net şekilde ortaya konmuş olan hukuksal hakların çiğnendiği ve bunların yaşama geçirilmesi konusunda engeller oluşturulduğu gözleniyor.
* Bu, hükümetin demokratikleşme söylemleriyle ciddi anlamda çelişiyor. Gerçek anlamda demokratikleşmenin var olması, hakların çiğnenmesini değil, var olan hakların geliştirilmesini beraberinde getirmelidir.
* Bu sürecin belirtilen biçimiyle devam etmesi Türkiye'de demokratikleşme sürecinin gidişatı noktasında olumsuz bir işaret olacaktır. Bu dava hem demokratik hak ve özgürlüklerin hem de örgütlenme ve ifade özgürlüğünün önünde önemli br engel olarak yer alacaktır.
"Ben polisi severdim; ama orada polisin gerçek yüzünü gördüm"
TEKEL işçilerinden olan ve Ankara'daki sürece sonuna kadar şahitlik eden Kerem Kılıç ise bugün haklarında hapis istemiyle dava açılan kişilerin, kendilerine destek oldukları için, emeğin yanında durdukları için yargılandıklarını söylüyor.
Bugün haklarında dava açılanlar için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını söyeyen Kılıç, sözlerine şöyle devam etti:
* Bu arkadaşlar bize kol kanat gerdiler, bize yardımcı oldular. Biz orada soğukta, ıslak beklerken bize iç çamaşırı bile getirdiler. Bize sahip çıktılar. Bu insanların yargılanması kadar saçma bir şey olamaz.
* Biz orada demokratik haklarımızı kullandık. Kimse taş, molotof atmadı, cam kırmadı. Kimseye saldırı olmadı.
* Buna rağmen insanlar havuza atıldı, gaz ve cop yedi, gözaltına alındı, kadınlar yerlerde sürüklendi. Bütün zulmü orada emekçiler gördü. Orada açık ve net şekilde emek düşmanları bize saldırıda bulundu. Başta hükümet ve polis sorumludur yaşananlardan.
* Komiser bana "bunlara inanmayın, bunlar marjinal insanlar, sizi kullanıyorlar" dedi. Ben önceden televizyonda çatışma görüntüsü gördüğüm zaman hep 'bu insanlar devletten ne istiyor' diye sorardım ve hep polisin haklı olduğunu düşünürdüm. Ancak, biz en temel demokratik hakkımızı kullanırken polisin şiddetini ve acımasızlığını gördük.
* Demek ki, öğrencilere, işçilere, memurlara karşı da polis böyle davranıyormuş. Bu, televizyondan doğru anlaşılmıyormuş. Ben polisin zulmünü yaşayınca anladım.
* Ben bunu komisere de dedim; "polise bakışımızı değiştiren siz oldunuz" dedim. (EKN/EÖ)