Taksim kutlamaları sırasında kameralar tarafından görüntülenen "taciz" olayında, kadın şikayetçi olmadığı için "olay kapandı." Kameralar tarafından tespit edilmiş, toplum içinde gerçekleşen bu olayda kadın şikayeti zorunlu mudur?
Yılbaşı gecesi Taksim'de izlediğimiz olayda, kimsenin şikayetçi olmasına gerek yok. Cinsel saldırı suçu, orada bir kadına yapılmış görülse bile bütün kadınlara, bütün topluma karşı bir tehdit ve saldırganlıktır. Alkollü ya da alkolsüz, akraba ya da sevgili, suçun suç olmasını etkilemez, etkilememelidir. Akrabalık ya da eş ilişkisi, ancak, ayrıca ağırlaştırıcı bir neden oluşturmalı.
Taksim'deki cinsel saldırganlık olayında yeni Ceza Yasası'nın (TCK) cinsel saldırı suçunu düzenleyen 102. maddesinin birinci fıkrası açıkça ihlal edilmiştir. Her ne kadar 1. madde bu türden cinsel saldırıların mağdurun şikayeti üzerine iki yıl ila yedi yıl arasında cezalandırılacağını söylese de, olay 102. maddenin üçüncü fıkrasına giriyor ve bu durumda şikayet şartı aranmaksızın kamu davası açılması gerek.
102. maddenin üçüncü fıkrası a bendinde beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, d bendi suçun birden fazla kişi tarafından işlenmesi halinde, hem şikayete bağlı olmaktan çıkartır hem de verilecek cezaların yarı oranında arttırılmasını gerektirir.
Bu noktada kamu görevlerine düşen görev nedir?
Hukuk dışında da, bu olayda da kadınlara karşı işlenen suçlar konusunda, bu suçları önlemek, yine de işlenirse, suçluların cezalandırılmasını sağlamakla görevli kamu yetkililerinin, görevlerini nasıl ihmal ettiğini, hatta açıkça kötüye kullandığını bir kez daha gösteriyor. Bu tür olaylarda, görmezden geliniyorsa, saldırganla saldırıya uğrayan tarafı barıştırma, uzlaştırma, suçu ortadan kaldırma, suçluyu anlama, kayırma gayretkeşliği, ne yazık ki anayasal hukuk devleti olma iddiasındaki ülkemizin en büyük hukuki ayıplarından biridir.
Bu noktada başka bir suç mu işleniyor?
En tepedeki yetkililerden mahalle karakolundaki görevlilere kadar, ülkemizdeki erkek kamu görevlilerinin kadınlara karşı işlenen suçlar söz konusu olduğunda "yatıştırma, uzlaştırma, barıştırma" gayreti nedeniyle, binlerce kadın tecavüzcüsüyle, hayatına kast eden adamlarla evlendiriliyor.
Değişen bütün kanunlara rağmen devlet görevlileri, valisi, kaymakamı bilumum devlet görevlilerinin bu barıştırma, uzlaştırma girişimlerinin -hatta açıkça baskılarının- kendisi bizzat ayrı bir suç. Bu durum görevi ihmal bile değil, görevi kötüye kullanmaktır.
Devlet de bu baskıya ortak mı oluyor?
Bu tür saldırıları -kocasından, sevgilisinden, babasından, abisinden, kimden gelirse gelsin- kadınların otomatik olarak bağışlayacağını düşünmek, kadınların kimliğini, kişiliğini, özgür iradesini açıkça hiçe sayan bir ayrımcılık.
Bu olayda da -hepimizin gözü önünde- bir kadın, kesinlikle kendi özgür iradesiyle değil, devlet baskısı ve zoruyla kendine bütün bir kamuoyu önünde yapılan insanlık dışı bir saldırıyı sineye çekmek zorunda bırakılmıştır. Kendisinin yanında yer alıp saldırganları cezalandıracak bir devlet yerine, karşısında saldırganlarla birlikte bir devlet bulmuştur. Ne yazık ki, değişen onca yasaya, göstermelik şiddet karşıtı, kadın dostu(!) söylemlere rağmen ülkemizdeki acı gerçek hâlâ bu. (AÖ/TK)