Adana'da boşandığı imam nikâhlı kocası tarafından pompalı tüfekle saldırıya uğrayan kadın şu anda öldürülmemek için devletin tahsis ettiği üç korumayla birlikte sokağa çıkıyor.
Saldırıya uğrayan kendisi olduğu halde hayatı zorlaşan yine Senem Ü. oluyor. Ona saldıran Hasan K. ise yaşamına eskiden nasılsa öyle devam ediyor.
Avukat Meriç Eyüboğlu bu çarpıklığın nedenlerini ve olası çözüm yollarını bianet'e anlattı: "Bu tür olaylarda mağdurun değil, saldırganın gözetim altına alınması gerekir" dedi.
Hasan K. özgür, Senem Ü. değil
Önce 29 yaşındaki Senem Ü.'nün başına gelenlere bakalım: Anlaşmazlık çıkıyor; imam nikahıyla yapılan evlilik kısa zamanda bitiyor. Kadın üzerine yaptırılan 55 dönüm araziyi geri vermiyor.
Arazi yüzünden pompalı tüfekle saldırıya uğruyor. Yere yatarak saldırıdan yara almadan kurtuluyor. Eski kocası Hasan K. tarafından sürekli tehdit edildiği için 12 kez polis merkezi, savcılık, valilik ve Başbakanlık İletişim Merkezi'ne (BİMER) başvuruyor.
Hasan K. gözaltına alınarak adliyeye götürülüyor. Kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle eski eşini korkutmak amacıyla havaya ateş ettiğini, hedef gözetmediğini söyleyen Hasan K. serbest bırakılıyor.
Hasan K. serbest bırakıldıktan sonra kadını tehdit etmeyi sürdürüyor. Senem Ü. savcılığa, "Eski eşim beni kesin öldürecek, beni ölmeden koruyun" diye dilekçe veriyor; koruma talep ediliyor. Senem Ünal'ın şikayeti yerinde görülüyor ve "Çağrı Üzerine Koruma" verilmesine karar veriliyor.
Bu hikayeden çıkan özet; pompalı tüfekle saldırılan Hasan K'nın özgür olduğu, buna karşılık Senem Ü.'nün hayatının güvenliğini sağlamak için polis gözetiminde yaşadığı.
Gerçekçi değil, imkanlı değil, doğru değil
Eyüboğlu devlet koruması yöntemine birkaç noktadan karşı çıkıyor. Eyüboğlu, kadının saldırıya uğradığı ya da risk altında olduğu durumlarda çözümün erkeğin gözetim altına alınması olduğunu belirtiyor.
"Gerçekçi değil. Saldırıya uğrayan veya uğrama riski olan binlerce kadın için üç koruma tahsis edilmesi mümkün değil. Ayrıca bunun devamlı bir çözüm olması da imkanlı değil. Üç günlük bir çözüm olarak bakılabilir."
"Sorunun toplumsal dayanakları çözülmüyor. Bu yöntem, magazinsel bir çıkış. Tüm gazete ve televizyonlarda da çıktı; amacına ulaştı."
Eyüboğlu çözümün mağdurun üzerinden değil, failin üzerinden düşünülmesinin şart olduğunu vurguluyor.
"Kim üç polisle, tanımadığı erkekle yaşamak ister? Bu yöntem kadının merkeze alındığı bir alan yaratmıyor. Kadın korunuyormuş gibi yapılırken cezalandırılıyor. Özel hayatınızı ve hareket kabiliyetinizi engelleyen bir yöntem, çözüm olamaz. Kadının saldırıya uğradığı ya da risk altında olduğu durumlarda çözüm erkeğin gözetim altına alınmasıdır."
Eyüboğlu öncelikle şiddete uğrayan kadınla karşı karşıya kalan tüm devlet mekanizmalarının, karakolların, savcılıkların, mahkemelerin, hekimlerin toplumsal cinsiyet eğitiminden geçirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
"Zaten bu bakış açısını içselleştirmeyen polis, kendisi de kadını suçlama eğilimi içine girebilir ve kadını koruyamaz. Korunma sürecinde de kadınlar öldürülüyor."
Aralık 2011'de Adıyaman Kahta'da evden kaçınca ailesi tarafından bir odaya kilitlenen Hacer A'yı hatırlayalım. Kaçtı, polise gitti. Üç polis eşliğinde eşyasını almaya eve geldiklerinde, iki erkek kardeşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Eyüboğlu,kadına yönelik şiddetin azalması ve bitmesi için devletin ve toplumun birlikte dönülmesi gerektiğini, bu tip durumlarda ise mağdurun değil failin hareketini kısıtlayacak önlemlere gitmek gerektiğini vurguluyor. (IC)