Müzik aşığı Romanların, "Flamenko" deyimi zamanla benimsenir ve Flamenko sözcüğü Roman kültürünün müzik, şarkı ve danslarını sınıflandırmak için kullanılagelir.
Dans ve müzik tutkusuyla tanınan, gülmeyi ve güldürmeyi seven Roman müzisyenlerin kimi davul-zurna, kimi ise keman, ud, ritim gibi enstrümanlar çalar. Dokuz sekizlik ritim onların genlerindedir.
Zabit Dal ud, ritim, flüt, fakat esas olarak keman çalıyor, tıpkı Halil Nurbel gibi. Mercan Atmaca, Cemal Uğraş ve Ayhan Çak ise ritim ustaları.
Onlar Mersin'de yaşayan üç bine yakın Roman nüfusunun; kanalizasyon işlerinde çalışan, boyacılık yapan veya günü birlik işlerde çalışanlarının haricinde, ekmeğini müzikten kazanan Roman müzisyenlerinden sadece birkaçı.
En büyük sorun işsizlik
Kentte yaşayan tüm Roman müzisyenlerin nabzını tutarak, hepsinin adına ifade ediyorlar Mersin'de müzisyenliğin ölmek üzere olduğunu. Konu dönüp dolaşıp yine en büyük sorunları olan işsizliğe geliyor. İşsizlik probleminin çözülmesi halinde başta eğitim olmak üzere sağlık, barınma gibi sorunların da çözümlenebileceğini; işin aş ve huzuru da beraberinde getireceğini söylüyorlar.
Kente daha çok turizm yatırımının yapılması halinde Roman müzisyenlerin iş olanağına kavuşabileceklerini, ancak böyle giderse Mersin'de müzisyenliğin ortadan kalkacağını vurguluyorlar. Mersin'in farklı kültürlerinin bir parçası olan Roman Halk Dansları Topluluğu'nun devamının sağlanabilmesi ve hatta bu grubun Kültür Bakanlığı bünyesine alınması ise en büyük hayallerden biri.
Mersin'deki müzisyenliğin yok olmaya yüz tutmasının sebeplerinin başında kentte yerleşmiş bir eğlence kültürünün ve mekanlarının olmaması, göç olgusu, orgun icat olmasıyla orkestraya gerek duyulmaması, sokak müzisyenliği alışkanlığının bulunmaması gibi nedenler geliyor. Mersin'de yaşayan Roman müzisyenlerin de belirttiği gibi, müzisyenlerin sonu boya sandığı.
Ötekileştirilen, görmezden gelinen Romanların tüm sorunlarına rağmen yine yüzleri gülüyor, yine en küçük mutluluktan bir pay çıkarıyorlar kendilerine. Bir de imkan sağlansa kim bilir nasıl olacaklar? Onların tabiriyle oldukları yerde oynarlardı herhalde.
"Müzisyenler için bir cemiyet oluşturulmasını isterdik"
Ritim ustası Mercan Atmaca, müzisyenlerin çok azaldığını; İstanbul, Adana gibi büyük şehirlere taşınanlar olduğunu belirtiyor, yaşadıkları sıkıntılarıysa şöyle anlatıyor:
"Yeni yetişen çocuklarımız da var ama müzisyen sayımız çok kalmadı. İstanbul, Adana gibi büyük şehirlere taşınanlar oldu. İş gelirse oteller, restaurantlar, düğünler gibi ekstralara gidiliyor. Belirli bir ücret yok. Kimi, iş olsun da ücret ne kadar olursa olsun deyip gidiyor. Mersin halkı en çok Cuma-Cumartesi eğlenmeyi seviyor. Müzisyenleri gelip mahalleden temin ederler, çevresi olan arkadaşlara telefon ederler. Kimsenin sabit bir işi yok.
"Biz müzisyenler için bir cemiyet oluşturulmasını isterdik. Belediye bünyesinde çalışanlar var ama bu imkan bize daha tanınmadı. Belediye bünyesinde olunduğunda bir güvence olur çünkü hiçbir sosyal güvencemiz yok. Müzisyenlerin sonu, bir boya sandığı almak. Bir yerden emekliliği yoksa, büyüklerimizde gördüğümüz gibi, boya sandığı alıp boyacılığa başlıyorlar. Enstrümanını kullanamıyor belirli bir yaştan sonra, performanstan düşülüyor. Bazen en güvenilen Cumartesi günü bile iş olmayabiliyor. İstanbul gibi değil ki burası. Mersin'de yaşayan Roman müzisyenlerle İstanbul gibi büyük şehirlerdeki Roman müzisyenlerin farkı çok.
"Mersin'de iş sahası yok fazla, iş imkanı yok. Adana'da iş yoğunluğu çok mesela. Ama burası emekliler şehri. Sanayi yok, işsizlik çok, para kazanmayan insan da eğlenemez. Eğlence sektörü İstanbul gibi bir şehirde daha çok gelişmiş. Hiç olmazsa müzisyenler enstrümanını alıp; metroda, kalabalık bir sokakta sokak müzisyenliği yapabiliyor. Avrupa'da bu, daha da yaygın. Oysa sokak müzisyenliği burada gelişmemiş, orkestramızı kurup çalmaya utanıyoruz, Mersin halkının bu alışkanlığı yok çünkü.
"20 yıl öncesinde sekiz tane gece kulübü vardı. O yılarda bu kadar müzisyen de yoktu, nüfus daha az, işsizlik bu kadar yoğun değildi. Sekiz gece kulübü, oteller, restaurantlar derken işler iyi gidiyordu. Gecede üç ekstraya gittiğimiz de oluyordu."
"Yeri geliyor rock da okuyoruz"
Atmaca'nın bıraktığı yerden sözü alan ritim ustası Ayhan Çak, Mersin'deki müzisyenliğin dünü ve bugününü karşılaştırıyor:
"20 yıl öncesinde sekiz tane gece kulübü vardı. O yılarda bu kadar müzisyen de yoktu, nüfus daha azdı. Müzisyen sayısı azdı; çalışmasa bile, bir grubun yanında takılınca boş kalanın da karnı doyuyordu. Buradaki müzisyenler yetmiyordu, Adana'dan müzisyen bile getiriliyordu. Sekiz gece kulübü, oteller, restaurantlar derken işler iyi gidiyordu. Nüfus azdı, işsizlik bu kadar yoğun değildi. Gündüz bile boş kalınmıyordu kimi zaman. Gecede üç ekstraya gittiğimiz de oluyordu. 20-30 sene evvel 100 adam çalışıyorsa, şimdi bunların 5-10 tanesi işe gidiyor ya da hiç biri işe gitmiyor. Mersin çok göç alan bir şehir olduğundan müzisyenlik her geçen gün geriledi."
Atmaca, yaşanılan süreçte usta çırak ilişkisinin ve müzisyene saygının kalmadığını ve artık her türlü müziği çalmak zorunda kaldıkları söylüyor.
"Asıl branşımız Sanat Müziği olmasına rağmen artık halk müziği, pop müzik isteyenler oluyor. Yeri geliyor rock da okuyoruz. Mecburen, bu işi yapıyorsak her telden çalmak zorundayız. 15-20 yıl önce müzisyenin de bir değeri vardı. İşe gittiğimizde patron ayağa kalkardı o zamanlar. Ama şimdi gittiğimizde çalgıcı geldi denebiliyor.
Eskiden büyüklerimizin yanına işi öğrenmek için gittiğimizde para sormazdık, utanırdık. Şimdi yaşam şartları nedeniyle acemi bir çocuk hemen para soruyor. İşsizlik nedeniyle artık usta çırak ilişkisi de kalmadı. Gençler de kulaktan dolma olarak büyüklerden işi öğrenmeye devam ediyor. İşi, piyasayı öğreniyorlar ama nota bilgileri olmuyor. Konu yine eğitime geliyor. Bizim insanlarımızın eksikliği bu. Bu derneğin de amacı bizden geçmiş de olsa sonraki kuşakların eğitim seviyesinin yükseltilmesi."
Bir müzisyen bir gün işe gitmezse ertesi gün aç kalır
Ritim ustası Cemal Uğraş da Mersin'de müzisyenlik bittiğini, çocuklarının sosyal güvence sağlayabilecekleri işlere girmek istediklerini ifade ederek giriyor söze:
"Hiç olmazsa çocuklarımızın geleceği güvencede olsun.İçinde varsa, çocuğa müzisyenlik yapma diyemezsin, yapacak. Ama eğitimli olarak yapacak. Okulda başka bir dalı da seçip, hobi olarak ilgilenerek müzisyenlikten kopmayacak. Çünkü bu bizim genlerimizde var. Ama eğitim için de iş gerekir, imkan gerekir."
Atmaca ise "Bir müzisyen bir gün işe gitmezse ertesi gün aç kalır. Geçim derdi. Bir müzisyen hastalanamaz. Müzisyenlik günü birlik oldu artık" diyor.
Belediyelerin söz vermesine rağmen kendilerinden kimseyi işe almadığını söyleyen müzisyenlerin ortak sorusu şu: "Neden hâlâ ayrımcılık yapılıyor da bizden hiç kimse işe alınmıyor?"
İstekleriyse Romanların ikinci sınıf olarak görülmemesi ve kendilerine yüklenen yanlış imajı değiştirebilmek.
Org icat oldu, mertlik bozuldu, müzisyenlik bitti
Mersin'deki müzisyenliğin yok olmaya yüz tutmasının en önemli sebeplerinden birinin de tek bir org ile çok sesli müzik yapılabilmesi olduğunu savunuyorlar:
"Org icat oldu, mertlik bozuldu, müzisyenlik bitti. Org ile beş-altı kişinin yapacağı işi, bir kişi tek başına yapabiliyor. Aslında Klasik Müzik yapan müzisyenler, orglara karşıdır diyor.
"Orgların içine ritim koymaları, çeşitli müzik aletlerini koymaları orkestraya engel oluşturdu. Org icat oldu, mertlik bozuldu, müzisyenlik bitti. Udi arkadaşımız evde org çalışır oldu, artık işveren beş-altı kişiyi birden işe çağırmıyor. Düğünde bateri, bağlama, klarnet olur, dört-beş kişi ekmek yerdi. Şimdi ise işveren 'bir org nasıl olsa işi çözer' diyor. Aslında Klasik Müzik yapan müzisyenler, orglara karşıdır."
Canlı müzik yapan mekanların az olması işlerini etkiliyormuş
"Ayrıca her mekan canlı müzik de koymuyor. Olan mekanlar da türkü evi adı altında çalışıyorlar ve o mekanlarda da, okuyan öğrenciler okul harçlığını çıkartmak için çalıyor. Onları da haklı buluyoruz, çünkü müzisyen müzisyenin halinden anlar."
Müzisyenler kavgayı sevmez, hiç duyulmamıştır kavgaya karıştıkları. Sanatçı ruha, ince ruha sahiplerdir: "Otoparkta çalışırken, araba çalınınca bizi emniyete götürdüler. İmzamı sol anahtarı şeklinde attığımı gördüklerinde müzisyen olup olmadığımı sordular. 'Evet' dediğimde, sanatçı adam asla böyle bir şey yapmaz dediler ve suçlu da ortaya çıktı." (ND/KÖ)