Çocukluktan beri arabadan ziyade uçaklara ve motosiklete merakım vardı. Yine de yirmili yaşlarımda -yaklaşık bir yirmi yıl önce- bir araba ehliyeti alayım dedim, arabayı ters çevirmeyi becerince bıraktım, almadım ehliyet filan. İnsan korkuyor direksiyona oturmaya bir daha.
Bu bir sevda
Uçaklar çok uzaktı, motora da cesaret edemedim. Yolda belde bir motor görünce ağzımın suyu akarak bakmaya devam ettim, bu sevda içimde ukde kaldı. Lakin hem ukdem var, hem mekanik becerim sıfır. Kişi kendini bilmeli, benimki hakikaten sıfır.
Eşimin de motora merakı varmış, "Hadi," dedik geçenlerde, "Bir motor alalım, beraber öğreniriz."
Nasıl da meraklısı varmış bu aletin? Bir anda öneriler yağmaya başladı:
"Şunu al, bunu al."
"Yok, o olmaz, az yapar"
"Hocam, bak, sana şöylesi yakışır"
Özne "sen"
Kendimizi sanki özel bir kardeşliğe adım atmış gibi hissediyorduk. Hissediyorduk da... Öneri yağdıranların "sen" öznesini kullandıklarını ve o "sen"in de beni değil, eşimi hedef aldığını ufaktan anlamaya başlamıştım.
Herkes motordaki doğal yerimin eşimin arkası olduğu konusunda hemfikirdi. Sadece kadın olduğum için değil, trafiğe hiç çıkmamış olduğum için de.
Hiç sesimi çıkarmadım. Hele şu motoru alalım, nasılsa ben de öğrenirim diyordum galiba kendime.
Aklımızda Chopper
Ta heveslendiğimiz günden beri aklımızda bir Chopper vardı. Sağlam görünüyorlardı, ayrıca -hadi itiraf edeyim- çok da havalı.
Böyle bir şey almak üzere motosiklet fuarına gittik. İşte orada fikrimiz -ya nereden benim fikrim oluyor ki, bal gibi de eşimin fikri- değişti.
Efendim, Chopperlar yere yakındı -tamam işte ben de bu yüzden istiyorum ya, bacaklarım yere değecek bunda- ama eşimin boyu uzundu, üzerinde leylek gibi kaldığını düşünüyordu.
Ayrıca epey ağırdılar, eşimin bel fıtığı vardı. Daha da ayrıca madem "biz" yeni öğrenecektik, e öğrenirken motora da ister istemez zarar verecektik neden ikinci el bir şey almıyorduk ki?
Aynen de böyle yaptık. İşte buradan sonra bütün o "biz"li cümleler bitti.
"Arkada gezmek" kader!
Eşim gitti kendine uygun bir motor aldı, kocaman bir şey. Benim gibi hem tam manasıyla deneyimsiz hem de kısa boylu birinin aklını peynir ekmekle yemediyse eğer o şeyi kullanması kesinlikle söz konusu olamazdı.
Aletin görünüşü bile motorlara ilişkin tüm cesaretimi kırıyordu, o dereceydi yani.
"Tamam ya," dedim. "Kaderde anca arkada gezmek varmış. Ne yapalım, öyle olsun"
Yıllardır beraber kurduğumuz bir hayal gerçekleşmişti, bir motorumuz vardı artık. Burnumun dibinde, apartmanın altında bekleyen şahane bir makine. Fakat bir kez bile burnumu uzatıp bakmadım.
Eşim tüm boş zamanlarında yeni oyuncağıyla saatlerce oynarken, onu özenle temizleyip, okşayıp neredeyse bir kucağına alıp gezdirmediği kalırken ona kızmadım da.
Ehliyet kursuna yazıldık
Bu motoru seçerken ileri sürdüğü bütün gerekçelerde haklıydı. Kaderime razı olmuş, hayallerimi çoktan rafa kaldırmış, eşimin ehliyeti cebine, beni de arkasına atacağı günü beklemeye başlamıştım.
Hoş, artık o kadar hevesle beklediğim de yoktu doğrusu. Ben kullanmak istiyordum, arkada dolaşmak değil.
Fakat fuarda bir ehliyet kursuna yazılmıştık. Kurstan gerekli belgeler için eşimi arıyorlardı, o da beni sıkıştırıyordu.
Eşim hevesimin kaçtığının farkında bile değildi. Ehliyet almakta ona göre zor bir taraf yoktu ki. Ne olacak, "Yazılıya girersin, verirsin. Pratiğe girersin bir de, onu da verir, ehliyeti alırsın."
İçimden bağırıyordum: "Adam, benim senin gibi araba ehliyetim mi var? Benim senin gibi altımda motorum mu var? Nasıl vereceğim de, nasıl alacağım?"
Dışımdan bir şey demiyordum ama. "Tamam," deyip belgeleri hazırlama işini sallıyordum. Hiç kusura bakmasın, kullanamayacağım bir aletin ehliyetine de ihtiyacım yoktu valla. Kursa gitmeyecektim.
Burada da ekildim
Sonunda kurs günü geldi çattı. Akşam evde buluştuğumuzda suratım beş karış asık "Yarın kursa gidecek miyiz?" dedim eşime. Bekliyordum ki, "Tabii ki gideceğiz," diyecek. Ben de mırın kırın edeceğim, kırgın olduğumu anlayacak, cesaret verecek falan. Nerde?
"Benim toplantım var yarın," dedi. "Hem o kurslar hiç ehliyeti olmayanlar için. Yazılıya çalıştırıyorlar. Benim ihtiyacım yok, sen mutlaka git ama bence."
Burada da ekildim mi, yani bir güzel? Ekildim. Sinir olmamak mümkün değil. Bir kere kurslar Cumartesi Pazar günleri hem de saat onda başlıyor. Evimiz Anadolu yakasında, kurs karşıda.
Altımda arabam yok, tatil günümü yollarda geçireceğim. Tabii ki böyle olacak, çünkü kursu seçerken eşimin beni ekeceği aklımda yoktu ki. Onun arabası var, birlikte gidip geleceğiz diye düşünmüştük sanıyordum. Meğer böyle düşünen bir tek benmişim. Onun başından beri niyeti yokmuş.
Bu bir hayal mi?
Mırın kırın etme, pohpohlanma hayallerim de suya düşünce gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldım. Ben bu ehliyeti gerçekten istiyor muydum? Motor kullanmak güzel bir hayalken iyiydi de, gerçekleşmesi mümkün müydü?
Eşim haricindeki herkesin motor kullanma niyetim karşısında kurduğu en hafif cümle "Deli misin?" olmuş, ben ise "Ne var yahu, neden kullanamayacakmışım?" demiş, korkacak bir şey olmadığını iddia etmiştim. Şimdi kendime sormam gerekiyordu. Eşim ortada yoktu, bu işte yalnızdım Harbiden, korkmuyor muydum?
Değil korkmak ödüm bile patlıyordu aslında. Yine de ertesi gün kursa gittim. Bir iş çıkmayacağını mı düşünüyordum, tersine çok kolay öğreneceğimi mi düşünüyordum o an bile emin değildim ama gittim.
"Beceremezsin" sinyali
Gittim gitmesine ya, bir de ne göreyim? Kursa gelenlerin tamamı ya araba ehliyeti için ya da hem araba hem motor ehliyeti için geliyor.
Beni gören sadece motor kullanmak isteyen bir kadın olduğunu duyunca "Aaa?" çekiyor.
Üstelik neredeyse hepsi bir şekilde bir yerlerden zaten sürücülüğü öğrenmiş. Bir tek ben ne trafik biliyorum ne bisiklet harici bir araç kullanmayı.
Hal böyle olunca zaten paniğe müsait bünyem anında "Beceremezsin" sinyalini çaktı. Oysa belgeler falan tamamlanmış, yani vazgeçmek için epeyce geç. Hem sabahın köründe oraya zaten gelmiş, iple çekilen tatil günlerimden birini zaten ziyan etmiştim. Oturdum motor dersini dinledim. Biraz kös dinler gibi dinliyordum ama eğiticimiz şahane eğlenceli bir anlatım tutturmuştu. Ben bile anladım anlatılanı.
Ve sürüş kursuna randevu
Eve dönünce şöyle diyordum kendime: "Motoru artık öğreneceksem öğrenmeli, öğrenmeyeceksem eşimin arkasında gitmeyi yemeliyim."
Eşim ufaktan "Olsun canım, atlarsın arkama beraber gezeriz" demeye de başlamıştı zaten. Pazartesi günü ödüm patlaya patlaya ertesi Cumartesi sürüş kursu için randevu aldım.
Şu anda bunları size epeyce ağrıyan bir sol bacak, biraz ezilmiş bir sağ kol, neyse ki ucuz atlatmış, sapasağlam bir boyunla yazıyorum. Hani filmlerde olur ya, aynen öyle oldu, neredeyse uçarak tel örgülere kafamı çarpmak suretiyle tosladım.
Allaha şükür saydıklarımın dışında bir arızam yok ve daha da iyisi o uçuştan sonra hiç tırsıp zırlamadan kaskı, dizliği filan takip üç tur daha kullandım motoru.
Erkek alanı
Hislerim beni yanıltmamış, çok zevkli bir şeymiş motosiklet kullanmak. Fakat yazının başında da söylediğim gibi erkeklere ait bir alan gibi görünüyor.
Erkekler motor kullanan genç kızlara egzotik bir şey, benim gibi yaşını başını almış kadınlara ise numunelik, sirklik bir özel tür muamelesi çekiyor.
Ben bile baştan beri güvenemiyordum kendime ve büyük ihtimal ben de farkında bile olmadan kendimi böyle gördüğüm için yaptım o kazayı.
Ama inadım inat bu kez kıvıracağım. Ehliyeti de alacağım, motoru da. (AC/BA)