Şiddetle yüz yüze olan kadınlarla dayanışmayı güçlendirmek, aile içindeki şiddete karşı mücadeleyi yaygınlaştırmak amacıyla kurulan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 20 yaşında.
Erkek şiddetinin, toplumda kadınlarla erkekler arasında var olan eşitsizliklerden kaynaklandığını, kadın dayanışmasını güçlendirerek eşitsizliklere karşı mücadele etmenin gerekliliğini savunan vakfın gönüllülerinden Ülfet Taylı, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nde bianet'in sorularını yanıtladı:
Mor Çatı'nın 20 yıllık mücadelesinde nasıl dönüşümlere, değişimlere tanık oldunuz?
Değişikliklerden en önemlisi şu; kadınlar büyük çoğunlukla artık erkeklerin uyguladığı şiddetin suç olduğunu biliyorlar. Bu durum, bir yandan çare aramalarına neden oluyor, bir yandan da "katlanmayı" güçleştiriyor.
"Erkektir, döver de sever de" diye düşünmüyorsanız şiddetten uzaklaşmayı daha çok istersiniz; alternatif oluşturamadığınızda daha da çaresiz hissedebilirsiniz. Nitekim Mor Çatı'ya sadece psikolojik şiddet nedeniyle başvuran kadınların sayısında ciddi bir artış var.
Psikolojik şiddet de fiziksel şiddet kadar zarar verebilir, kalıcı hasar bırakabilir, intihara sürükleyebilir... Bu konuda farkındalık arttı, ancak kadınların alternatifleri aynı ölçüde artmadı. Eğitim en fazla üzerinde durulan konu gibi görünüyor. Bunda bile rakamlar iç açıcı değil.
Yasalara gelince... 20 yıl içinde Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanun'daki değişiklikler, 4320 sayılı yasa, belediyeler yasasında sığınaklarla ilgili düzenleme, kadın hareketinin önemli kazanımları.
Ancak uygulamada sayısız sorunlarla karşılaşıyor kadınlar. Uygulama basitçe pratik sorunlar demek değil. Yasaların uygulanabilmesi devletin kaynaklarını kadınlardan yana kullanabilmesini gerektiriyor.
Erkek egemen sistem kaynak dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesine izin vermiyor. Nitekim sürekli olarak kadınların evdeki rollerine atıf yapıldığını, cinsiyetçi değerlerin beslendiğini görüyoruz. Bu durumda erkek şiddetinin etkisini azaltmasını nasıl bekleyebiliriz ki?
Mor Çatı Sığınağı sonrası hayat nasıl? Sığınaktan şiddet gördüğü ortama dönmek durumunda kalan kadınlarla ilgili neler yapılmalı?
Mor Çatı sığınağında kalan her 10 kadından sekizi şiddetten uzak alternatif oluşturabiliyor. Bu, başka sığınaklara göre çok yüksek bir oran. Altında kuşkusuz İstanbul'da olmak, iş, ev, kreş gibi kaynaklara daha kolay ulaşım gibi nedenler de var.
Ancak asıl konu sığınakların hangi bakış açısı ile yürütüldüğü. Kısa süre önce yapılan sığınaklarla ilgili bir araştırma sığınakların çoğunda hâlâ eşler arasında arabuluculuk yapılmaya çalışıldığını ortaya koydu. Bunun gibi kadınlara sadece üç ay kalabilirsiniz dediğinizde zaten hedefin kadınların şiddetten uzaklaşması olmadığı ortaya çıkıyor.
Bu kadar kısa sürede kadının ne hukuki, ne de onlarca bürokratik sorunu (çocukların gizlilik koşuluyla okula kaydı, ikametgah nakli vb) hallolur, ne travmasını atlatabilir, ne de iş bulabilir.
Sığınaklar kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi başlatan, yürüten feminist hareketin en önemli kazanımları arasında. Dolayısıyla bu fikrin içinin boşaltılmasına izin veremeyiz. Mor Çatı sığınak faaliyeti yürütürken feminist yöntemlerden hareket ediyor. Asıl olarak da bir model ortaya koymaya çalışıyor.
Sığınak ve sonrasıyla ilgili örnekler verebilir misiniz?
İki örnek verebilirim. Bunlar erkek şiddetinin doğurduğu sonuçların ne kadar çok yönlü olduğunu ve her kadının kendisi için ürettiği çözümlerin birbirinden ne kadar farklı olabileceğini gösteren örnekler.
F ve altı yaşındaki kızı, iki yıl kadar önce yaşadıkları şiddet nedeniyle kendilerini sokağa atmışlar ve komşu da onlara evini açmış. Daha sonra komşunun bir akrabasının evinde kalmaya başlamışlar. Korktukları için yedi ay hiç dışarı çıkmamışlar. F evde boğaz tokluğuna çalışmış, çocuk sürekli dayak yemiş.
Eve gelen başka bir kadın gördükleri istismarı fark etmiş, F'yi Mor Çatı'ya yönlendirmiş. F. sığınakta bir buçuk yıl kaldı. Çocuğu da kendisi gibi destek aldı. Dünya ile bütün ilişkileri değişti.
Boşandı, meslek öğrendi, iş buldu. Çocuğunun velayetini aldı ama hafta içi babasında kalmasına izin veriyor. İşini böyle daha rahat yürütebiliyor. Şiddet konusunda hem çocuk, hem de kendisi daha uyanık.
Diğer bir örnek Y. kocasından şiddet gördüğü için Karadeniz'in bir köyünden İstanbul'a geldi. Ailesi ne onu ne de çocuğunu istiyordu. Çaresizdi. Sığınakta bir yıl kadar kaldı. Boşandı, çalışmaya başladı.
Bu arada ailesiyle de görüşmeye başlamıştı. Onun şiddetten uzaklaşmak konusundaki kararlılığı ailesini de etkiledi. Daha büyük bir eve çıktılar. Y'ye birlikte yaşamayı önerdiler. Y, kabul etti ve gitti. Başı sıkıştığında Mor Çatı'dan yine destek alabileceğini biliyor.
Mor Çatı'ya şiddet gördüğü için gelen kadınların hayatları nasıl değişiyor?
Mor Çatı'ya başvuran kadınların hepsinin talebi sığınak değil. Bazı kadınlar 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa'dan yararlanıp saldırgan eşi evden uzaklaştırıyorlar. Sadece hukuki ya da psikolojik destek alanlar da var, kendileri ve çocukları için. Hepsiyle ilişkimiz süremiyor kuşkusuz.
Ancak Mor Çatı'ya gelerek yaşamlarını değiştirmek için bir adım atmış oluyorlar. Sığınakta kalmasalar bile epey bir kısmının yaşamları eskisi gibi olmuyor. Eşiyle yaşamaya devam edenler bile kendilerini daha güçlü hissediyorlar. Çünkü Mor Çatı kuşkusuz feminizmle bir buluşma noktası.
Farklı bir şey yapmaya çalıştığımızı, bunun da feminist olmamızla ilişkili olduğunu fark ediyorlar. Yaşadığı şiddet nedeniyle Mor Çatı'ya başvuran, sonra da Mor Çatı gönüllüsü olan çok sayıda kadın var. Ama bu onların seçimi. Bizim onlara feminizmi de "dayatmamız" söz konusu değil.
Şiddet gördüğü ya da tehdit edildiği için karakola ve savcılığa başvuran kadınlar korunamıyor. Mor Çatı'nın bu konudaki çalışmaları?
Kadın cinayetleri ile ilgili birçok kentte kampanyalar yürütülüyor. Mor Çatı İstanbul'da yürütülen kampanyanın içinde yer alıyor.
Biz 25 Kasım'ın hemen sonrasında bağımsız kadın örgütlerinin organize ettiği Sığınaklar ve Dayanışma Merkezleri Kurultaylarında biraraya geliyoruz.
Kurultay, erkek şiddetine karşı mücadelenin en yaygın platformu. Şiddete karşı mücadele eden kadın örgütlenmeleri arasında daha güçlü bir koordinasyon olmasını hep istedik, istiyoruz. Ancak kadına yönelik şiddete karşı mücadele çok yönlü.
Kadın cinayetleri kampanyası da, sığınak faaliyeti de, medyaya yönelik faaliyetler de bunun parçaları. Ayrıca kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin aslında cinsiyetçilikle mücadele anlamına geldiğini görmek de çok önemli.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü. Bugüne dair neler söylemek istersiniz?
Bu yıl da 25 Kasım'ın gündemini İstanbul Feminist Kolektifle birlikte oluşturmaya çalıştık. Erkek şiddetine karşı farkındalık yükseltebilmek amacıyla stand açıldı, yürüyüş düzenleniyor. Hemen arkasından bu yıl Söke'de yapılacak 13. Sığınaklar ve Dayanışma Merkezleri kurultayında Türkiye'nin her yerinden kadın örgütlenmeleriyle biraraya geleceğiz.
Kadına şiddet uygulayanların eğitim düzeyi düşük yoksul erkekler olduğuyla ilgili yaygın kanıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce kadın şiddet uygulayanlarla ilgili nasıl bir erkek profil çıkıyor?
Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri söz konusu olduğunda kadınlar ya da failler için bu tür profiller, klişeler oluşturmak doğru değil. Farklı sınıfsal, etnik, kültürel kesimlere mensup erkeklerin kadınlara şiddet uyguladığını görüyoruz. Aynı şey cinayetler için de geçerli. (NT/BB)