İşyerinde çalışana niteliği altında ya da üstünde iş verme, baskı, aşağılama, bilmediği işi vererek ezme, hakaret etme, yok sayma, izole etme, çevresini ona karşı kışkırtma ... gibi ilk akla gelebilecek uygulamaların kısaca adının verildiği işyerinde psikolojik taciz (mobbing) yaygınlaşıyor. Hem de eğitimci, sağlıkçı, bilişimci, çağrı merkezi çalışanı, kamu, özel fark etmeden.
Makine Mühendisleri Odası'nda Çağrı Merkezler Çalışanları Derneği tarafından önceki gün yapılan ve canı yananların da aralarında olduğu yoğunkatılımdan da görülüyordu ki mobbingin hayat alanı epey genişlemiş!
Sempozyumun konuşmacılarından Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu ve Doç. Dr. Kadriye Bakırcı, giderek yaygınlaşan mobbingin sıkça söylendiği gibi "ne bir psikopat işi, ne de bireylerin özelliklerine bağlanacak bir şey" olmadığını, aksine neoliberal politikaların güvencesizlik, örgütsüzlük ve rekabet koşullarından beslenen yeni baskı mekanizması olduğunu belirtti.
Bu durumdaen etkili mücadele yöntemi de haliyle mücadeleyi elden bırakmamak, hukuki yolları kullanmak ve mutlaka örgütlenmek olarak sıralandı.
Sempozyuma, çağrı merkezlerinde çalışanların yanı sıra Plaza Eylem Platformu, Bilişim Emekçileri Derneği'nden de katılımlar oldu. Yanı sıra eğitim ve sağlık sektöründen de mobbing vakaları yaşayan katılımcıların olduğu sempozyumda karşılıklı sorular soruldu, yaşanan mobbing vakaları paylaşıldı, mobbingle karşılaşıldığında neler yapılması gerektiği aktarıldı.
Mobbing uygulaycılarına karşı ispat, belgeleme, çalışan şahitliği, arkadaş desteği, Adli Tıp raporu, hukuki desteğin yanı sıra mahkemelerde emsal teşkil edecek davaların artması gerektiği belirtildi. Katılımcılardan biri tarafından duyurulan ve Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ve Genel Başkanı Mustafa Kumlu aleyhine Pınar Alkan tarafından açılan mobbing davasına çağrı bu nedenle anlamlıydı.
"Mobber"lar kadınları hedef alıyor
Son yıllarda kapitalistlerin sıkça yaşanan ve üzeri örtülemez mobbing konusunu gerek saldırgan, gerek saldırıya uğrayan açısından birey özelliklerine daraltma eğiliminin (bir psikopat işi' gibi) vahşi kapitalist uygulamaların üzerini örtmekte kullanıldığına dikkat çekilen konuşmalarda bir diğer ayrıntı mobbing vakalarının en çok kadınlarda yaşandığıydı.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) adına yapılan konuşmada sendikada en çok kadınların bu vakalarda hedef olarak seçildiğine dikkat çekilerek Eğitim-Sen bünyesinde bir mobbing komisyonu kurulduğu aktarıldı.
Çalıştığı okuldaki müdür vekilinin uyguladığı mobbingi paylaşan bir kadın eğitim emekçisi, mobbinge karşı yaptıklarını şöyle sıraladı:
* Hiçbir emri sözlü almadım.
* Hiçbir yanıtımı sözlü vermedim.
* Hiçbir görüşmeye tek gitmedim.
* Panodan yırttığı sendika afişlerini çöpten alıp masaya koydum ve arkadaşlara göstererek şahit olmalarını sağladım.
* İşkence davası açtım.
Eğitim-Sen'li konuşmacılar tarafından aktarılan bir diğer önemli ayrıntı, kamu sektöründe mobbing uygulamalarının 2002'den beri, yani Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin yönetiminden beri kadrolaşma uygulamaları nedeniyle yaygınlaşmakta olduğu idi.
Verimli tartışmalara sahne olan ve yaklaşık beş saat süren sempozyuma Lordoğlu ve Bakırcı'nın yanı sıra Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği Girişimi'nden Pınar Önen, Eğitim-Sen 3 nolu şubeden Ali Güneş ve avukat İzzet Otru konuşmacı olarak katıldılar.(SY/EÜ)