Dün hayatını kaybeden Mehmet Ali Birand'ın cenazesi, cumartesi öğlen namazından sonra Teşvikiye Camii'nde kılınacak cenaze namazı ardından aile kabristanında toprağa verilecek. Meslektaşları ve öğrencileri televizyon haberciliğinin duayen ismi olan Birand'ın ardından üzüntülaerini dile getiren yazılar kaleme aldı, röportajlar verdi. Bir çok gazeteci yetiştiren, 32. Gün'ü 28 yıl boyunca hazırlayıp sunan Birand için yazılanlar ve söylenenleri derledik.
Ali Kırca: Birand çok "şey" söyledi
"Bugün ölüm haberini duyduğumuz ve yüreğimizin dağlandığı Birand aslında çok zor bir süreç geçirdi iki yıl boyunca. Ağır bir hastalıktı ama hastalığını kimseyle paylaşmadı. Ne zaman karşılaşsak, sorsam anlardı hastalığını sorduğumu ama iyiyiz der geçip giderdi. Gündemde ne varsa onları konuşurduk. Türkiye'ye 80'li yıllardan bu yana yayıncılık alanında verdiği dersler gibi hayatıyla da ders vererek gitti. Onun için hiç aksatmadı haberleri, programları. Onun için 48 saat önce Kanal D ana haber bültenindeydi. Biz bütün Türkiye gibi bu üzüntüyü paylaşıyoruz. Siyaset Meydanı'nın bu akşam bir köşesinde 32. Gün logosu olacak. Birand merak etmesin, emaneti bendedir. Vekaleten 32.Gün adını Siyaset Meydanı'nda yaşatmaya devam edeceğiz. Biz bu maceraya birlikte başladık ve birlikte de gideceğini zannettik hep. Şu anda kendimi çok yalnız hissediyorum. Geride kalmış 37 yılın hatıraları var. Şu anda Birand'ın çok sık yaptığı gibi, promptera bakmadan içime bakarak söylüyorum bunları. Birand çok şey söyleyerek gitti aramızdan. Onu sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz. Çok özleyeceğiz, ben çok özleyeceğim."
Cüneyt Özdemir: Çalışkan bir muhabiri kaybettik
"Türk basını bir duayenini kaybetti. Çalışkan bir muhabiri, açık fikirli bir liberali, gerçek bir vatanseveri, okuyan, düşünen, bu ülkenin insanları için kafa yoran, risk alan liberal bir entelektüeli, iyi bir eşi, bir babayı, bir dedeyi, pek çok meslektaşımızın hayatında önemli yer edinen bir hocayı, Mehmet Ali Birand'ı kaybettik. Bu akşam CNN Türk yayınlarının tamamını, tıpkı onun yapacağı gibi, içindeki o sönmeyen habercilik heyecanıyla, bize öğrettiği şekilde sevgili duayen Mehmet Ali Birand'ı anmaya ayıracağız. Bu hayatımın en zor yayını. 23 yıl önce bir stajyer olarak Mehmet Ali Birand'ın kapısını çaldığımda üniversitede ikinci yılımda bir öğrenciydim. Şu anda bir haberi okuyorsam, karşınızda bir televizyon gazetecisi olarak bulunuyorsam emin olun yıllar boyunca yoldaşlık yaptığımız, arkadaşımız, abimiz olan Mehmet Ali Birand'ın önümüzü açmasıyla, bu mesleği bize göstermesiyle, cesaret vermesiyle mümkün oldu."
Hasan Cemal: Canım kardeşim
"Canım kardeşim; seni hiç kaybetmek istemiyordum. Daha yapacak, daha atlatacak çok haberlerimiz vardı çünkü... Dualarımız seninleydi bütün gün... Sakın ola beni atlatma derken haber geldi, sabahtan beri mekân tuttuğumuz kafeteryaya... Hepimizi atlatmışsın yine... Niye yaptın bunu canım kardeşim? Seni çok özleyeceğim."
Mithat Bereket: Gazeteciliği ondan öğrendik
"O, benim ve 32. Gün ile yolu kesişen herkes elinden tuttu; yol gösterdi... Hepimiz, haber peşinde koşmayı, bunun için çok çalışmayı, muhabirliği; kısacası, gazeteciliği ondan öğrendik... Bildiklerini yetenekli gençlerle paylaşmayı, bu sayede kendini geliştirmeyi bize o gösterdi. Türk basınında eskiden beri süregelen bir davranış bozukluğudur: "birgün gelir, bana rakip olur. İşimi elimden alır", korkusuyla gazetecilerin çoğu, bildiklerini kimselerle paylaşmaz. Oysa, yetenekli gençlere fırsat vererek, paylaşmaktan korkmamayı; aksine bu sayede, kendini geliştirmeyi ve bu gençlerin başarılarıyla gurur duymayı Mehmet Ali Birand'dan öğrendik biz... Hiç unutmuyorum. 32. Gün programında oldukça uzun sürelerle yer alırken, pek çok kanaldan transfer teklifi geliyordu. Bunları 'daha zamanı gelmedi' diyerek reddediyor ve Birand'a da anlatıyordum. En son Kanal D, 32. Gün'den ayrılıp kendi programımı yapmam için cazip bir teklifte bulunmuştu. 1995 yılıydı ve ben çömezlikten dış haberler editörlüğüne giden yolda 32. Gün'de dokuz yılı doldurmuştum... Birand'ın Otağtepe'deki evine gittim ve bana yapılan teklifi söyledim. Sakince dinledi. Bir an durdu. Sonra, gözlerimin içine gülümseyerek baktı ve 'git', dedi, 'artık vakti geldi'... Ardından gururlu bir şekilde devam etti: 'Sen, artık oldun. Bu teklif de onu gösteriyor. Çok iyi bir teklif kabul etmelisin'... Başlangıçta bana 'el veren' ustam; şimdi, gönülden gülümseyerek bana 'yol veriyordu'."
Sami Kohen: Müstesna bir insandı
"Ben onun meslek hayatındaki "take-off" (kalkış) aşamasına bir katkıda bulunmanın mutluluğunu her zaman yaşadım. Daha doğrusu, Mehmet Ali her vesile ile bizzat bunu hatırlatarak bu mutluluğu ve gururu bana yaşattı. Mehmet Ali Birand, genç yaşından itibaren hayata veda ettiği güne kadar gazeteci (muhabir, yazar, haber sunucusu, yorumcu) hevesini ve heyecanını korudu. Çok hırslı, çok çalışkandı, ne istediğini ve buna nasıl ulaşacağını biliyordu. Etrafındakilerle iyi geçinirdi, kavgacı değildi, sevecen, esprili, neşeli idi, hayatın iyi ve keyifli tarafına bakardı. Bütün bu nitelikleriyle "müstesna bir insan"dı. Bizler için de yokluğu doldurulamayacak bir meslektaş, bir arkadaş... Mekânı cennet olsun."
Ruhat Mengi: Gazeteciliğe aşıktı
"Mehmet Ali Birand, benim Sabah gazetesinde birlikte çalıştığımız yıllarda tanıdığım, o ilk yıllardan beri her zaman çok sevdiğim, takdir ettiğim, gazeteciliğe aşık gerçek bir ustaydı. Onu mesleğimiz dışında da tanıma fırsatı bulduğum için mutluyum, evinde de aynı şekilde nazik, içten bir dosttu... Sevgili annemi kaybettiğimde Levent Camii'nin avlusunda koşarak bana doğru gelişi gözlerimin önünde... O zaman da yanımda olmayı ihmal etmemiş, iyi günde olduğu gibi zor günlerinde de dostlarını yalnız bırakmayacağını göstermiştir... Bu nezaketi, zarafeti nedeniyle de yeri her zaman çok ayrı olmuştur bende..."
Deniz Arman: Bugün 33. Gün
"Bugünün tarihini takvimlerde olmayan bir gün olarak adlandırmak istiyorum. Bu 33. gün, hakikaten berbat bir gün. Birand'la ilgili kısa bir hikaye paylaşmak istiyorum. 32. Gün'ün çok büyük patlama yaptığı dönemde Can, Mithat, Çiğdem, Cüneyt, Bülent Çaplı, hepimiz bir panele davet edildik. Ankara Gazi Üniversitesi'nde oturuyoruz, Birand da ortamızda. Öğrencilerden biri, biraz müstehzi bir ifadeyle kalktı, dedi ki: 'Cüneyt şunu yaptı, Çiğdem bunu yaptı, Bülent Çaplı şu haberi yaptı... Siz ne yapıyorsunuz' Biraz küçümseyerek, sadece sunuyorsunuz der gibi. Mehmet Ali Birand dedi ki: 'Ben onları bir araya getiren adamım, yetmez mi?'... Birand böyle bir adamdı."
Mehmet Barlas: Gazeteciliği üzerine sayfalar yazılır
"Mehmet Ali Birand benim için sadece seçkin, çalışkan ve 1980'lerde Milliyet'te beraber çalıştığımız başarılı bir meslektaş değil. O ailemin bir üyesi konumunda ve duygu cömertliği hiç eksik olmayan bir arkadaşım. Birand'ın haberciliği, televizyonculuğu ve gerçekten araştırmacı gazeteciliği üzerine sayfalarca yazılabilir. Ortak Pazar'dan Avrupa Birliği'ne geçiş sürecinde Türkiye'yi ilgilendiren her gelişmeyi haberleştirdi, bunun kitabını yaptı. Kürt sorununa ilişkin gelişmeleri, tüm gerçekleri okurlarına yansıtmaya çalıştığı için, andıçlara hedef oldu. Suikastçilerin hedef listesine de girdi. Kanal D haberlerini kitlelere sevdirdi, izletti..."
Ertuğrul Özkök: Modern gazeteciliği temsil ediyor
"...Düşünüyorum, Mehmet Ali Birand neyi temsil ediyor? Modern gazeteciliği... Türk gazeteciliğini anglosakson standartlara çeken gazeteciliği... Kızmamayı, küsmemeyi... Kızdırsa da barışmayı... Barışsa da kızdırmayı... Ama bu insani duyguları, hiçbir zaman "kin" ve "nefret" denilen duyuların sınırına taşımayan insan. Hastalıklar, sakatlıklar, yoksulluklarla geçen ıstırap dolu bir çocukluğa rağmen, hiç ezilmeyen bir kişilik. O küçücük mahalleden gelip de dünyanın en kudretli siyasetçilerinin karşısında samimi bir arkadaş gibi duran, seviyeyi hiçbir zaman bir alt basamağa indirmeyen bir gazeteci portresi..."
Nazlı Ilıcak: Objektif olmaya gayret ederdi
"Mehmet Ali Birand çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Ben onu yıllardan beri tanırım. Lozan'a gelip giderdi. Daha yeniyetme bir gazeteciydi. Ben onun adım adım ilerlemesine şahit oldum. Hırslıydı, her şeyi başarabileceğini düşünürdü. Ağır hastalıklar geçirmesine rağmen hep dimdik ayaktaydı. Dirayet sahibiydi. Hiçbir zaman hastalıktan söz etmezdi. Hep hayata tutunurdu. 32. Gün ile büyük bir yenilik getirmişti, bütün dünyadan haberleri bize ulaştırıyordu. Objektif olmaya gayret ederdi. Herkesle ilişkilerini iyi tutmaya çalışırdı. Taraf olmadan, meselelere tepeden bakmaya gayret ederdi. Birçok gazeteci Birand'ın elinde yetişti. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine sabır diliyorum"
Cengiz Çandar: Kader arkadaşım
"28 şubatta birlikte andıça muhatap olarak bir anlamda kader arkadaşı olduk. Birand, o dönemden hayatının en acılı, en sıkıntılı dönemi olarak bahsederdi. İğrenç bir iftiraya maruz kaldık. Belli baskılar nedeniyle meslekten men edildik ama bunu bir tecrübeye ve olumlu anlamda bir inada dönüştürmeyi bildik. O zaman bana 'Cengo, sen yazmazsan, ben ekranda görünmezsem, ikimiz de mahvoluruz. Bu bizim işimiz. Ne pahasına olursa olsun, ben ekrandan kopmamalıyım; sen de yazıdan.' demişti. Öyle de oldu. Meslek tutkusundan, alçakgönüllülüğünden, doğruyu aramaktan vazgeçmeyişi, 28 Şubat'a da dirençli olmasını sağladı. Herkesin, halkımızın ve bu mesleği yapanların başı sağolsun diyorum. Çünkü Mehmet Ali bir demokrattı. Bu ülkenin insanlarının iyiliğini isterdi ve bunun için de elindeki tek silah iyi bir gazeteci ve televizyoncu olmaktı. Türkiye'de televizyon haberciliğinin önünü açtı, duayeni oldu. Bütün haberciler için mükemmel bir kılavuzdu. Bu mesleğin nasıl yapılacağını gösterdi. Dünyayı bu ülkeye tanıtarak, bu ülkeyi dünyaya tanıtarak, bu ülkenin insanlarının çıkarları için gerekli olan düşüncelerin yayılmasında yazıyla ve görsel olarak rol oynadı. Onsuz bir hayat biraz daha yoksul bir hayat olacak onu tanıyanlar ve sevenler için. Arkasında eğittiği nice televizyoncu, nice eser ve her akşam televizyonda ortaya koyduğu pozitif enerjiyi bıraktı. Bu ülkenin geleceği için barış umudu ve tutku bıraktı. Dolayısıyla boşa geçmiş bir hayat değildi onunki. Allahtan rahmet, sevenlerine sabır dilerim."
Oral Çalışlar: Hoşgörünün simgesiydi
"Mehmet Ali Birand hepimizin yaşamının bir parçasıydı. Bütün evlere girdi, herkesin sempatisini kazandı. Bazı cümleleri yanlış söylemesi bile onun hoşluğu kabul edildi. Türkiye'de hoşgörünün ve gazeteciliği sempatik kılmanın simgelerinden biriydi. Meslektaşı olmak bizim için her zaman büyük bir onurdur. İlkeleri olan bir insandı. Doğru haberi vermek, özgürlükçü bir tavır almak, baskı karşısında Türkiye'nin demokratikleşmesini hayal etmek, Kürt meselesinin çözümü için tehlikeyi göze almak gibi esaslı hasletleri de vardı. Barışı görmeyi en çok hak edenlerden biri Birand'dı. En çok ona yanıyorum. Türkiye bir gün işleri çözebilme başarısını gösterirse, buna en çok katkısı olan, en çok sevinecek insanlardan biri de Mehmet Ali Birand olacaktı. Demokrat kişiliğiyle örnek gazetecilerden biriydi. Vefatı, Türkiye için, gazeteciler, aydınlar, Kürtler, Türkler, baskı görenler için bir kayıptır. Türkiye'nin değişik çevrelerinde, hangi fikirden olursa olsun, Birand sempatiyle anılan biri insandı. Çok farklı görüşteki insanlarla kolaylıkla konuşabilen, bunu çok büyük bir sevimlilikle başaran, samimi biriydi. 28 Şubat günlerinde Mehmet Ali Birand en çok hedef alınan insanlardandı. Andıçlanan, gazetesinden kovulan, hakkında Öcalan'dan para aldığına dair hakkında sahte belgeler düzenlenen gazetecilerdendi. Ne yapacağız endişesi içerisindeydi. Demiştim ki, 'Mehmet Ali, bugünler de geçer, bunları da aşarız'."
Eyüp Can: Hem muzip, hem masum. Her daim neşeli
"Okuldu o... Türkiye'de gazeteciliği dünyaya açtı. 32. Gün'le her hafta dışımızda bir dünya olduğunu hatırlattı bizlere, inat ve ısrarla başka hayatları getirdi önümüze. Solo çalmaya, haber atlatmaya bayılırdı... Ama aynı zamanda takım oyununa inanırdı. Çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Ama söz konusu haberse babasını bile tanımazdı... Ne askeri takardı, ne de iktidarları. Bu yüzden yapabildi kimsenin cesaret edemediği onca programı... Bu yüzden yazabildi herkesin titrediği dönemde orduyu titreten kitapları. En sorulamaz denilen soruları da sordu... En basit hataları da yaptı. Dürüsttü, samimiydi. Devlet başkanlarının karşısında ayak ayak üstüne attı. Ekranın karşısına geçip kendisiyle dalga da geçti. Çocuk gibiydi... Hem muzip, hem masum. Her daim neşeli.." (HK)