"Düşünceleriniz hızla değişmese de söyleminiz değişir, zamanla da eyleminiz değişir. 30 yıllık koparılmışlıktan, yalıtılmışlıktan sonra sokaklarda, gazdan kaçılan evlerde, kapılarda, parklarda birbirini bulmuş bir halk, programatik dört dörtlük anti homofobik, anti- maşist anti- nasyonalist bütün iyi özellikleri bir arada bulunduran bir söylem, hareket çıkması olanaksız. "
Dört LGBT aktivisti Şevval Kılıç, Belgin Çelik, Deniz Lala ve M.Efe Fırat ile Gezi Direnişi sürecinde LGBT hareketini konuştuk. Bu direniş süreci, yeni potansiyeller açığa çıkardı mı? Gezi'deki örgütlülük neyin sonucuydu? Nasıl deneyimler yaşandı? Yakın süreçte nasıl bir mücadele politikası takip etmeli?
Gezi Direnişi LGBT hareketi için yeni bir potansiyel doğurdu mu?
Şevval Kılıç: Bence kesinlikle potansiyel yarattı. LGBT bireyler diyoruz ama bu tanım hafif kaldı. Aynı zamanda yoldaşlığımız da oluştu bu süreç içerisinde. Neredeyse kimse sosyal medyayı kullanmadan içgüdüsel olarak aynı yerde toplanabildi çünkü İstanbul'da çok kötü bir baskı vardı. Hiçbir İstanbullu bir haber, eylem kararı, örgütlülük beklemedi; bir şey olmadan sokaklara aktı. LGBT arkadaşlarım, yoldaşlarım bir kıvılcım, haber, beklenti, işaret beklemeden sokağa aktı. Çok güzeldi, enteresan, şahane şeylere şahit olduk.
Deniz Lala: Yeni bir potansiyel doğurmadı. 21 yıllık birikimimizin bir sonuç verdiğini gördük. Yoktan varolan bir patlama değil. 20 yıllık mücadele boşuna değilmiş, bunun bebek doğurması gibi oldu belki. Varolan örgütlenmelerde sorun olduğu için değil, toplum kabul etmek istemediği için, gözlerini kapadığı için olmamıştı ama şu an herkesin birbirine kenetlenmesi çok şey değiştirdi.
Belgin Çelik: Ben bu olaya şöyle bakıyorum; tanrının eli bu toplumun bütün insanlarına dokundu. LGBT'si, Atatürkçüsü bütün insanlar, sayamayacağım bütün gruplar bir araya geldi. MHP'liler, TGB'liler, Mustafa Kemal'in askerleriyiz deyince; öldürmeyeceğiz ölmeyeceğiz kimsenin askeri olmayacağız dedik, aramızda çok güzel diyaloglar oldu. Bütün renklerin bir aradaki kampıydı. Sayın Başbakan istemeyerek bir iyilik yapmış oldu. O ayrıştırmaya başladıkça; yüzde 50‘yi evde tutuyoruz dedikçe, çapulcu dediği bizler o kadar iyi bir dostluk kurduk ki kendi aramızda.
M. Efe Fırat: LGBT’lere yönelik ötekileştirme var deniyor ama topyekün bir yabancılaştırma da söz konusu. Bu da medya eliyle götürülen, LGBT'leri yok sayma, sindirme, görmeme, göstermeme, heteroseksüellere işittirmeme hali. Bu da toplumsal karşılığını şöyle buluyordu belki; LGBT hareketinin çırpınışı bir türlü alınamıyordu yani bir heteroseksüel, LGBT'nin maruz kaldığı ayrımcılığa, aşağılanmaya karşı aynı ızdırabı duymuyordu. Gezi direnişinde bu eşitlendi. Trans Onur Yürüyüşü‘nün basın açıklamasında geçen cümle "birbirimizi geç bulduk geç kavuştuk şimdi hiç ayrılmayalım" çok önemli bir laftı. Bu bir karşılaşma anıydı. Karşılaşma anının iyi neticelendiğini düşünüyorum. Düşünceleriniz hızla değişmese de söyleminiz değişir, zamanla da eyleminiz değişir. 30 yıllık koparılmışlıktan, yalıtılmışlıktan sonra sokaklarda, gazdan kaçılan evlerde, kapılarda, parklarda birbirini bulmuş bir halk, programatik dört dörtlük anti homofobik, anti- faşist, anti- nasyonalist bütün iyi özellikleri bir arada bulunduran bir söylem, hareket çıkması olanaksız.
Direnişte neler deneyimlediniz? Nasıl kırılmalarla karşılaştınız?
Deniz Lala: Ben iki hafta önce twitter‘da çArşı‘yı takip etmeye başladım ve kendi kendime güldüm. İş yerinde açılmış oldum. Ben iş yerinde kimseye açık değildim. İş arkadaşımla karşılaştım gezi parkında, LGBT Blok‘tayım demiş oldum. Aynı zamanda patronuma da bahsettim, açıldım. İşteki herkese değil ama önem verdiğim bir kaç kişiye açılmış oldum.
Şevval Kılıç: İlk gün Fransız Kültür'ün önünde polis barikatı vardı. Barikatı kırmak üzere yola çıkmıştık. Bir ara çok fazla gaz atıldı. Bir baktım, barikata yaklaşmamıza 20 metre vardı. Sadece kızıl, ağzı kapalı insanlar vardı ve bana bakıp "hadi yardım et" dediler. Barikata doğru gidiyordum, aradan polisler çıktı. Pıt pıt pıt atılıyordu gazlar. İlk gün hiçbir korumam yoktu. Tam arkamı döndüğümde önüme 7-8 tane gaz attılar ve gazı yemek durumundaydım. Depar atıp o gazın içine girdim, o gazı dolu dolu yuttum. Ve sonra otomatik olarak gözlerim kapandı, çok yanmaya başladı. Ben bir trans kadınım. İstiklal Caddesi‘nde, gözlerim kapalı bir şekilde koştum çünkü birileri tuttu kolumdan. Bu benim hayatımda yaşadığım en enteresan deneyimlerden biriydi.
M. Efe Fırat: Taraftar grupların ibne derken virgüller koyup açıklama getirme çabaları bile LGBT'lerin direnişte olmasının ne derece işe yaradığını gösteriyor.
Belgin Çelik: Bunu tiyatroda senaryo yazsan, oynasan kimse oynayamaz. Burada gerçek bir dostluk yaşandı, insanlık yaşandı.Translar yemekler getirdiler, destek verdiler. Genelevdeki bütün orospular direnişçilere kapılarını açtılar. Bayram Sokağı‘ndaki trans kadınlar tüm direnişçilere kapılarını açtılar. Tanrının eli hepimize dokundu, öteki aradan kalktı. Trans Onur Yürüyüşünde çArşı grubu da gelmişti. çArşı grubundan bir arkadaş "ben düne kadar orospulara, translara hakaret ediyordum bundan sonra asla etmeyeceğim çünkü tanıdım birbirimize dokunduk" dedi.
Gelecek süreç için nasıl bir eylemlilik ve politika öngörüyorsunuz?
M.Efe Fırat: Şimdi LGBT'ler, Taksim Dayanışması'nın bir bileşeni olduğu gibi bundan sonra da söz gelimi kentsel dönüşüme dair, Kürt meselesinin çözümüne dair, demokratikleşme ve barışın birbirinden kopuk olamayacağını unutmadan, darbelerle yüzleşme, militarizmi eylemimizden söylemimizden silme gibi çeşitli başlıklarda daha fazla söz söyleme gayretinde bulunmalı.
Zaten LGBT'ler bu pratikten uzak da değil. Homofobi karşıtı buluşmalar, kampüs buluşmaları, Onur Haftaları, bunların toplamına baktığımızda göreceksiniz ki zaten LGBT'ler 21 yıldır anti- militarist hareket olsun, femizim olsun çevre hareketi olsun, darbe ile yüzleşme, savaş karşıtlığı, Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü gibi bir ok toplumsal hadisede doğru tarafı tutup, doğru politika yürütmeye çalışmışlardır.
Dünyanın en seküler, en adil hukuk kurallarına bağlı hükümetini hemen sabahında da kursanız toplumun yüzde sekseni hala yapılan anketlerde komşusunun eşcinsel olmasını istemediğini açıkca söylüyor. Bu nasıl değişecek? Toplumsal politikaların üretilmesi, eskisinden çok daha makro iş birlikleri yapan eskisinden daha fazla düzeni karşısına almaya ceserat eden bir LGBT politikasına ihtiyaç var.
Gördüğüm kadarıyla kurumsal iletkenlik anlamında, yayın, medya, internet, sosyal medya, ürün çıkarmada, kurumsal iletişim kurmada, kendine muhatap bulmakta becerisi yükselmiş bir hareket LGBT hareketi ama toplumsal olarak, taban olarak, kitle olarak bir çArşı kadar, Anti Kapitalist Müslümanlar kadar karşılık buluyor mu sorusu beni hep şüpheye düşürüyor. Senede bir gün sokağa çıkan on bin kişi dışında, söz gelimi nefret cinayeti davalarında 5-10 kişiden fazla olunamıyor.
Bunun sebebi ne? Şüphesiz LGBT örgütlerin örgütlenme biçimleri. Her biri ayrı mükemmel iş çıkarıyor, her biri sonsuz iyi şekilde çalışıyor. Hakkı yenmemeli. Ama şu bir gerçek ki olması gerektiği kadar organik ve doğrudan ilişki kurmuyorlar tabanla, bu benim görüşüm. Sivil toplum kuruluşları olarak kamusallık yarattıkları şüphesiz. Kaos GL medya yaratıyor medya yarattığı andan itibaren tarihe not düşmüş oluyor.
LGBT Blok nedir? Kaç kişidir? Nasıl çalışılır, örgütlenilir? Bunlar hala belirsiz sorular. LGBT Blok Gezi direnişinde de bir araya gelmiş, gökkuşağı bayrağı etrafında toplanmış bir grup. O bileşenler hangi siyasi terbiyeden geliyorlar, hangi ütopyalar peşinde koşuyorlar gibi belirsiz soruları da sormanın zamanı değil çünkü çok yeni.
Her hal ve şartta bizi hazırlıklı, kendimizden emin, tutarlı ve mantıklı kılabilecek bir sürekli çalışma, sürekli örgütlenme, hukuk, kültür oluşturma halinden yoksunuz. Durumun sıcaklığı ve verdiği motivasyonla bardak dolu tarafından bakılıyor bunun üzerinden bir şeyler yapılmaya çalışıyor çok anlamlı ve gerekli ama benim gibi karamsar yerinde duran figürler, motiflerde eminim var ve hala sorularımız ve endişelerimiz giderilmiş değil. (BÇ/ÇT)