* Fotoğraflar: AA
Konya’da Suğla ve Beyşehir göllerinde suların çekilmesinin ardından Konya Ovası’nda oluşan obrukların yanı sıra, genişliği 1,5-2 metreyi aşan yüzey yarıkları yerleşim yerlerine kadar ulaştı.
Bölgedeki kuraklığın sebebi gündeme iklim krizi kaynaklı kuraklık olarak gelse de asıl neden iklim krizine karşı bir politika üretmemek bir yana yeraltı sularının aşırı kullanımı ve yanlış tarım politikaları.
Konuyu bianet’e değerlendiren TMMOB’a bağlı Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Genel Başkanı Hüseyin Alan, Konya Ovasının az yağış alan bir bölge olduğunun yıllardır bilinen bir gerçek olduğunu ancak buna rağmen bölgede yaklaşık 30 yıldır sulu tarıma dayalı ekinler ekilmeye devam edildiğini söylüyor.
Tarımsal ürün patentinde yapılan değişiklikle ekinin ihtiyacı olan suyu yağıştan alamadığını belirten Alan, böylece yeraltı ve yüzey su kaynaklarının kullanımına dayalı bir model geliştirildiğini ve bunun da yüzey çatlakları ile obruk oluşumuna neden olduğunu ifade ediyor.
"İklim krizine karşı tedbirler çoktan alınmalıydı"
İklim krizinin zaten var olan bir gerçek olduğunu ve bunun da yaşanan kuraklıkta payı olduğuna dikkat çeken Alan, iklim krizine karşı politikalar geliştirilmesi durumunda kuraklığın bu kadar yıkıcı olmayacağını da ekliyor:
“Bütün dünyada gözlemlenen küresel iklim değişikliğine bağlı birçok etkinin sofistike bir şekilde birbirini tetikleyerek devam ettiğini biliyoruz. Fakat bütün sorunların temelinde iklim değişikliği ve buna bağlı etkilerin olmadığını da belirtmek lazım. Ülkemizde de bu durum biliniyor. Buna ilişkin ayrıntılı ve stratejik bazlı planların hazırlanması, tedbirlerin de bugüne kadar zaten alınması gerekirdi.”
"DSİ'nin verdiği ruhsatın üç katı kadar kaçak kuyu var"
Bölgedeki mevcut kuraklığa karşın hiçbir önlem alınmadığı gibi tarımsal ürün patentindeki değişikliğin olumsuz sonuçlarına değinen Alan, sondaj kuyularına ve bu alandaki denetimsizliğe de dikkat çekiyor:
“Bugün ülkemizde devletin hüküm ve tasarrufunda olmasına rağmen Türkiye genelinde 300 bin üzerinde ruhsatlı kuyunun yanında 1 milyona yakın da kaçak kuyu olduğu ifade ediliyor. Kaçak kuyulardan çekilen suyun önemli bir kısmı tarımsal sulamada kullanılıyor. Türkiye’de yeraltı sularına ilişkin süreçlerin yönetimi tamamen denetimsiz.
“DSİ’nin verdiği ruhsatın üç katı kadar kaçak kuyu var ve bunlar her gün yeraltı suyunu vahşi bir şekilde kullanıyor. Sulu tarım yapan ve yeterli su kaynağına erişimi olmayan birçok yerleşim biriminde aynı durum yaşanıyor.”
"Herkes sondajla kuyu açabiliyor"
DSİ’yi JMO olarak kaçak kuyuların açılmasına karşı yıllardır uyardıklarını söyleyen Alan, bugüne kadar hiçbir tedbir alınmadığını belirterek şöyle devam ediyor:
“Türkiye’de kaç tane sondaj makinası var, bunlar nerede çalışıyor bilmiyoruz. Ruhsatlı olup olmadığına bakılmaksızın sondajdan az çok anlayan herkes köy, mahalle gezerek sondajları açıyor ve buralara pompaları indirmek suretiyle de yeraltı suları hızlı bir şekilde tüketiliyor.
“Son 20 yılda Konya Ovasında yeraltı sularının oranı 40 ile 60 metre oranında düştü. Yağış az yani beslenme yetersiz, aşırı miktarda su tüketimi var ve dolayısıyla hem yüzeyde kalan göller gibi su kaynakları hem de yeraltı su kaynakları hızlı bir şekilde kuruyor. Bu hızlı sirkülasyon bölgede önemli oranda obrukların, yarık ve çatlakların oluşmasında da tetikleyici etken oluyor.”
"Çorlu'daki kazanın benzeri yaşanabilir"
Özellikle Tuzlukçu bölgesinde 10 kilometrenin üzerine varan 70 cm açıklığında yarılmalar, çatlamalar, zeminde oturma ve deformasyonlar olduğunu dile getiren Alan, yerleşim yerlerinin tehdit altında olduğunu söylüyor:
“Binanın altından böyle bir yarık geçtiğinde binanın bir tarafı da oturur ve ayakta kalma şansı olmaz. Örneğin, Devlet Demiryolları Ankara-Konya hattında obruklarla ilgili bir çalışma yürütmemişti. Ankara-İzmir hattında özellikle Polatlı’dan sonra çok sayıda obruk olmasına rağmen yine bir çalışma yürütülmemişti.
“Bizim oda olarak hazırladığımız rapordan sonra Devlet Demiryolları bu konuya ilişkin bir çalışmayı kendi gündemine aldı ve geçtiğimiz günlerde Ankara-Konya-Karaman tren hattının eski güzergahında yeni yeni obrukların oluşup oluşmadığına dair çalışmalar yürütülmesine karar verdi. Ancak bu çalışmalar henüz başlamadı.
“Diyelim ki hat üzerinde bir obruk oluşumu meydana geldi ve Tekirdağ, Çorlu’daki gibi hızlı bir şekilde tespit edilemedi yine birçok can kaybı yaşanabilir demek bu. Biz yeraltı sularını bu şekilde hızlıca tüketmeye devam edersek bunlarla karşılaşacağımızı bilmemiz gerekiyor. O yüzden Konya gibi obruk oluşumuna jeolojik açıdan yatkın bölgeler mutlaka ortaya çıkarılmalı ve bu bölgelerdeki yeraltı sularının kullanımı kısıtlanmalı. Tarımsal ürün patenti sulu tarıma göre değil o bölgenin iklim, yeraltı suyu ve su kaynakları gözetilerek değerlendirilmeli.”
Ne yapılmalı?
Alan, mevcut tarım politikalarıyla önümüzdeki süreçte yeraltı sularında, yüzey sularında ve tarımda da verimlilik artırılamayacağını belirterek şu önerileri sıralıyor:
“Hem yüzey hem yeraltı sularını doğrudan etkileyen kuyu açma sisteminin mutlaka zapturapt altına alınması gerekiyor. Tarımsal ürün patenti değiştirilmeli ve kurak bölgede sulu tarıma dayalı bir anlayış olmamalı. Bölgenin iklim koşulları, yağış miktarı ve su kaynakları miktarı dikkate alınarak bir planlama yapılmalı. Yeraltı sularını besleyici tedbirler geliştirilmeli.
“Nitekim son yıllarda yeraltı barajları gibi önemli bazı çalışmalar DSİ tarafından gündeme getirilip programa alınıyor. Ancak bunların miktarını ve sayısı hızla arttırılmalı, yağış hasadı yapılmalı ve yağışı sellenme ile doğrudan denize akıtan süreçler önlenip yağış biriktirilmeli ve yeraltı suları beslenmeli. İklim değişikliğine ilişkin tedbir ve stratejiler de belirli bir plan dahilinde hayata geçirilmeli.”
(TP)