Öğrenci yabancı uyrukluydu ve zayıftı. Bu önermeye katılıverdi. Modernleşmenin köktendinciliği ilk planda güçlendirdiğine ilişkin Türkiye'de maşallah pek bol olan örnekleri bilmiyordu. Reforma yeltenen II. Osman'ın önce ırzına geçilip sonra boğulmasını (1622), Lale Devri yeniliklerine ayaklanan Patrona Halil'i (1730), Nizam-ı Cedit'çi III. Selim'i katleden Kabakçı Mustafa'yı (1807), Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanlarına tepki veren Kuleli Olayını (1859), il. Meşrutiyete (1908) karşı yapılan 31 Mart'ı (1909), Kemalizm'e Menemen direnişini (1930), bütün bunları, dışarıdan/ yukarıdan gelen modernleştirmeye karşı ülkedeki "kimlik"in verdiği dinsel tepkiler olarak yorumlayamadı.
Tabii, modernleşmeye tepkinin yalnızca islam'a mahsus olmadığını hiç bilemezdi. Hocası olmakla her zaman övündüğüm Doç. Çağrı Erhan'ın da hatırlattığı gibi, "Evropa'ya gidip gavur olan" gayrimüslim gençlerin getirdikleri "fesada" karşı esas taassup tepkisini verenler, başta Fener Patrikhanesi olmak üzere, bilumum gayrimüslim resmî din kuruluşları olmuştu...
Cumhuriyetle birlikte, muazzam bir değişiklik oldu: Yan-feodal imparatorluktan ulus-devlet'e geçilince, din, tutunum (cohesion) ideolojisi koltuğunu milliyetçiliğe terk zorunda kaldı. Peki, sonra? Sonra yavaş yavaş iki durum gelişti:
1) İslam değişti: Ulus-devlet tekkeleri vs. kapattıktan ve ülkeyi denetime aldıktan sonra, kitlelerin dinsel enerjisini döktüğü kanallar da tıkandı ve İslam, çok partili düzenle birlikte siyasete kanalize oldu. Modernleştirici Kemalizm'in rakibini 1946 ve I950'de destekledi. Sonunda da RP'yi (1994) ve AKP'yi (2002) iktidara getirdi.
Bu arada, altyapı değişmişti: Türkiye'de feodal ekonomi bittiği için, din de ister istemez değişti. 1930'larda yukarıdan modernleştirmeye alttan irtica tepkisini verenlerin torunları, 2000'lerde yukarıdan modernleştirmeye girişip "AB'ci" oldularsa, eskiye dönmenin olanaksızlığını anlamanın yanı sıra, bu nedenle oldular.
2) Milliyetçilik değişti: 1930'lardaki üstyapı reformlarını yapıp bitirince, modernleştirici işlevini yitirmeye başladı. Bir ara "ortanın solu" ve "sosyal adalet" türünden çıkışlar aradıysa da, bir tür "devlet dini" ("laikçilik") haline gelmiş olmanın da etkisiyle, sonunda tutuculaştı. Aynen, B.Avrupa'da feodalizme karşı mücâdele eden ilerici burjuvazinin iktidara geldikten sonra tutuculaşması gibi.
Bu arada, altyapı değişmişti: Dünyada devletçi ekonomi (ithal ikameci sınaileşme) bittiği için, milliyetçilik de değişmek zorundaydı ama, dinin aksine, kendini adapte edemedi. Batı'nın altyapısal etkisine (çokuluslu şirketlerin sömürüsüne, teknoloji getirmeden şirket satın almalara, vb.) direniş üretecek yerde, Batı'nın üstyapısal etkisine (demokrasi ve insan haklarına) direniş üretmeye başladı.
Bu durumda Türkiye'de milliyetçilik bireysel hakları 18. yüzyılda geliştirmesi sayesinde "millet"e odaklanan B.Avrupa örneğinin dışındaki bütün milliyetçiliklerin yaptığını yapmaya başladı: "Birey"e karşı "Devlet'e kapılandı.
Bunun sonucu gülünç oldu: Yıllarca "Komünizm Geliyor!" diyen milliyetçilik, o bitince, "AB Geliyor!" demeye başladı. Özrü ise, kabahatinden büyüktü: antiemperyalizm. 7 yılda 433 kişiyi Hıristiyan yapan misyonerleri şeytan ilan etmeyi tabii ki dinle savunamazdı; bu "solcu" gerekçeyle savundu. Mamafih, on yıllarca devlet tarafından ezilen komünistlerin aynı şeyi yaptığı ve devleti savunduğu bir ortamda, bu büyük bir günah sayılmamalı.
Sonuç olarak, diyalektik gereği ("her şey, kendi zıddının tohumunu kendi karnında taşır") bugün Türk milliyetçiliğinin yeni işlevi, yukarıdan modernleştirmeye tepki vermek haline geldi. 1930'larda bu modernleşmeyi getiren Kemalistlerin torunları, "ulusal kimlik"e müdahale ediyor gerekçesiyle, şimdi aynı şeye tepki veriyor.
Kürt milliyetçiliğinin ve goşizmin tahrikleri, işsizliğin etkisi. Milliyetçilik öğreteceğim derken yabancı düşmanlığı öğreten eğitimin şartlandırması. AB'nin densizlikleri... Bütün bunlar var.
Ama kitleler, 4 sokak çocuğunu bahane ederek gençleri linçe kalkışıyorlarsa ve bu da valisi, muhalefet lideri ve "en Kemalist gazete" başyazısı (l 1.04.05) tarafından "halkın kendiliğinden eylemleri" ve "ulusal duyguların yükselmesi doğaldır" diye yorumlanıyorsa, bunun bir tek temel nedeni vardır:
"Kimlik Bekçiliği" yapacağım diyen köktendinciliğin "Din Elden Gidiyor, Vurun Gavura!" şiarı yerine köktenmilliyetçiliğin "Devlet Elden Gidiyor, Vurun Sözde Vatandaşa!" sloganının geçmiş olması. TKP'lisinden, MHP'lisine kadar... (BO/TK)