Vatan gazetesi yazarı Dilek Önder bugünkü yazısında, hayatımızda hâlâ kızlık, kızlık zarı ve kızlık zarı dikilmesi gibi kavramlar olduğundan söz etmiş.
Üstelik bu üç kavramı birbirlerini doğal olarak hatırlatacak aşamalar olarak sıralamakta bir sakınca görmemiş.
Önder, henüz "kızlık"-"kız olma" halinin kız/kadın ayrımına işaret eden mahsuruna itiraz edemeden, kız ile kadın arasında bir namus, sınıf ve kategori ayrımı yapan "kızlık zarı" ifadesine çarpıyor başımızı. Vurucu darbe, kızlık zarı deyince akla hemen kızlık zarının dikilmesi meselesinin gelmesini meşrulaştıran satırlarla geliyor.
Kızlık zarı ve kızlık zarı dikilmesi meselesini yazarımıza hatırlatan şey, belli ki hem 8 Mart'a dair bir şeyler söyleme isteği hem de Mısırlı müftünün, "kızlık zarınızı diktirebilirsiniz üstelik kocanıza söylemek zorunda değilsiniz" açıklaması.
Her müftü, konumu gereği dini konularda açıklama yapabiliyor. Bir kadın gazetecinin kadın haklarını ve toplumsal cinsiyet meselesini yok sayarak kadın üzerine yazması kabul edilebilir mi?
Bu soruyu sormak kaçınılmaz görünüyor zira Önder, şahsi açıdan, herhangi bir kadının kızlık zarını diktirmesi durumunda, bunu kocasına söyleme zorunluluğunun olmamasına sıcak baktığını anlatıyor.
Yazarımız, "madem kocalar bunu istiyor, diktiriniz, diktirdiğinizi söylemeyiniz" cümlesiyle "aslında kızlık zarı meselesinin hala hayatımızda var olmasını eleştiriyorum" demeye getiriyor. Ama bu nasıl bir söylemek?
Önder'in cümlelerinden bu anlamı çıkartmak için ya çok iyi niyetli bir okuma yapmak gerekiyor ya da "aksini söylüyor olamaz herhalde" isyanıyla tepkisel bir alımlama biçimi geliştirmek gerekiyor.
Önder'in yazısından bir bölüm:
"Al sana kızlık zarı.Bu ironik, kızlık zarını erkeğin "köpeği" kılan dil, üst-entelektüel çevrelerde dahi kabul bulabilir mi sizce?Al.
İşte benim mantığım bu.
Bir daha mı istiyorsun?
Bir daha söyle...
Bir daha...
Ne kadar istersen, itin olur"
Hâlâ birçok kadının, çoğu zaman kendi iradeleri dışında, yırtılan kızlık zarı için canından edildiği, kız çocuğunun biraz hareketlisinin "aşüfte" diye yaftalandığı bir ülkede, çoğunluğunu orta sınıfın oluşturduğu bir okuyucu kitlesine sahip bir gazetede, bir kadın gazetecinin, hiç de parlak olmayan ironik bir dil tutturması sizce kabul edilebilir mi?
Sonuç olarak, yazarımız, dikilen zarla, henüz yırtılmamış zar arasında ayrım yapmayı zorlaştıracak olması dolayısıyla kızlık zarı meselesinin tedavülden kalkacağına inanıyor.
Kızlık zarı diktirmek normalleşsin, toplum mutlu olsun diye kadınlar hiç cinsel ilişkiye girmemiş numarası yapsınlar, hal öyle olsun ki, kimin zarı dikilmiş, kiminki hiç yırtılmamış belli olmasın...
Önder diyor ki: Erkekler, kızlık zarında ısrar edecek olursanız, o kadar çok zar dikilecek ki, artık hangi zar orijinal hangi zar dikilmiş anlamayacaksınız!
Bütün bu akıl yürütmeye diyecek bir şey bulamıyorum...
Ama yok diyecek bir şey var: Kızlık zarım yırtık ve diktirmedim. Yırtılmamış ve diktirilmemiş kızlık zarı avındaki seksist, tek tipçi kadın ve erkeklere duyurulur. (NZ/TK)